Sorumsuzluk Had Safhada
Aklı başında herkes idrak eder ki şu koca kâinat içerisinde hiçbir şey gereksiz yere yaratılmamıştır. Hayvânat, nebâtat ve insânat arasında en küçüğünden en büyüğüne kadar her yaratılanın kendine has bir sorumluluğu ve vazifesi vardır. Bitkiler çeşitli evrelerden geçerek insânâta ve hayvânâta gıda ve şifa olurlar. Hayvânât yine ayni şekilde süt, yumurta, et üretmekle yükümlüdürler. Böyle bir vazifeleri vardır. Onlar vazifelerini şimdiye kadar yerine getirmişler ve kâinat durdukça da yerine getirmeye devam edeceklerdir.
Mahlûkâtın içinde en şerefli olarak yaratılan insanoğlunun da elbette ki sorumlulukları ve çeşitli vazifeleri vardır. Aklı şuuru olmayan nebâtat ve hayvânat titizlikle vazifelerini yerine getirirken maalesef insânâtın sorumluluğunda aksamalar mevcuttur. Hiç şüphesiz Kur’ân-ı Kerim’de belirtildiği üzere: “İnsanoğlu başıboş bırakılacağını mı zannediyor?” (Kıyâme S. A.36) İnsan dünya âlemine yesin, içsin, gezsin, hoşça vakit geçirmek için gelmemiştir. Onun pek çok sorumlulukları ve vazifeleri vardır. Bu sorumlulukları sıralarsak:
1) İnsanın yaratıcısına karşı sorumlulukları
2) İnsanın kendisine karşı sorumlulukları
3) İnsanın diğer insanlara karşı sorumlulukları
İnsan; cisim ve ruh adı verilen iki ayrı unsurdan yaratıldığından cismî yâni bedenî yapısına karşı sorumlulukları olduğu gibi rûhî sorumluluklarının ifâsına yönelik de vazifeleri vardır. Ruhsal sorumluluk insanın ihmal etmemesi gereken temel vazifesidir. Bu da onun yaratılış gâyesindeki sırrı idrak ile başlar ve yüce yaratıcının yapılmasını istediği emirleri yerine getirmekteki kulluk gayretleriyle devam eder. Bu süreçte insan ruhunu besleyerek onu sağlıklı bir zeminde tutması gerekir. Mâneviyâtını ve vicdânî boyutunu kuvvetlendirecek hassalara sıkı sarılmalı onu zayıflatıp hastalandırmamaya özen göstermelidir. İnsana yakışan her canının istediğini yapmak değil canına muhalefet ederek nefsini terbiye edip ruhunu hayırlı, faziletli, faydalı bilgilerle takviye ederek onu beslemektir. Ama heyhat bugün alabildiğince nefisler beslenmekte istek ve arzulara gem vurmak şöyle dursun her istek ve arzu anında yerine getirilmektedir. Nefsin azgın isteklerinin de sonu gelmemekte ve insan arzu ve isteklerinin peşinde sürüklenirken kendi helâkını kendi elleriyle hazırlamaktadır. Bu insanın kendine karşı gösterdiği büyük bir sorumsuzluktur.
İnsanoğlu bireysel olarak kendisinin cismânî boyutuna yâni fiziksel yapısına karşı da sorumlulukları vardır. Nitekim Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselam bir hadisi şeriflerinde bu hususu şöylece dile getiriyor: “ …Senin üzerinde muhakkak ki Rabb’inin hakkı vardır; kendisinin de böyle bir hakkı vardır; aile fertlerinin de bir hakkı vardır; bundan dolayı her hak sahibine hakkı vermelisin.” ( Buhâri, Savm, Hadis. No:934) Anlaşılıyor ki insanın sâdece rûhuna karşı sorumlulukları yoktur. Onun kendi bedeni yapısını koruma ve geliştirmesine yönelik sorumlulukları vardır. Bunlar; sağlıklı beslenme, bol hareket, az yeme, çok oruç ve temizlik gibi vücudun en temel gereksinimlerin yerine getirilmesidir. Bugün bunların yeterince yerine getirilmediğini hastanelerdeki her ayrı bölümde tedâvi gören hastaların kabaran sayılarından, artık sıkça rastlanan şişman insanların artmasından, aşırı tıkınıp sonra yürüyüş parkurlarında veya fiziksel kondisyon salonlarında kilo atma derdinde olan insanlardan anlayabiliyoruz. Bir defa insan önce kendisine karşı gâyet sorumsuzca davranıyor. Oysa yine sevgili Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselam buyuruyorlar ki: “Ademoğlu şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe yerlerinden ayrılamaz: Ömrünü nerede ve ne şekilde harcadığından, yaptığı işleri ne maksatla yaptığından, malını nerede kazandığından ve nerelere sarf ettiğinden, vücudunu ve sıhhatini nerede ve ne sûrette yıprattığından.” (Rıyâzüssâlihiyn. C.1, Hadis. No:410) Demek ki insan bedeninden ve onu nasıl beslediğinden sorumlu. İyi bakmayıp hastalandırdığı her uzvundan hesap verecek. Meselâ; vücudunu yıpratan içki, sigara, uyuşturucu gibi zararlı içeceklerden sakınmalıdır. Kumar ve ahlaksızlık gibi psikolojik yapısını bozacak kötü alışkanlıkları terk ederek bulaşıcı hastalıklara karşı tedbirler alarak bedenine karşı duyarlı olarak sorumluluklarını yerine getirmelidir. Aşırı yiyerek vücudunu gereksiz kilolarla yorarak çeşitli hastalıklara dâvetiye çıkartmamalıdır. Bugün çoğalan obezlerle hiç yiyecek bulamayan insanlardaki tezatlığı gördükçe dünyâdaki dengelerin nasıl da bozulduğunu çok rahatlıkla görebiliyoruz.
Yine insanın ilişkide bulunduğu diğer insanlara karşı da sorumlulukları vardır. Bunlar en yakınlarımızdan kardeş, akraba, ailemize yönelik olduğu gibi komşularımıza ve çevremizde ilişki içinde olduğumuz insanlara da çeşitli sorumluluklarımızın bulunduğu idrâkında olmalıyız. Bu konuda güzel dînimizin koyduğu evrensel değer ölçüleri yolumuza en iyi ışık tutan davranış modelleri sunar. En iç dâirede anne ve babaların evlatlarına karşı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluk; onları, madden ve fizîken çocuklarının her türlü ihtiyâcını imkanları ölçüsünde yerine getirmenin yanı sıra mânen ve rûhen terbiyelerinin küçük yaştan itibâren yerine getirilmesi görevinin ifâsına götürür. Ebeveynler evlatlarının bedensel gıdalarına gösterdikleri hassâsiyeti mânevi gıdalarına göstermediklerinden bugün ne yazık ki kendilerine isyan eden, âsi bir nesil ile karşı karşıyadırlar. Evlatlar da anne ve babalarına karşı sorumsuzca davranmakta hatta onların canlarına bile kast etmekteler. Bunlar insanların sorumluluklarını yerine getirmedeki eksikliklerinin tabi neticeleridir.
Kardeşlerimize, akrabalarımıza, dostlarımıza, komşularımıza hatta günlük hayat içerisinde iletişim içinde bulunduğumuz diğer insanlara karşı sorumluluklarımızı incelediğimizde de maalesef onların da yerine getirilmediğini müşahede etmekteyiz. Halbuki onların her birerleriyle olan ilişkilerimizde hak hukuk gözeterek adâletle davranmak hem ilâhi hem dünyevi bir vazifedir. Küçükler ve yaşlılara şefkatle, ihtiyaç sahiplerine hayır-hasenat ve yardımla, büyüklere saygı ve hürmetle davranmak sorumluluk gereğidir. Konu komşuya güzel ve ilgili muâmele yine vazife sorumluluğudur. Yoksa bugünkü gibi kapı komşusunun yoklanmadığı hal hatır sorulmayan bir ilişki tarzı ne büyük bir sorumsuzluk ve duyarsızlık örneğidir. Oysa en güzel davranış modelleri sunan şanlı Peygamber aleyhisselam; “ Cebrâil bana durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sıkı tavsiyeden komşuyu komşuya vâris tayin edecek zannettim.” (Müslim, Birr, C.8, Hadis No:140-141)buyuruyorlar.
İçinde yaşadığımız topluma karşı dînimizin emrettiği şu prensiple hareket etmek ne büyük bir sorumluluk örneğidir; kendi nefsimiz için arzu ettiğimiz bir şeyi başkaları için de istemeli, kendimiz için istemediğimiz şeyleri başkaları için de istememeliyiz.(Nahl S.A.90)
Kendine karşı sorumluluk ve vazifelerinde sorumsuzluk yapan insan başkalarının hakkını ve hukukuna saygılı olabilir mi? Sorumsuzluğun ve hukuksuzluğun diz boyu yaşandığı bir dünyada yaşayanlar da maalesef yaşadığı devrin kurbânı olabiliyorlar. Oysa bizleri mükemmel bir şekilde yaratan Rabb’imize mükemmel bir kulluk götürmek en muhteşem sorumluluktur.
Hayırla kalın efendim, iyi cumalar.
Mahlûkâtın içinde en şerefli olarak yaratılan insanoğlunun da elbette ki sorumlulukları ve çeşitli vazifeleri vardır. Aklı şuuru olmayan nebâtat ve hayvânat titizlikle vazifelerini yerine getirirken maalesef insânâtın sorumluluğunda aksamalar mevcuttur. Hiç şüphesiz Kur’ân-ı Kerim’de belirtildiği üzere: “İnsanoğlu başıboş bırakılacağını mı zannediyor?” (Kıyâme S. A.36) İnsan dünya âlemine yesin, içsin, gezsin, hoşça vakit geçirmek için gelmemiştir. Onun pek çok sorumlulukları ve vazifeleri vardır. Bu sorumlulukları sıralarsak:
1) İnsanın yaratıcısına karşı sorumlulukları
2) İnsanın kendisine karşı sorumlulukları
3) İnsanın diğer insanlara karşı sorumlulukları
İnsan; cisim ve ruh adı verilen iki ayrı unsurdan yaratıldığından cismî yâni bedenî yapısına karşı sorumlulukları olduğu gibi rûhî sorumluluklarının ifâsına yönelik de vazifeleri vardır. Ruhsal sorumluluk insanın ihmal etmemesi gereken temel vazifesidir. Bu da onun yaratılış gâyesindeki sırrı idrak ile başlar ve yüce yaratıcının yapılmasını istediği emirleri yerine getirmekteki kulluk gayretleriyle devam eder. Bu süreçte insan ruhunu besleyerek onu sağlıklı bir zeminde tutması gerekir. Mâneviyâtını ve vicdânî boyutunu kuvvetlendirecek hassalara sıkı sarılmalı onu zayıflatıp hastalandırmamaya özen göstermelidir. İnsana yakışan her canının istediğini yapmak değil canına muhalefet ederek nefsini terbiye edip ruhunu hayırlı, faziletli, faydalı bilgilerle takviye ederek onu beslemektir. Ama heyhat bugün alabildiğince nefisler beslenmekte istek ve arzulara gem vurmak şöyle dursun her istek ve arzu anında yerine getirilmektedir. Nefsin azgın isteklerinin de sonu gelmemekte ve insan arzu ve isteklerinin peşinde sürüklenirken kendi helâkını kendi elleriyle hazırlamaktadır. Bu insanın kendine karşı gösterdiği büyük bir sorumsuzluktur.
İnsanoğlu bireysel olarak kendisinin cismânî boyutuna yâni fiziksel yapısına karşı da sorumlulukları vardır. Nitekim Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselam bir hadisi şeriflerinde bu hususu şöylece dile getiriyor: “ …Senin üzerinde muhakkak ki Rabb’inin hakkı vardır; kendisinin de böyle bir hakkı vardır; aile fertlerinin de bir hakkı vardır; bundan dolayı her hak sahibine hakkı vermelisin.” ( Buhâri, Savm, Hadis. No:934) Anlaşılıyor ki insanın sâdece rûhuna karşı sorumlulukları yoktur. Onun kendi bedeni yapısını koruma ve geliştirmesine yönelik sorumlulukları vardır. Bunlar; sağlıklı beslenme, bol hareket, az yeme, çok oruç ve temizlik gibi vücudun en temel gereksinimlerin yerine getirilmesidir. Bugün bunların yeterince yerine getirilmediğini hastanelerdeki her ayrı bölümde tedâvi gören hastaların kabaran sayılarından, artık sıkça rastlanan şişman insanların artmasından, aşırı tıkınıp sonra yürüyüş parkurlarında veya fiziksel kondisyon salonlarında kilo atma derdinde olan insanlardan anlayabiliyoruz. Bir defa insan önce kendisine karşı gâyet sorumsuzca davranıyor. Oysa yine sevgili Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselam buyuruyorlar ki: “Ademoğlu şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe yerlerinden ayrılamaz: Ömrünü nerede ve ne şekilde harcadığından, yaptığı işleri ne maksatla yaptığından, malını nerede kazandığından ve nerelere sarf ettiğinden, vücudunu ve sıhhatini nerede ve ne sûrette yıprattığından.” (Rıyâzüssâlihiyn. C.1, Hadis. No:410) Demek ki insan bedeninden ve onu nasıl beslediğinden sorumlu. İyi bakmayıp hastalandırdığı her uzvundan hesap verecek. Meselâ; vücudunu yıpratan içki, sigara, uyuşturucu gibi zararlı içeceklerden sakınmalıdır. Kumar ve ahlaksızlık gibi psikolojik yapısını bozacak kötü alışkanlıkları terk ederek bulaşıcı hastalıklara karşı tedbirler alarak bedenine karşı duyarlı olarak sorumluluklarını yerine getirmelidir. Aşırı yiyerek vücudunu gereksiz kilolarla yorarak çeşitli hastalıklara dâvetiye çıkartmamalıdır. Bugün çoğalan obezlerle hiç yiyecek bulamayan insanlardaki tezatlığı gördükçe dünyâdaki dengelerin nasıl da bozulduğunu çok rahatlıkla görebiliyoruz.
Yine insanın ilişkide bulunduğu diğer insanlara karşı da sorumlulukları vardır. Bunlar en yakınlarımızdan kardeş, akraba, ailemize yönelik olduğu gibi komşularımıza ve çevremizde ilişki içinde olduğumuz insanlara da çeşitli sorumluluklarımızın bulunduğu idrâkında olmalıyız. Bu konuda güzel dînimizin koyduğu evrensel değer ölçüleri yolumuza en iyi ışık tutan davranış modelleri sunar. En iç dâirede anne ve babaların evlatlarına karşı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluk; onları, madden ve fizîken çocuklarının her türlü ihtiyâcını imkanları ölçüsünde yerine getirmenin yanı sıra mânen ve rûhen terbiyelerinin küçük yaştan itibâren yerine getirilmesi görevinin ifâsına götürür. Ebeveynler evlatlarının bedensel gıdalarına gösterdikleri hassâsiyeti mânevi gıdalarına göstermediklerinden bugün ne yazık ki kendilerine isyan eden, âsi bir nesil ile karşı karşıyadırlar. Evlatlar da anne ve babalarına karşı sorumsuzca davranmakta hatta onların canlarına bile kast etmekteler. Bunlar insanların sorumluluklarını yerine getirmedeki eksikliklerinin tabi neticeleridir.
Kardeşlerimize, akrabalarımıza, dostlarımıza, komşularımıza hatta günlük hayat içerisinde iletişim içinde bulunduğumuz diğer insanlara karşı sorumluluklarımızı incelediğimizde de maalesef onların da yerine getirilmediğini müşahede etmekteyiz. Halbuki onların her birerleriyle olan ilişkilerimizde hak hukuk gözeterek adâletle davranmak hem ilâhi hem dünyevi bir vazifedir. Küçükler ve yaşlılara şefkatle, ihtiyaç sahiplerine hayır-hasenat ve yardımla, büyüklere saygı ve hürmetle davranmak sorumluluk gereğidir. Konu komşuya güzel ve ilgili muâmele yine vazife sorumluluğudur. Yoksa bugünkü gibi kapı komşusunun yoklanmadığı hal hatır sorulmayan bir ilişki tarzı ne büyük bir sorumsuzluk ve duyarsızlık örneğidir. Oysa en güzel davranış modelleri sunan şanlı Peygamber aleyhisselam; “ Cebrâil bana durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sıkı tavsiyeden komşuyu komşuya vâris tayin edecek zannettim.” (Müslim, Birr, C.8, Hadis No:140-141)buyuruyorlar.
İçinde yaşadığımız topluma karşı dînimizin emrettiği şu prensiple hareket etmek ne büyük bir sorumluluk örneğidir; kendi nefsimiz için arzu ettiğimiz bir şeyi başkaları için de istemeli, kendimiz için istemediğimiz şeyleri başkaları için de istememeliyiz.(Nahl S.A.90)
Kendine karşı sorumluluk ve vazifelerinde sorumsuzluk yapan insan başkalarının hakkını ve hukukuna saygılı olabilir mi? Sorumsuzluğun ve hukuksuzluğun diz boyu yaşandığı bir dünyada yaşayanlar da maalesef yaşadığı devrin kurbânı olabiliyorlar. Oysa bizleri mükemmel bir şekilde yaratan Rabb’imize mükemmel bir kulluk götürmek en muhteşem sorumluluktur.
Hayırla kalın efendim, iyi cumalar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.