Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

SÜNNETİ İNKÂR FİTNESİ

SÜNNETİ İNKÂR FİTNESİ

Rasulullah(sav) den bu yana Müslümanların dini hükümlerin kaynağı konusunda kabul ettikleri iki asli unsur Kuran-ı Kerim ve Sünnet-i Nebeviyedir.
Bu 1400 yıldır böyledir ve İnşâallah kıyamet sabahına kadar da böyle kalacaktır.
Bu düşüncede olan bütün Müslümanların dinin birinci kaynağı olan Kuran-ı Kerim konusundaki düşünceleri şu dur: Kitabımızda asla ihtilaf yoktur.
Dinin ikinci kaynağı olarak kabul edilen Rasulullahın sahih sünneti konusunda ise sünnet ehli müslümanlar İslâmın bu aydınlık yolundan sapmış olanlara rağmen, tevatür derecesine ulaşan veya ulaşmayan tüm sahih sünnet ve hadisler dinin ikinci kaynağıdır.
Müslümanlar bir sahih hadisle amel etmeyi terk etmişlerse, o konuda mutlaka başka bir sahih hadisle amel etmişlerdir.
Bu sebeple de İslam’da sünnetsiz fıkıh, fıkıh sız sünnet olmaz denmiştir.
Çünkü Rasulullahtan(sav) bize ulaşan sahih hadisler ya ashabı kiramın(ra) fakihlerinden bize ulaşmıştır veya ashâbdan(ra) fakih olanlar tarafından itiraz edilmemiştir.
İslam tarihinde haricilerle başlayan ve mutezile ile tabir caiz ise devlet olup hükümran olan sünneti red etme düşüncesi, 1400 yıllık geçmişte sünnet ehli âlimler tarafından her seferinde tarihin çöplüğüne gömülmüş olmasına rağmen, özellikle son yıllarda birazda safevi şiiliğin palazlanır görünmesine paralel olarak tekrar hortlatılmak istenmektedir.
Rasulullahın(sav) sahih sünnetin aydınlattığı orta yolu tercih etmiş olan islam âlimleri Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ın(cc) Elçisine(sav) itaat ve onun örnek alınması ve müslümanlar arasında verdiği hükümlerine razı olmakla ilgili pek çok âyetin yer alması nedeniyle sahih sünnetin asla reddedilemeyeceğini, çünkü sünnetin ortadan kalkması halinde onun yerini bidatlerin dolduracağı hususunda hem fikirdirler.
İslam âleminde Hüccet-ül islam olarak tanınan İmam Gazali(ra) Hz. Peygamberin(sav) sahih hadisleri ve sünneti sayesinde Kuran-ı Kerim ayetleri ile ilgili keyfi yorumların önüne geçilmiş olduğunu vurguladıktan sonra, hadisleri red edenlere karşı kendisine ve diğer İslam âlimlerine düşen görevler konusunda özetle şöyle demiştir:
“Cumartesi günü ilim tahsiline başlayan, Pazar günü ilim öğretmeye koyulan, Pazartesi günü üstad kesilen, Salı günü ise büyük imamlara meydan okuyarak “onlar insandı biz de insanız” diyen iddiacılardan İslâm kültürünü korumak gerektir.”
Bugün Müslümanların elinde bulunan hadis tarihiyle ilgili sahih kaynaklara göre, Rasulullahın(sav) sahih sünnet ve hadisleri yanında sahih olmayan uydurma hadislerin varlığı bir gerçektir.
Rasûlullaha(sav) kadar kesintisiz bir şekilde dayanan kaynağın saflığı ve duruluğu açık seçik ortada iken hadis âlimleri tarafından red edilen ve kaynağın saflığını bozmaya yönelik bir takım kişi ve gurupların zararlı faaliyetlerini genelleyerek sahih hadis ve sünneti toptan red etmek Rasulullahı(sav) ve konu ile ilgili Kuran ayetlerini red etmekle eşdeğerdir.
 Kendilerinden çok önceki asırlarda yaşamış âlimleri ve onların İslam ilim ve irfan sahasında meydana getirdikleri klasik kaynakları bir takım yabancı ve zararlı kişilerin tarihen ve aklen geçerli olmayan iddialarını sadece onlar öyle söyledikleri için kabul etmek sadece hadis ilmi ile uğraşan selefe(ra) değil, aynı zamanda vahye şahit olmuş olan Ashab-ı Rasule(ra) ve hatta Rasûlullaha(sav) yapılmış açık bir iftiradır.
Klasik hadis tenkit sistemi içinde var olan metodları yok farz ederek bir takım şaz görüşler ortaya koymak veya bu metodları ilk kendileri bulmuş ve gündeme getirmiş gibi davranarak bu yoldan kendisine bir tür çıkar sağlamaya yönelik ekran hocaları diyebileceğimiz kişilerinde bilerek veya bilmeyerek emperyalistlerin tuzağına düştüklerini veya oyununa geldiklerini düşünüyoruz.
Çünkü İslam âlimleri arasında ihtilaf olmayan bir başka görüş şudur: Kur'ânın koruması sünnetin de korunmasını içine alır. Çünkü sünnetin Kur'ân'ı takyit ve tahsis edici olduğu konusunda da ihtilaf yoktur ve sünnet Kur'ânın açıklayıcısı, güvenilir bekçisidir; keyfi yorumlara tabi tutulmasını önler.
Müslümanların bu günkü temel problemleri Kuranı ve sünneti gerektiği gibi okumamaları ve anlamamalarıdır. Müslümanların bu eksiklikleri asla İslâm'ın gerçek yüzünü aksettirmez. Bu durum olsa olsa sadece kötü beslenmeye maruz kalan bir canlı gibi hayatiyetlerinin bir kısmını kaybetmişlere benzemektir diyebiliriz.
Bu halinde geçici olduğu muhakkaktır.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Süleyman Küçük Arşivi