Sadık Küçükhemek

Sadık Küçükhemek

Şeriat Gelmez mi?

Şeriat Gelmez mi?

Taha Akyol, Hürriyet Gazetesi’nde 05.04.2012 tarihli “Şeriat mı gelecek?” başlıklı yazısında özet olarak şöyle diyor: “…Türkiye adım adım şeriat devletine mi gidiyor?! Bu endişeyi taşıyan geniş bir kesim var. Hatta bu kesimde “CHP bile eskisi kadar laiklik mücadelesi yapmıyor” diye daha karamsar düşünenler az değil.
Türkiye’de hukuk sistemi ve yargı kültürü fıkıh değil. Avrupa hukuku yönünde değişiyor. Tanzimat’tan beri böyle. Padişah- Halifeler 1840’lardan başlayarak, aile ve miras dışında, hemen bütün kanunları ufak değişikliklerle Avrupa’dan aldılar. Darülfünun’a Batı hukuk derslerini koyduran Abdülhamit’ti.
Elbette Mecelle bir hukuk anıtıdır fakat zaman içerisinde yetersiz kalmıştı. 1916–1925 arasındaki “Mecelleyi yenileme” çalışmalarından düzgün bir kanun çıkmamış, 1926’dan itibaren temel kanunlar yine Batı’dan alınmıştır. Çok aceleye getirilmesi ve bunun yol açtığı sorunlar eleştirilebilir ama prensibi doğruydu ve hukuk tarihimizin evrim çizgisine de uygundu.
AKP döneminde hem dindarlık hem hukukta sekülerleşme gelişti. Hatta Binnaz Toprak ve Ali Çarkoğlu’nun araştırmasında görüyoruz ki AKP’nin on yıllık iktidarı, muhafazakâr kesimde laikliğin en çok benimsendiği dönem oldu! Çünkü hem laiklik hem dindarlık özgürlükçü yönde değişmektedir. Artık biri diğeri için tehdit olmaktan çıkıyor.
Atatürk ve Erdoğan dönemleri devlet ve hukuk sistemimizin en hızlı Avrupaileştiği iki dönem oldu. Bugünkü Batı daha liberal olduğu için değişimimiz de daha liberal yönde, aradaki fark bu.”
Dünya dönüyor, bu sebeple hiçbir şey olduğu gibi devam edemez. Fikirler, anlayışlar, düşünceler zaman içerisinde değişir. Bakın, şükürler olsun, ideolojiler, totaliter rejimler ardı ardına yıkılıyor! “Türkiye’deki değişimler, “Arap Baharı” ortadadır. 3x4 kanunu gösteriyor ki, her şey aslına dönecektir. Nehirleri yatağından uzaklaştırmanın bir manası yoktur; nehirler aka aka gene mecrasına döner. Bu arada nehrin çevresine verdiği zararlardan, onu yatağından uzaklaştıranlar sorumludur.
Bu millette elbette bir gün kendi kimliğine dönecektir. Bu arada yapılan tahribattan elbette bu milleti kendi kimliğinden uzaklaştıranlar sorumludur. İşte şimdi Türkiye’de bu milleti kendi kimliğinden uzaklaştıran kesim bu gerçeği gördüğü için endişeye kapılıyor; “Türkiye adım adım şeriat devletine mi gidiyor?! diye soruyor. CHP bile eskisi kadar laiklik mücadelesi yapmıyor” diye daha karamsar olmaktadır. Söz konusu yazar da kendisini ve bu kesimi, akla ve bilimsel gerçeklere aykırı, bu şekilde teselli etmektedir!
Herkes yaptığının hesabını verecektir. Kimsenin yaptığı yanına kalmayacaktır. Bakın, 12 Eylül yargılanıyor! Bazı kesimler bunun mümkün olamayacağını söylüyorlardı. Şimdi kendileri bu davaya müdahil oluyorlar. Tanzimat’ta elbette bir gün, 12 Eylül gibi yargılanacaktır. Yaptığı tahribatın hesabı sorulacaktır.
 Türkiye’deki hukuk sistemi ve yargı kültürü bin yıldır fıkıh idi. Avrupa hukuku yönünde değişmesi Tanzimat’la başlıyor. Mazisi bir buçuk asırdır. Padişah- Halifeler 1840’lardan başlayarak, aile ve miras dışında, hemen bütün kanunları ufak değişikliklerle Avrupa’dan alması, Abdülhamid’in Darülfünun’a Batı hukuk derslerini koyması, “Mecelleyi yenileme” çalışmalarından düzgün bir kanunun çıkartılması Tanzimat’ın felsefesiyle ilgilidir. Tanzimat’ın felsefesi Müslümanlarla zimmîlerin (gayrimüslim tebaanın) aynı statüde olmasıdır.  Fıkıhta ise Müslümanların ve zimmîlerin statüsü ayrıdır.
Büyük İslam âlimi Elmalılı Hamdi Efendi’nin “Mecelle değişiklik Komisyonu’nda” zamanın ihtiyaçlarını karşılayacak bir kanun yapmak için fıkhın yeterli olmayacağını, Batı kanunlarına da muhakkak bakmak gerektiğini söylemesi, hatta komisyona gayrimüslim hukukçularının da alınmasını istemesi aynı sebepten ötürüdür.
1926’dan itibaren temel kanunlar yine Batı’dan alınması, Atatürk zamanında temel kanunlarımızın Avrupaileşmesi, laikleşmesi, devrimci metotlarla tamamlanması Batı’nın bir dayatmasıdır. Çünkü Moğolların hilafeti lağvetmek için Abbasileri yıkmıştır; sonuç alınamayınca Batı, aynı gerekçe için Osmanlı’yı yıkmıştır.
AKP döneminde hem dindarlık hem hukukta sekülerleşmenin gelişmesi, muhafazakâr kesimde laikliğin en çok benimsenmesi, hem laikliğin hem dindarlığın özgürlükçü yönde değişmesi, artık biri diğeri için tehdit olmaktan çıkması “AB Uyum Süreci’nden” kaynaklanmaktadır.
 Dindarlığın bizatihi kendisi özgürlükçüdür. Çünkü “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara: 256) Yani dileyen iman eder, dileyen iman etmez. İman edenler, imanının gereğini yerine getirmekle yükümlüdür. Bunun zorlama ile bir ilgisi yoktur. Laikliğin bizatihi kendisi baskıcıdır. Bu sebeple özgürlükçü yönde değişmesi akla aykırıdır. Öyle olsaydı 3x4 kanununda Kur’an-ı Kerim dersi ve Siyer dersi seçmeli olmazdı, mecburi derler arasında yerini alırdı.
“Siz nasılsanız öyle idare olunursunuz” hadis-i şerifi gereği nehir yatağını buluncaya kadar bu böyle sürecektir. Nehir yatağını bulduğu zaman nehri yatağından çıkartanlar hesap vereceklerdir. Endişe ve kaygı bundan kaynaklanmaktadır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sadık Küçükhemek Arşivi