STK kavramının menşei
STK yani sivil toplum kuruluşu Türkiye’de çığ gibi büyüyor. Birçok STK vardır. Günümüzde cemaatlere, vakıf, dernek ve sendikalara resmi kurumların dışında kalan ve onlara dâhil olmayan bütün kuruluşlara Sivil Toplum Örgütü veya Sivil Toplum Kuruluşu denmektedir.
Sivil toplum kavramı ile cemaat veya vakıf kavramı aynı anlama gelmez. Sivil toplum kavramı Batı medeniyetine ait bir kavramdır. Cemaat ve vakıf kavramları ise İslam medeniyetine ait kavramlardır.
Batı medeniyeti ile İslam medeniyetine ait kavramları mecz etmeye ve aralarında ilinti kurmaya çalışırsak o zaman çalışmalarımızda meselelere hep Batı medeniyeti perspektifinden bakmış oluruz ki günümüzde çekilen en önemli sıkıntı bu olduğu için meselelerimize bir çözüm yolu bulamıyoruz ve çıkmaz sokağa girip bocalayıp duruyoruz.
Bu sebeple -istisnalar dışında- STK’lar, makam ve mevki sahibi olmak, lüks araçlara binmek, siyasi istikbal ve ikbal ve dünyalık elde etmek için çalıştığı yazılıp çizilmektedir.
Her kavram, mensubu olduğu dinin, itikadî, tasavvufi ve felsefi düşüncenin özünü yansıtır. (1) Bu bağlamda sivil toplum, dinin alanını daraltan demokrasi, (2) insan hakları, özgürlük, eşitlik gibi kavramlar Batı medeniyetinin özünü yansıtmaktadır. Cemaat, vakıf, hak ve hukuk, hürriyet gibi kavramlar ise İslam medeniyetinin özünü yansıtmaktadır.
Bu sebeple sivil toplum ile cemaat, vakıf; insan hakları ile hak ve hukuk; hürriyet ile özgürlük; adalet ile eşitlik, demokrasi ile İslam hukukunun ön gördüğü hilafet kurumu veya meşveret kavramları arasında bir ilinti yoktur.
Her dönemde olduğu gibi egemen kültür, kendine ait kavramlar ile bir hayat tarzı belirler ve dünyayı buna göre şekillendirmeye çalışır. Günümüzde de hâkim kültür, bir hayat tarzı belirlemiş, dünyayı buna göre şekillendirmeye çalışmaktadır. Bu sebeple biz de buna göre, ister istemez, bir şekil aldığımız için yani modernizm ve sekülarizmi benimsediğimiz için Batı medeniyetine ait kavramlarla İslam medeniyetine ait kavramları mecz ederek aralarında ilinti kurmaya çalışıyoruz ve vakıf, cemaat, tarikat gibi kuruluşlara da sivil toplum kuruluşları (!) demişiz.
Sivil toplum, devlet politikalarına / resmi kurumların uygulamalarına toplumun yön verdiği yapılanmanın adıdır, şeklinde tarif edilmektedir.
Batı’da sivil toplum örgütleri, devlete karşı ferdin hakkını, işverene karşı işçi hakkını, evde, sokakta ezilen kadın ve çocukların hakkını savunmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla Batı’da insan hakları, özgürlük, kadın hakları gibi kavramlar oluşmuştur.
Cemaat, dini bir yapılanmanın adıdır. Vakıf ise hayırda yarışmanın ve infakta bulunmanın kurumsal kimliğinin adıdır.
Kur’an-ı Kerim’de cemaatleşme, hayırda yarışma ve infakta bulunma ile ilgili birçok ayet ve hadis vardır:
Mesela “Topluca, hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılmayın.” (Al-i İmran, 103)
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.” (Al -i İmran, 104)
“Cemaat rahmettir, tefrika (ayrılık çıkarma) ise azaptır.” (Müsned: 4/145)
“Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir. (Bakara, 261)
“Şu Uhud Dağı altın olarak elime geçse üçüncü geceyi ondan bende bir dinar bulunduğu halde geçirmek istemem. Yalnız borç ödemek için ayırdığım dinar bunun dışında olur. (Müslim, Zekât, bab: 9, 32)
Cemaat, vakıf gibi diğer hayır kurumları, devletin yetişemediği yerlerde açıkları kapatan hayır kurumlarıdır. Kızılay da öyledir. Cemaat, vakıf ve tarikat gibi söz konusu kuruluşlar aynı zamanda insanın terbiyesi ile ilgilenmekte ve toplumun faziletli bir toplum olmak için emek sarf etmektedirler. Kısacası İslam medeniyetinin oluşturduğu devlette ezen ve ezilen yoktur. Devletin ve hayır kurumların görevi sosyal nizamı tesis etmektir. Tarihte bazı hatalar olmuştur. Bu durum gayeye halel getirmez.
İnfak kurumlarının hedefi Allah’ın rızasını kazanmak olduğu için siyasi istikbal ve ikbal peşinde koşmazlar. Bilhassa tarikatlar dünyaya mesafelidir. İnsanın ruh dünyasının tezkiyesi için çalışmaktadırlar ve sürekli ahireti hatırlatarak insanın sekülerleşmesini önlemeye çalışmaktadırlar.
Batı’da sivil toplum kuruluşları, siyasi irade üzerinde etkili olmaya çalışan bilinçli sivil toplumsal bir yapıdır. Bu sebeple idarenin yanında yer alan, çıkar ilişkine giren toplumsal talepleri ilgililere taşıma görevini ihmal eden kuruluşlar ne olursa olsun sivil toplum örgütü olarak isimlendirilemez.
Sonuç olarak diyoruz ki, sendikalar hariç, cemaatler, vakıflar, dernekler Kızılay gibi kuruluşlar sivil toplum örgütü olamazlar Bu hayır kurumlarına Batı’ya ait sivil toplum gömleğini giydirirsek vebal altında kalırız. Bizden söylemesi. Hoşça kalın.
Kaynaklar:
1.Sadık KÜÇÜKHEMEK, Tasavvufta Üç Temel kavram Rabıta-i Şerife Tevessül ve Vahdet-i Vücud, s.220.
2.Sivil Toplum ve Din14 Ufuk Turu, Mardin 17-21Mayıs 2017,s.181.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.