Tarihle Böyle mi Yüzleşilir?
Sayın Başbakan’ın ortaya attığı “Dersim özrü” meselesinin, yerimiydi değil miydi tartışmasının faydası yok artık. Mesele tarihle yüzleşme meselesine dönüştü. Tartışılan dönem Cumhuriyet Dönemi olunca, yüzleşilecek konular da dallanıp budaklandı. Tartışılan konular arasında Dersim katliamı yanında, dine karşı laiklik anlayışı, İstiklâl Mahkemeleri, İskilipli Atıf Hoca konuları da tartışılmaya açıldı.
Geçenlerde bir kanalda takip ettiğim tartışmada bir tarihçi Profesör, Menemen olayını gündeme getirince, program yöneticisi durumundaki bayan, konuşmacının sözünü kesip, sözü başka bir konuşmacıya aktarıverdi. Daha bakalım hangi konular gündeme getirilecek. Biz henüz darbelerle bile yüzleşemedik.
Eğer ciddi şekilde tarihle yüzleşilecekse bunun, günlük politika malzemesi olmaktan uzak, ilmî boyutlarda bilgi ve belgelerle yapılması gerekir.
Bakıyorum da, tartışmalara katılanların bir bölümü, devletin Dersim’de yaptığının büyük katliam olduğunu, o zaman erkek-kadın, çoluk-çocuk demeden on binlerce insanın katledildiğini anlatıyor. Üstelik Dersimlilerin Cumhuriyet’e de bağlı olduklarını vurguluyorlar. Bunlara göre Dersimliler, sütten cıkmış ak kaşık gibiler. Bu tür düşüncede olan konuşmacılar, sebepsiz bir şey yapılamayacağına göre, katliamın sebebini de devletin gözdağı vermesine bağlıyorlar. Mesele bu kadar basit.
Karşı grup ise, çok farklı şeyler anlatıyordu. Bunlara göre Dersim bölgesi, Osmanlı’dan beri problemli bir bölge. Dersimliler sık sık asayişi ihlâl ediyor. Çevre bölge ve aşiretlere saldırıda ve yağmalamalarda bulunuyor. Mesela Seyit Rıza bir aşirete saldırarak büyük bir bölümünü öldürüyor. Aşiretin diğer fertlerinin de nerede görülürse öldürülmelerini emrediyor. Birçok yönetici Dersim’in bu durumu ile ilgili olarak hükümete raporlar sunuyor. 1938 yılına gelindiğinde ise, Dersimliler isyan ediyor. İsyancılar bir köprüyü yakıp, karakola saldırarak 33 askeri şehit ediyor. Karşı taraf bunları kös dinler gibi dinliyor ve “Katiyen böyle bir şey olmadı” diyemiyor. Eğer böyle şeyler olmuşsa, bu bir isyan değildir de nedir?
Bu noktada tarihçilere büyük görev düşüyor. Arşivleri tarayıp gerçeği ortaya koymalılar. Toplum bu konuyu gerçekten merak ediyor. Bunu sık sık karşılaştığımız, “Dersim meselesine ne diyorsunuz?” sorularından anlıyoruz. Eğer Dersim meselesinin iç yüzü yukarıda anlatıldığı gibi çıkacak olursa, dilenen özür de, boşlukta kalacak demektir.
Meseleleri tartışalım, tarihle yüzleşelim, ama günlük politik çıkarlardan, ideolojik ve ırkî saplantılardan uzak olarak yapalım bu tartışmaları. Konu son derece hassas bir konu. İddialar belgelere dayandırılmalıdır. Aksi halde bu tartışmaların memlekete hiçbir faydası olmadığı gibi zaman israfına ve insanlar arasında bir takım düşmanlıkların yayılmasına da sebep olabilir.
Atalarımız bu konularda son derece dikkatli davranmışlar, eskiye dayalı tehlikeli tartışmaları, yaş şeye su serpmeye benzetmişlerdir.
Geçenlerde bir kanalda takip ettiğim tartışmada bir tarihçi Profesör, Menemen olayını gündeme getirince, program yöneticisi durumundaki bayan, konuşmacının sözünü kesip, sözü başka bir konuşmacıya aktarıverdi. Daha bakalım hangi konular gündeme getirilecek. Biz henüz darbelerle bile yüzleşemedik.
Eğer ciddi şekilde tarihle yüzleşilecekse bunun, günlük politika malzemesi olmaktan uzak, ilmî boyutlarda bilgi ve belgelerle yapılması gerekir.
Bakıyorum da, tartışmalara katılanların bir bölümü, devletin Dersim’de yaptığının büyük katliam olduğunu, o zaman erkek-kadın, çoluk-çocuk demeden on binlerce insanın katledildiğini anlatıyor. Üstelik Dersimlilerin Cumhuriyet’e de bağlı olduklarını vurguluyorlar. Bunlara göre Dersimliler, sütten cıkmış ak kaşık gibiler. Bu tür düşüncede olan konuşmacılar, sebepsiz bir şey yapılamayacağına göre, katliamın sebebini de devletin gözdağı vermesine bağlıyorlar. Mesele bu kadar basit.
Karşı grup ise, çok farklı şeyler anlatıyordu. Bunlara göre Dersim bölgesi, Osmanlı’dan beri problemli bir bölge. Dersimliler sık sık asayişi ihlâl ediyor. Çevre bölge ve aşiretlere saldırıda ve yağmalamalarda bulunuyor. Mesela Seyit Rıza bir aşirete saldırarak büyük bir bölümünü öldürüyor. Aşiretin diğer fertlerinin de nerede görülürse öldürülmelerini emrediyor. Birçok yönetici Dersim’in bu durumu ile ilgili olarak hükümete raporlar sunuyor. 1938 yılına gelindiğinde ise, Dersimliler isyan ediyor. İsyancılar bir köprüyü yakıp, karakola saldırarak 33 askeri şehit ediyor. Karşı taraf bunları kös dinler gibi dinliyor ve “Katiyen böyle bir şey olmadı” diyemiyor. Eğer böyle şeyler olmuşsa, bu bir isyan değildir de nedir?
Bu noktada tarihçilere büyük görev düşüyor. Arşivleri tarayıp gerçeği ortaya koymalılar. Toplum bu konuyu gerçekten merak ediyor. Bunu sık sık karşılaştığımız, “Dersim meselesine ne diyorsunuz?” sorularından anlıyoruz. Eğer Dersim meselesinin iç yüzü yukarıda anlatıldığı gibi çıkacak olursa, dilenen özür de, boşlukta kalacak demektir.
Meseleleri tartışalım, tarihle yüzleşelim, ama günlük politik çıkarlardan, ideolojik ve ırkî saplantılardan uzak olarak yapalım bu tartışmaları. Konu son derece hassas bir konu. İddialar belgelere dayandırılmalıdır. Aksi halde bu tartışmaların memlekete hiçbir faydası olmadığı gibi zaman israfına ve insanlar arasında bir takım düşmanlıkların yayılmasına da sebep olabilir.
Atalarımız bu konularda son derece dikkatli davranmışlar, eskiye dayalı tehlikeli tartışmaları, yaş şeye su serpmeye benzetmişlerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.