Esat Ergener

Esat Ergener

Özgül Ağırlık

Özgül Ağırlık

Lisedeki Kimya derslerinizi hatırlar mısınız?
Özgül ağırlık diye bir kavram vardı.
Küçük su şişesine koyduğunuz suyun ağırlığı 500 gr yani 0,5 kg iken, aynı şişeye doldurduğunuz civa yaklaşık 6,7 kg geldiğini öğretmişti bize. Ya da aynı şişeye doldurduğunuz benzinin 400 gr olduğunu deneylemiştik.
Yani aslolanın çokluk değil yoğunluk olduğunu daha o zaman dimağlarımıza kazımıştık bizler.
Tabi bunu halen kavrayamamış insanlar daha çoğunlukta halen günümüzde.
Nice az toplulukların çoğa karşı galebe geleceği ayet ile sabitken, kendinden kat be kat fazla düşmanı Malazgirt’te, Mohaç’ta, Çanakkale’de yenmiş dedelere sahipken, 365 kilometrekarelik alana sıkışmış dünyanın en büyük hapishanesinde yaşayan bir avuç Müslümanın yedi düvele kafa tutuşunu canlı canlı izlerken bir insan halen bu kavramı, olguyu, gerçeği nasıl kavrayamaz; gerçekten ben de bunu fehmeyleyemiyorum.
Bazı alınan kararların, gidilen yolların, tabii olunan derneklerin vakıfların STK’ların çoğunlukta olması veya kalabalıkların oralara meyletmelerinin önemli olmadığını anlayabilmek için alim olmaya da gerek yok.
Bence bunu anlamamanın temel sebebi isteksizlik veya işine gelmemezlik.
Ya da hadiste geçtiği üzre, vehn hastalığı.
Yoksa dünyadaki 2 milyar Müslüman’ın yapamadığını küçücük, imkanları oldukça dar ve sürekli karmaşanın hakim olduğu iki ülkenin yapabilmesinin tek bir açıklaması yok!
Ya da şöyle de denebilir.
Hani dillere pelesenk olmuş bir söz var ya, “Allah malı istediğine, ilmi isteyene verir.” diye. Rabbimiz aynı zamanda izzet ve şerefi de istediğine veriyor sanki.
Ve bu durum artık öyle bir hal alıyor ki, Rabbimizin izzeti bahşettiği insanlar hem yaşamlarıyla hem mücadeleleriyle hem de ölümleriyle bizlere ibret oluyorlar. Ve artık o kişilerin, kurumların veya devletlerin imza attıkları işlere öyle bir bereket geliyor ki.
İnsanın hafsalası almıyor.
Gerçi şu da var yine ayetle sabit olan, “Etrafını bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa….” diye devam eden ayet. Yani biz Mescid-i Aksa ile ilgili, Kudüs ile ilgili en ufak bir hamle yapsak dahi Allah bizi, ailemizi, işimizi, gücümüzü bereketlendiriyor. Nasıl olduğunun da farkına varmıyoruz, varamayız da zaten.
Ve yine şöyle bir durum hasıl oluyor sonra.
Hani ahirette dünyaya bir kere daha gelip Allah için ölmek isteyen şehitleri anlatırız ya hep.
Bu izzetin, şerefin, bereketin lezzetini, hazzını alan da emin olun bırakamıyor. Elinden gelse Hz. Ebubekir misali bütün malını veresi geliyor. Tüm takatini, nefesini bu davalar uğruna harcayası geliyor. Kimin ne dediğine asla ama asla aldırmıyor. Çünkü o lezzet bambaşka bir şey.
Mesela bu bereket Mescid-i Aksa’da olduğu kadar başka yerlerde de var.
Hicretin teklif edildiği üç şehrin bereketi. Rahmetli Erbakan hocamızın tabiri ile Belde-i Muhayyere diyoruz ya onlara; Mekke, Şam ve Konya.
Dışında; uyku için bereketli vakitler, çalışmak için bereketli vakitler.
Ömrü bereketlendiren hasletler var misalen; ana babaya itaat, onların rızasını alma, akraba ziyareti gibi.
Ya da vücudumuza, gücümüze, zihnimize bereket katan yiyecek ve içecekler.
Aslında tüm dünya bu kanunun üzerine kurulmuş, değil mi?
Ondan ötürü, hani deriz ya “Kınayanın kınamasına aldırmadan!” diye.
İşte tüm hayatımız umarım bu şekilde olur.
Rıza-ı İlahi için özgül ağırlığı yüksek meşgalelerimiz olur.
Ve hesap günü sağ kefemize konulan her bir iyi amelimiz civa mesabesinde, sol kefemize konulan tüm fenalıklarımız, hatalarımız, yanlışlıklarımız ise benzin mesabesinde olur umarım.
Amin deyin dostlar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Esat Ergener Arşivi