Problemlerimize Işık Tutan Âyetler
Bugün, Müslümanların içine düştükleri girdaptan çıkabilmeleri, aralarındaki birliği tesis edebilmeleri ve tefrika bataklığından kurtulabilmelerinin yollarını işâret eden âyetlerin tefsirlerini inceleyelim, istiyoruz efendim. Gönlümüze su serperecek mâhiyette olan âyetlere bakalım:
Allah Azze ve Cel kutsal kitâbımız Kur’ân-ı Kerim’de. “Ey îman edenler! Allah'dan sakınılması gerektiği gibi sakınınız. Ancak Müslüman olduğunuz halde ölünüz. Hepiniz birden Allâh'ın ipine (İslâm dinine) sımsıkı sarılınız. Sakın ha ayrılmayınız (ihtilâfa düşmeyiniz)! Allâh'ın size olan nimetini anınız. Birbirinize düşman iken kalplerinizin arasını uzlaştırdı. Onun nimeti sâyesinde kardeş oldunuz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz. Sizi o ateşten kurtardı. İşte böylece Allah sizlere âyetlerini açıklar.” (1) buyuruyor. Bu âyetin tefsirlerden açıklamasına baktığımızda şu hayâti bilgiler kayıtlı; ‘İyi niyete dayalı olması ve mâkul çizgide kalması hâlinde ayrılıkların insanlar arasında rekâbete, dolayısıyla toplumların ilerlemesine ve kalkınmasına yardımcı olacağı’ belirtilirken ‘İslâm düşünce ayrılığının düşmanlığa dönüşmesini, insanları çekişen ve vuruşan kamplara ayırmasını müsamaha ile karşılamaz. Nitekim bu âyet-i kerîmede Müslümanların birliği Allâh'ın bir nimeti olarak değerlendirilirken, toplumsal barışı tehdit eden -ve İslâm'dan önce örnekleri çokça görülen- çekişme hallerini her an içerisine düşüp yanabilecekleri ateşten bir çukurun kenarında bulunmaya benzetmiştir. Yüce Allah, insanların böyle bir tehlike ile karşı karşıya kalmamaları için toptan Allâh'ın ipine (Kur'an) sarılmalarını, onun genel prensiplerinin dışına çıkmamalarını emretmektedir. "O'nun (Allâh'ın) nimeti sayesinde kardeş oldunuz" ifâdesi, İslâm'ın insanlar arasında birlik ve beraberliği sağlama konusunda ne derece kaynaştırıcı önemli bir unsur olduğunu, hatta din kardeşliğinin, dolayısıyla inanç ve dava birliğinin soy kardeşliğinden daha kuvvetli olduğunu gösterir. Zira soy, dil ve vatan birliğinin, aynı ırktan olan Araplar arasında meydana getiremediği barış, kardeşlik ve dayanışmayı İslâm, bu millet arasında başardığı gibi farklı ırklar ve soylar arasında da başarmıştır. İslâm târihi bunun örnekleriyle doludur.’ (2) Bu âyeti kerimeler Müslümanların içinde bulunduğu sıkıntılı duruma cevap verir mâhiyettedir.
Başka bir âyette ise: “Ey iman edenler! Herhangi bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat ediniz ve Allâh’ı çok anınız ki başarıya erişesiniz. Allâh ve Peygamberine itaatten ayrılmayın ve birbirinizle çekişmeyin, sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle berâberdir.” (3) Bu muhteşem âyetlerin tefsirinde de de şu kıymetli bilgiler mevcut; “Sebat göstermek, ‘sabretmek, korkup arkayı dönmemek’ demektir. Sebat göstermek, sabretmek, korkup sırtını dönmemek gönlün eylemleridir. Gönlün bu eylemleri davranışlara yansıyarak savaşta zafer ya da kurtuluşu getirir. Âyeti dikkatle analiz edersek görülecektir ki Allah, müminlerden sebat göstermelerini istemektedir. ‘Allâh'ı çok anınız.’ En zor şartlar altında Allâh'ı zikretmenin en önemli neticesi Rad sûresinin 28. Deki âyetine göre kalplerin huzur bulmasıdır. Kalbi huzur bulanın cesâreti artar. Burada anma işini müminin kendisi yapacaktır. Allâh'ı anma hem beynin hem de gönlün eylemi olmaktadır. Bu eylemlere düşmanın dayanması mümkün müdür? O zaman düşmana gönül yürümektedir. Böyle bir yürüyüşün Allah tarafından desteklenmesi garanti edilmektedir. ‘Sebat’ ve ‘Allâh'ı anmak’ gibi mânevî eylemlerin kurtuluşu getirme ihtimali vardır.
Burada Allah müminlere askerî bir eğitim yaparak düşmana karşı kullanılacak mânevî silâhların neler olduğunu öğretmektedir. Sabır, sebat, korkmamak ve dünyâyı bir tarafa bırakıp Allâh'ı anmak savaş silâhlarının önde gelen, savaş taktiğinin en ince ayrıntılarını teşkil eder. Bu silâhlar ve taktikler her çağa hitap etmektedir. Savaş silâhları teknoloji geliştikçe değişmektedir, ama sabır, sebat, korkusuzluk ve Allâh'ı anma gibi mânevî silâhlar değişmez.
‘Allâh'a ve Peygamberi'ne itaat ediniz.’ Buradaki itaat kelimesi ‘bağlılık, saygı ve duyarlık gösterip emirlerini yerine getirmek’ anlamına gelir. Allâh'a ve Peygamberi'ne itaat, savaşta kumandana itaati getirecektir. Savaşta kumandana bağlılığını göstermek için, kişinin, daha önce bu bağlılığı göstermiş bir mânevî tecrübeye sâhip olması gerekir.
"Birbirinizle çekişmeyiniz, sonra korkuya kapılırsınız, da kuvvetiniz gider." Savaş ânında müminlerin birbirleriyle çekişmesi berâberinde korkuyu getirir. Allah ve Peygamberi'ne itaat eden insanlar çekişmeyi bırakacaklardır. İtaat bu çekişmeyi önlemenin uğruna emredilmiştir. Yüce Allah burada bir toplumun çöküş dinamiklerini de vermektedir: Çekişme, korkma ve sosyal güç kaybı. Çekişme dağılmaya sebep olacak, onlar da sosyal gücün gitmesine neden olacaktır. (4)
"Sabrediniz. Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir." Bütün bunların yerine gelmesi için müminlerin sabırlı olması gerekir. Sabır hem Allah ve Peygamberi'ne itaati hem de Allah ile berâberliği getirir. Yüce Allah burada savaşın en etkili silâhını gündeme getirmektedir. Sabır pasifliği değil tam tersine aktifliği, yâni karşılaşılan problemlerin altında ezilmeden, onlara göğüs germek, onları çözmek, onların üstesinden gelmek anlamını ifâde eder. Sabır, gönlün eylemi olduğuna göre, gönlün nefisle olan mücâdelesinin en etkili silâhı durumundadır. Zorluklara katlanmak sabretmektir. Demek ki Allâh'ın berâberliğini çeken, yardımını, lütfünü, ihsanını göndermek anlamına gelen güç sabır olmaktadır. Sabreden insanlarla berâber olduğunu ilân ederken Allah, müminlere cesâret vermektedir. (5)
Gerçekten bu fikirler üzerinde tek tek düşünmeliyiz. Bugün İslam âleminin tüm problemlerine ışık tutan şu incelediğimiz âyetlerden ibret almak her Müslüman’ın boynunun borcu olmalı. Nice hayırlı geleceklere…
-----------------
1- Âli İmran, 102-103
2- Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:, s.477
3- Enfal, 45-46
4- Zemahşerî, Keşşaf, c. II, s. 167
5- Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraklı Yayınları: 8.c, s.30
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.