Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Teknolojinin  getirdiği  problemler

Teknolojinin  getirdiği  problemler

2011 senesinden bu yana Amerika ve Avrupa’da yaşanan teknolojik gelişmelerin oluşturduğu sıkıntılar bilhassa akıllı telefonlara olan bağımlılığın oldukça tehlikeli boyutlara ulaştığı tartışılıyor. Sâdece gençler değil hemen her yaş gurubundan insanın elinden düşmeyen teknolojik cihazlar vasıtasıyla kişiler, haz ve hız eksenli duygularını bu âletler üzerinden ifâde ediyorlar. İnsanda vâr olan mânevî, ruhsal ve duygusal güzellikleri yok edici bir yöne doğru gidiş, ister istemez aklı başında olan kesimleri ürkütüyor ve endişelendiriyor. İnsânî duyguları yok edici bu gidiş nereye? Diye bize sorduruyor.

Şurası iyice bilinmeli ki, milli ve mânevî değerlerinden kopuk nesiller maalesef öz benliklerini kaybetmeye mahkumdurlar. Akıllı telefon ve benzeri cihazlar, insanların dînî alışkanlıklarını zayıflattığı ve davranışlar üzerinde etkili olduğu bir gerçek. Bu konuda yapılan araştırma verilerine göre; “Teknolojik cihazların bağımlılık derecesinde kullanımı dînin kişilerin iç dünyâsını zenginleştiren düzenleyici gücünün ve dolayısıyla inanç ve emirlerin davranışları yönlendirici etkisini azalttığı’ belirtilirken; ‘Teknolojinin dayattığı davranışların, kitlesel tüketimin meşrûiyet kalıpları tarafından yönlendirildiği’ vurgulanmakta. Ve bu etkileşimin gücü karşısında insanların alışkanlık ve davranışları üzerindeki ‘etkili karar verme’ isteği zaman içinde yitirilmektedir. Bunun neticesinde insanlarda davranış yerine söylem, içtenlik yerine gösteriş ve şov merâkı ortaya çıkmaktadır.” Deniyor. Bu haklı bir gerçek…

Bu tür sosyal medya platformlarında insanlar ne kadar çok görünürlerse o kadar çok kendilerini iyi hissediyorlar. Sosyal medyadan sunulanların yönlendirici, oyalayıcı etkisi ne yazık ki insanımızı yerleşik doğru, sahici, duygu dolu alışkanlıklarından arındırıp her şeye kalıpsal olarak bakabilme refleksi geliştirmektedir. Bu işin bağımlıları tarafından babası ölse dahi her hangi bir üzülme belirtisi sergilenmediği sâdece ekran gösterimlerinin sunduğu ve yerleştirdiği ölçülerin dışına çıkamadıkları belirlenmiştir.  

Son teknolojik medyâtik âletleri kullanan insanların farkında olmadan dinle, imanla bir ilgisi kalmıyor ve hayâtının devamlarında Müslüman insanlar dahi dîne tezat pek çok yanlışı, günahı çok rahatlıkla pervâsızca işleyebiliyorlar. Dolayısıyla teknolojik getiriler insanların hemen hapsinde kural tanımazlık ve her şeye itiraz etme davranışı yerleştiriyor. Kişiler kendileri dışındakilere -bu en yakınları bile olsa- umursamazlık gösteriyorlar. Bunlar dînî ve kurallarını zâten hiç takmıyorlar. Halbuki dünyevî ve ebedi âlemde kalıcı bir mutluluk ve huzûra ulaşmada davranışları en mükemmel bir şekilde yönlendirmede en etkin müessir olan din hayâtın temel vaz geçilmezidir. Ne olursa olsun insanı hayâta tutunduran en önemli âmil dindir. Teknolojik cihazlar vasıtasıyla insanların vakitlerinin çoğunu hebâ ettikleri sosyal medya ortamı, bu mükemmel ölçüyü bulduramadığı gibi tam tersine onları duygusuz, hissiz hatta hastalıklı ruhlar hâline getirebiliyor. 

Tabi bunları yazarken teknolojiyi hayâtımızdan çıkaralım demiyoruz elbette. Bizim vurgulamak istediğimiz teknolojik gelişmelerden kendi mesleğimiz ölçüsünde veya işimizi görecek biçimde yararlanalım. Yanı sıra güzelliklerin yayılmasına vasıta kılalım ama kölesi olmayalım onların bize dayattıklarına kendimizi hislerimizi, duygu ve alışkanlıklarımızı feda etmeyelim. Dînî hayâtımızın kıyısına koymayalım. Din bize hayâtı en huzurlu yaşama yollarını gösterir, insanımıza bunları anlatalım. Yoksa maalesef insanlık sonu bataklığa giden bir yolda ilerlenmektedir.

Özellikle ülkemizde 2018 senesinde yapılan istatistikî veriler sonucunda, nüfûsumuzun % 67’sinin internetten faydalandığını, bu oranın sayıya vurulması hâlinde tam 54, 3 milyon kişinin internet kullanıldığı tespit edilmiş. Tabi bu korkunç bir rakam!!! Demek ki insanımız saatlerce internetin başında kalıyor. Hepimiz bu gidişattaki menfîliği görmeliyiz. Son senelerde duygusuzluk, ilgisizlik, duyarsızlık, endişe, depresyon ve intihar vakaları müthiş artış göstermiştir. Bu konuları araştıran psikologlar, sosyologlar çeşitli görüşler serdediyorlar. Diyorlar ki;

“Amerika’da 1995 senesinden sonra doğanlar ‘internet nesli’ olarak adlandırılıyor. Bu son kuşak daha önceki nesillere göre hayatlarında hiç görülmemiş oranlarda değişiklik yaşıyor. Davranışları, din ve mâneviyat yönelimleri, ahlâkî pozisyonları, sosyal ve siyâsi fâliyetlere katılımları, boş zaman değerlendirmeleri eskiye oranlar oldukça değişti.” Bilhassa gençler tüm boş vaatlerini bilgisayar başında veya cep telefonlarıyla geçiriyorlar. Dîni konuları hiç mi hiç önemsemiyorlar. Öyle ki; ‘Dîne ihtiyaç duymuyorum’ yanılgısına hem inanıyor hem de bu tehlikeli yanlışı yayıyorlar. Hatta ‘asrın vebâsı’ gibi görülen bu durum artık günümüzde bir hastalık durumuna gelmiştir. 

Bu yolla küresel bilgi akışı (!) bugün bütün dünyâyı ilgilendiriyor. Yanlış, yanlı, gereksiz, zararlı pek çok menfî bilgi akışı yediden yetmişe insanların hepsini olumsuz yönde etkiliyor, kötülükler, umursamazlıklar, ahlaksızlıklar, zulümler yaygınlaşıyor. Tecrübe, hakikat bilgisi, akıl, gerçek rehberler hepsi ama hepsi hiçe sayılıyor. Kişiler ekrana ne kadar çok bağımlılarsa onlarda ekranın getirdiklerine o kadar inanarak isyan çukuruna yuvarlanıyor, her şeye itiraz ediyor, söylenen doğru uyarılara kulak asmıyorlar. Bu gidiş çok tehlikeli bir gidiştir. Din gidiyor, iman gidiyor, hisler, duygular önemsizleşiyor, davranışlar tek tipleşiyor. Bu gidiş insanlığı bir bataklığa doğru sürüklemektedir. Uyanmalı, geç kalmamalı, gerekenler yapılmalıdır.

Şurası çok net ki, insanlık târihinin en sinsi ve en dehşetengiz problemi ile karşı karşıyayız. Vakit geçmeden âcilen mantıklı, çözüm odaklı müdâhaleler yapılmalıdır. İnsanlar endişe ve kaygı ile başlayan pek çok psikolojik hastalıklarla tamı tamına milletlerin insan ve zihin kaynakları hebâ olmak üzeredir. Bu çok tehlikeli toplumsal problemin çözümünde gâyet kapsamlı yaklaşımlar gerekiyor. Günümüzde her kesimden her yaştan ve her meslekten insanın mâruz kaldığı bu ciddi problemin giderilmesi için eğitimcilerin, sosyologların, psikologların ve din bilimcilerinin elbirliği, kafa birliğiyle hareket ederek kolektif çalışmalar ortaya koymaları lâzımdır vesselam

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi