Türkiyenin Geleceği Pek Parlak Gözükmüyor
“Perşembenin geleceği çarşambadan belli olur” denildiği gibi her şeyin geleceği de hâlinden tahmin edilebilir.
Her şey ekonomiden ibaret değildir. Ekonomi kısmen rayına otursa da iyi gitmeyen bir şeyler var ülkede…
Ülkede terör bir türlü önlenemiyor. Nerede ise her gün, şehit haberleri ve hain saldırılarla yürekler dağlanıyor. Anaların, bacıların, eşlerin ve evlâtların gözyaşları dindirilemiyor.
Yıllardır ülkede çetelerle boğuşuluyor. Onca acı tecrübelere rağmen hâlâ ülkede darbe heveslileri var. Birileri çeteleri kurtarmaya ve onları temize çıkarmaya çalışıyor. Bekleyelim, suçlu varsa ortaya çıksın, demiyorlar.
Son günlerde basında yüksek yargı ile ilgili olarak çıkan haberler bütün olumsuzlukların üzerinde. Bir ülkenin hâli de geleceği de buna bağlıdır.
Bütün gözler şimdi Anayasa Mahkemesi’nin üzerinde, vereceği kararı bekliyor.
Yargının birileri tarafından etkilenmesi, siyaseten kadrolaşması kabul edilebilir mi? Mahalli mahkemelerde birileri adaleti tahakkuk ettirmeye çalışırken, birileri bunları bozabilir mi? Kararların yüksek yargıda etkilenmeye çalışılması, sadece tarafları değil, adaleti gerçekleştirmeye çalışan yargı mensuplarını da etkiler. Müdahalelerle bozulan bütün davalar yeniden görüldüğü gibi, kararı haksız olarak bozulan hâkimler de davalara müdahil olarak katılmalı ve tazminat talebinde bulunmalıdırlar. Bu meseleyi yüksek yargı kendi arasında halletmeli, adı yolsuzluğa karışanlar mutlak surette temizlenmelidir.
Nedense hep müdahaleler aynı siyasî kaynaklı. Ve yıllardır bu etki devam ediyor. Bir zamanların Adalet Bakanı Moğoltay’ın dedikleri hâlâ unutulmadı. Yüksek yargı ile ilgili düzenlemelerin yapılması artık bir zaruret hâline gelmiştir. “Adalet mülkün temelidir” sözü asla unutulmamalıdır. Bir ülkede değil adaletin yara alması, adalete güvenin sarsılması bile en büyük felâkettir.
Bugünlerde Anayasa Mahkemesi’nin vereceği, amme vicdanını rahatsız edecek bir karar, ülkede her şeyi alt üst edebilir. Siyaseti ve meclisi devre dışı bırakacak, referandumu engelleyecek bir karar, ülkede bir erken seçimi de kaçınılmaz kılabilir. Neler olacak yakında göreceğiz.
Bunlar madalyonun bir yüzü, öteki yüzü daha beter ve daha korkunç. Bir şehrimizde mahkûmlar münavebe ile uyuyor, münavebe ile işiyormuş. Demek ki ülkede suçlu sayısında büyük bir artış var. Günümüzde ilk tahkikat safhasında kolay kolay tutuklama yapılmamasına rağmen, eğer ceza evleri dolup taşıyor, mahkûmlar münavebe ile uyuyorlarsa bu durum daha vahimdir.
Bütün bunlar Türkiye’de bir şeylerin iyi gitmediğinin, başka bir ifade ile insan unsurunun bozulduğun habercisidir. Vahşet her geçen gün artış gösteriyor. Terör tırmanıyor, eline fırsat geçen, fırsatı kaçırmıyor.
Diyanet İşleri Başkanı’nın son günlerdeki sözlerine kulak verilmeli artık din eğitimi dört duvar arasına hapsedilmemeli ve Türk eğitimi yeniden gözden geçirilmelidir.
Eğitimi bozulan, inancı yozlaşan bir toplumun geleceği nokta budur. Acilen tedbir alınmalıdır, diyoruz.
Her şey ekonomiden ibaret değildir. Ekonomi kısmen rayına otursa da iyi gitmeyen bir şeyler var ülkede…
Ülkede terör bir türlü önlenemiyor. Nerede ise her gün, şehit haberleri ve hain saldırılarla yürekler dağlanıyor. Anaların, bacıların, eşlerin ve evlâtların gözyaşları dindirilemiyor.
Yıllardır ülkede çetelerle boğuşuluyor. Onca acı tecrübelere rağmen hâlâ ülkede darbe heveslileri var. Birileri çeteleri kurtarmaya ve onları temize çıkarmaya çalışıyor. Bekleyelim, suçlu varsa ortaya çıksın, demiyorlar.
Son günlerde basında yüksek yargı ile ilgili olarak çıkan haberler bütün olumsuzlukların üzerinde. Bir ülkenin hâli de geleceği de buna bağlıdır.
Bütün gözler şimdi Anayasa Mahkemesi’nin üzerinde, vereceği kararı bekliyor.
Yargının birileri tarafından etkilenmesi, siyaseten kadrolaşması kabul edilebilir mi? Mahalli mahkemelerde birileri adaleti tahakkuk ettirmeye çalışırken, birileri bunları bozabilir mi? Kararların yüksek yargıda etkilenmeye çalışılması, sadece tarafları değil, adaleti gerçekleştirmeye çalışan yargı mensuplarını da etkiler. Müdahalelerle bozulan bütün davalar yeniden görüldüğü gibi, kararı haksız olarak bozulan hâkimler de davalara müdahil olarak katılmalı ve tazminat talebinde bulunmalıdırlar. Bu meseleyi yüksek yargı kendi arasında halletmeli, adı yolsuzluğa karışanlar mutlak surette temizlenmelidir.
Nedense hep müdahaleler aynı siyasî kaynaklı. Ve yıllardır bu etki devam ediyor. Bir zamanların Adalet Bakanı Moğoltay’ın dedikleri hâlâ unutulmadı. Yüksek yargı ile ilgili düzenlemelerin yapılması artık bir zaruret hâline gelmiştir. “Adalet mülkün temelidir” sözü asla unutulmamalıdır. Bir ülkede değil adaletin yara alması, adalete güvenin sarsılması bile en büyük felâkettir.
Bugünlerde Anayasa Mahkemesi’nin vereceği, amme vicdanını rahatsız edecek bir karar, ülkede her şeyi alt üst edebilir. Siyaseti ve meclisi devre dışı bırakacak, referandumu engelleyecek bir karar, ülkede bir erken seçimi de kaçınılmaz kılabilir. Neler olacak yakında göreceğiz.
Bunlar madalyonun bir yüzü, öteki yüzü daha beter ve daha korkunç. Bir şehrimizde mahkûmlar münavebe ile uyuyor, münavebe ile işiyormuş. Demek ki ülkede suçlu sayısında büyük bir artış var. Günümüzde ilk tahkikat safhasında kolay kolay tutuklama yapılmamasına rağmen, eğer ceza evleri dolup taşıyor, mahkûmlar münavebe ile uyuyorlarsa bu durum daha vahimdir.
Bütün bunlar Türkiye’de bir şeylerin iyi gitmediğinin, başka bir ifade ile insan unsurunun bozulduğun habercisidir. Vahşet her geçen gün artış gösteriyor. Terör tırmanıyor, eline fırsat geçen, fırsatı kaçırmıyor.
Diyanet İşleri Başkanı’nın son günlerdeki sözlerine kulak verilmeli artık din eğitimi dört duvar arasına hapsedilmemeli ve Türk eğitimi yeniden gözden geçirilmelidir.
Eğitimi bozulan, inancı yozlaşan bir toplumun geleceği nokta budur. Acilen tedbir alınmalıdır, diyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.