Esat Ergener

Esat Ergener

Türkiye Siyasetinde Theseus’un Gemisi

Türkiye Siyasetinde Theseus’un Gemisi

“Theseus’un Gemisi” paradoksu diye adlandırılan bir çıkmaz var. Felsefi bir çıkarım, her ne kadar felsefeden hazzetmesem de. Ancak üzerine düşündükçe -naçizane- bende çağrıştırdıkları bambaşka.

Nedir bu paradoks?

Plutark’ın aktardığı Yunan efsanesine göre, Girit’ten muzaffer bir şekilde dönen Theseus’un gemisi Atina’da hatıra olarak uzun süre muhafaza edilir. Zamanla geminin tahtaları çürüdükçe yenileriyle değiştirilir. Öyle ki, günün birinde geminin değiştirilmedik hiçbir parçası kalmaz. Bu durumda gemi hala Theseus’un gemisi sayılır mı, yoksa başka bir gemi haline mi gelmiştir?

Türkiye, 80 ihtilalinden sonraki süreçte, sürekli yükselen bir grafik ile, muhafazakâr camianın yönetimini önceleyen ve tercih eden bir fikre sahip oldu.

Burada son 30 yıla da baktığımız zaman, rahmetli Erbakan hocamızın öncülüğünde ortaya çıkan “Millî Görüş hareketi” Türkiye’nin son dönemine damga vurmuş vaziyette. Kapatılan derneklerinin ve partilerinin yanı sıra, ayrılarak ve bir nevi bölerek yeni bir oluşuma meyleden yapıları da düşününce, ilk başta çekilen besmelenin kuvvetini ve edilen duaların hikmetini gerçekten görebiliyoruz.

Günümüz bürokrasisindeki MGV ve AGD kökenli “Bizim mahallenin çocukları” diyebileceğimiz abilerin, kardeşlerin sayısı da azımsanmayacak derecede fazla.

Tabi burada değişen şartlar, konjonktürel durumlar ile hemen hemen bütün oluşumlar da ciddi revizyonlar meydana geldi.

Dün seçim meydanlarında birbirine ip atan liderler, bugün seçim sonu açıklamalarında ilk birbirlerine teşekkür ediyorlar.

Elbette bu tür değişimler yaşanabilir.

Zaten değişmeyecek tek şey de değişimdir.

Ancak burada önemli olan, Mevlana’nın torunları, öğrencileri olarak ilk bizim akletmemiz gereken husus, sabit ayağın ne alemde olduğu.

“Dün dündür, bugün bugündür!” anlayışı ile siyaset yapan insanların kendilerinin elbette güzel ülkemize çokça hizmetleri olmuştur. Ancak gelinen noktada ne kendilerinin ne de siyasi partilerinin esamesi okunmamakta. Hatta hemen hepsi de tarihin puslu sayfalarında yerlerini almış vaziyetteler.

Theseus’un gemisi paradoksunda olduğu gibi, günümüz iktidarı da muhalefeti de diğer partileri de kendilerini her olaya, kişiye, oluşuma veya gelişmeye göre güncelliyorlar. Bundan beş sene önce bize “Aşırı milliyetçiliğin parti anayasasını oluşturacağı bir parti Türkiye’nin en önemli partilerinden birisi olacak!” deseler, herhalde hemen kimse inanmazdı. Zira siyasi arenada gözüken ve bu alanı kaplamış olan, tecrübeli isimlerin ve kurmayların yönettiği partilerin varlığını her birimiz yeterli görecekti.

Şimdi bundan sonraki kısım biraz daha bizim mahalle ile ilgili.

AKP kurulduğu günden bu yana çok ciddi manada değişim geçirdi. Ve bu değişimlerin hemen tamamı keskin virajlar neticesinde, parti içi önemli isimlerin direksiyona geçerek olayı ve değişimi sahiplenmesi ile gerçekleşti.

AKP’nin Kemalizm’e veya ulusalcılığa veya milliyetçiliğe meyledeceğini söyleselerdi misalen bana, zerre miskal inanmazdım!

Veya “Kadın haklarını en iyi bizim düşüncemizde olan insanlar koruyacak!” sözünün arkasına saklanıp toplumun hemen her kesiminde sevilmeyen, hatta nefret edilen, aileleri yıkan ve paramparça eden bir zihniyetin en uç temsilcilerinden birisinin grup başkan vekili olacağını söyleseler kaçımız inanırdık?

Millî Görüş’ün en önemli ilkelerinden birisi olan “Siyonizm ile mücadele” ülküsünü dahi AKP’nin kaybedeceğini deseler; işgal ve zulüm ve despotizm devam ederken her ay yüzlerce gemilik ticarete devam edileceğini ve buna engel olunmayacağını söyleseler, herhalde her birimizin ilk tepkisi “Yok artık!” olmaz mıydı?

“Rüşvet alan da veren de melundur!” ifadesini belediyelerin giriş kapısına asarak görevine başlayan bir ekibin seçimi kaybettiği günün ertesi günü para kaçıran, kendini aklayabilmek için belediye iştiraklerini kapayan, önemli yerlerdeki isimlerin görevlerine son veren bir yapıya evirileceğini kim tahayyül edebilirdi?

Son yılların bütün siyasi değişimlerini görürken, artık hiçbir şeye şaşırmayız herhalde derken her gün yeni bir olaya, kişiye, söze, eyleme “Bu kadar da olmaz artık!” dememiz de cabası!

Bu iş nereye kadar sürer, bilemem…

Bizim gemimizdeki hemen her parçanın en az 3-5 kere değişmiş olduğunu da göz önüne alırsak, halimizin Theseus’un gemisinden daha beter olduğu da aşikâr.

Sabit ayağımızın olmaması durumunda başımıza gelebilecekleri de az buçuk gördük, görüyoruz..

E o zaman?

İzzetimizi tekraren kazanabilmek, özgür bir Kudüs’ü, Doğu Türkistan’ı, Keşmir’i yeniden hayal edebilmek için, sanki Erbakan hocamızın seçim ertesi günü yaptığını aşkla, şevkle yapmak gerekir:

“Bismillah; Buyurun başlıyoruz!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Esat Ergener Arşivi