Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

Okuyucumuza Açıklama Ve Olayların Devamı

Okuyucumuza Açıklama Ve Olayların Devamı

2. dünya savaşı sırasındaki Türkiye’deki yaşamdan parçaların bir kısmını anlatmış kalan kısmı bugüne bırakmıştım.

https://www.merhabahaber.com/2.-cihan-harbi-yillarinda-ki-yasanti-8791yy.htm

***

Yayınlandığı günün akşamı bir mail aldım.

Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi olan, bendenizde dâhil yüzlerce hastasının sağlığını önce Allah sonra kendilerince sağlanan, değerli Sayın Prof. Dr. Mehmet Kılınç hocamızdan geliyordu.

Anlatımımın, bir tarihi değil de siyasi yöne dönüştüğünü belirten Maili şöyle idi ;

***

“Lütfen eğer tarihçi isen bu siyasetçi ağızları bırakın. Halk gibi konuşmayın. Gereksiz lafları duymak istemiyorum.” Prof. Dr. Mehmet KILINC

Değerli hocamız, yazının hangi kısımlarında “siyaset ağzı” gördüğünü açıklamamıştı ama…

Tahminim Türkiye’de o zamanki yaşantılarda ki anlatımlarıma değinmiş olacağını tahminle, kendilerinden özür ve müsaade isteyerek açıklama yapmak istiyorum.

O yazımda yer kalmadığı için yazamadıklarımı da bu gün beraberce devam ediyorum..

***

Sayın Hocam. Herhalde Ekmeğin karne ile verilme ile camilerin Buğday deposu yapıldığını yazmamı siyasetçi ağız olarak tarif etmektesiniz ama!.

Bunlar hakiki olaylardır. Beş çocuğuyla fırın önünden geçerken ağlayan çocuklardan birisi rahmetli eşimdir. Bana anlatmıştı.

Bizim evde bir çuval un olduğu için karne vermemişlerdi.

Yalan ve siyaset yok bunda. Harp sırasında günlük yaşam öyle idi

Keza Sadece Konya camilerinin Buğday deposu yapıldığından bahsettim aslında Anadolu’nun her tarafında ki camiler bu şekilde depo olmuştu.

Çünkü yapılacak bir taarruzda asker yiyeceksiz kalmasın diye düşünülmüştü ama sağlıklı bir düşünce değildi. Çünkü havalandırılamayan buğday böceklenmişti.

Lütfen bakınız. Buğday dolu camilerden bahsettim ama PTT yanındaki Hacı Hasan Camii’nin Milli kütüphane yapıldığını belirtmedim. O siyasi bir haber olmakta idi.

Sığınak derseniz bizim bahçeye üç komşuyu da dâhil ederek, inanın bir kişinin girebileceği bir çukur ve üstü bağ çubukları ile örtülmüştü. Sözde havadan gelecek zehirli gaz ve bombadan sakınılacaktı(!) ama on kişinin asla istifade edemeyeceği bu sığınak polislerin kontrolü ile olur alıyordu!

O yıllarda sadece Dere Elektrik santralinden istifade edilen enerji sokak lambaları ile varlıklı kişilerin tesisat yaptırabileceği yere veriş durumunda idi. şehrin % 90’nı Gaz lambası hatta idare kullananları vardı.

Daha, ihtiyaç duyulan gıda maddeleri, sağlık işlemleri, askerlik ve yaşamdan dem vurmadım. Bunları da anlatmam bir siyasi ağız değil yaşanan olaylardır Muhterem hocam. 

***

Bu olayları bizzat gördüm duydum ve yaşadım. Ne gördümse onu yazmakta ve yaşamayanlara anlatmak istemekteyim.

Bu gün seksen yaşını aşmış muhteremlere bir sorunuz lütfen bu yaşam olmuş mu? Siz de hayret edeceğiniz nice cevaplar alacaksınız.

***

1939 yılı harp başladığında bolca bulunan şekerbirden kayboluverdi. Sadece Konya Yusufağa kitaplığında memurlara karne ile verilen makarna vb. yiyecek yanında şeker de veriliyordu.

Bizzat rahmetli babamla alırdık. Buradan alan memurlar otuz iki krş. luk şekeri dışarıya beş liraya satar para kazanırlardı. Çünkü karaborsa idi.

Hindistan’dan, Japonya’dan, Çin’den gelen kahve ve çay zaten varlıklılarca alınırdı ama harp yıllarında onlarda ortadan kayboldu. Çünkü ithalat kesilmişti.

***

Çay yerine Ihlamur, Şeker yerine Bal veya herkeste bulunabilen Pekmez konarak istifade edilir, kahve yerine karartırcasına kavrulmuş nohut içilirdi.

Elbiselik kumaş da karne ile bulunabilir, halka Sümerbank’tan nüfus kâğıdına mühür basılarak yılda iki metrelik Amerikan bezi verilirdi.

Halkın çoğu yamalı caket ve pantolon giyerdi. Hâlâ gözümün önündedir.

İl Nüfus Müdürü yamalı pantolonla gezerdi. Şimdikim geze(bili)r?

Lambalara konulacak gaz bile karaborsa idi. Halen hatırlarım. Komşu bir teneke gazı altmış liraya (ki bu günün en az altı bin Türk Lirası eder) evine elektrik tesisatı yaptırmıştı bu para ile.

***

Sağlık işlerinde hazır ilaç bulunamıyor eczacılar Toz, Şurup ve Kapsül yapıyordu. Hastahane lere sabahın saat dördünde sıraya girer on birinde muayene olabilirdiniz.

Ya askerlik? 1940 – 1944 yılları arası dört yıl idi. Babasız kimse kalmadı deniliyor ama baba göremeyen yavrular komşu yardımları ile açlık gideriyordu.

***

Okullarda kitap yok gibi idi. Çok derslerin öğretmenleri sınıfta söyler, öğrenciler beyaz yapraklı yok olunca, sarı yapraklı defterlere dersi geçerlerdi.

***

Daha çook şeyler var muhterem hocam yerim kalmadı.

Müsaadenizle bunları bir siyaset ağzı olarak değil yaşam olayları olarak hakikat olduğuna inanmanızı ister hürmetlerimi sunarım.

***

 

              Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Güldağ Arşivi