Münzevî Yazar Erol Güngör
Prof. Dr. Erol Güngör’le ilgili kitap ve makaleleri olan Prof. Dr. Mehmet Akgül, “Vefatının 40. Yılında Konya Aydınlar Ocağı’nın Sembol Aydını Prof. Dr. Erol Göngör” başlığı altında Konya Aydınlar Ocağı’nda düzenlenen konferansta, Erol hoca için “O kendisine a’rafta yer bulabilmiş münzevi bir yazardır” diyor.
Bu tesbite katılmamak mümkün değil. A’raf cennetle cehennem arasında bir set. Ayrıca “A’rafta kalmak” diye bir şey var. İki tarafın arasında kendisine yer açan ve son dönemlerinde inzivaya çekilen münevver bir insanı düşünün. Yâni Ramazan-ı Şerif’in son on gününde Kadir Gecesi’ni aramak için inzivaya çekilen bir mü’min insanı göz önüne getirin… Erol hocanın kitaplarını ve makalelerini okuyan insanlar, onun cemiyet (toplum), cemaat ve kendi milleti için nasıl kurtuluş reçeteleri yazdığını ve saplandığı sosyal psikolog girdaptan kurtulmanın çarelerini aradığını bilirler. Sekiz aylık bir dönem içerisinde hem Selçuk Üniversitesi’nin büyümesi ve ilimde belli bir seviyeyi yakalaması için gündüzleri çabalayacak, geceleri de tefekkür gemisine binerek koskoca okyanusta yol almaya çalışacaksınız… Buna hangi kalp ve yürek dayanır! Son dönemlerde Erol hocamızın kalbi çok yorulmuştu… Bundan kırk sene önce bir 24 Nisan günü ailesini Konya’ya getirmek üzere gittiği İstanbul’da, kalbine yenik düştü. “Her nefis ölümü tadıcıdır” ilâhî emri üzere mümince son nefesini verdi. Onun ölümüyle Konya, Türkiye ve Dünya çok şey kaybetti! Rahmet Peygamberi ise, “Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir” diyor.
Mehmet Akgül hoca, “Erol Güngör’ün de kıymeti öldükten sonra fark edilmiş olmasına rağmen günümüzde halen anlaşılabilmiş değildir. Hâlbuki son üç yüz yılda yaşadığımız serüveni Erol hoca gibi anlatıp çözüm yolları sunan başka biri yoktur. İslâm dünyasının temel sorunlarını sosyal bilim alanında bir uzman olarak ele almıştır ama o kendine a’rafta yer bulabilmiş münzevi bir yazardır” diyor. Vefatından sonra kırk sene geçmesine rağmen hâlâ Erol Güngör hocanın yeri doldurulabilmiş değil. Hâlbuki o, Türkiye’nin kurtuluşunu üniversiteler eliyle, yâni ilim ve bilimle ancak sağlanacağına inanan münevver bir şahsiyetti. “Câmide ilk defa bir rektör” gören Konyalılar, Erol Göngör’ü bağrına basmıştı. Rektör olarak atandığı Konya Selçuk Üniversitesi’ne bundan dolayı dört elle sarılmış ve gecesini gündüzüne katarak büyük bir çaba sarfetmişti. İlk yaptığı icraatı ise, alanında ilim ve bilim sahibi olan insanları Konya’da toplayarak güzel bir kadro ortaya koymak olmuştu. Kendisini ancak bu şekilde ispat edebilirdi. Nitekim o dönemin askerî idaresine, kendisi ile ilgili o kadar çok fitne fücur ve fesat şikâyetler gidiyordu ki… Onu çekemeyenler kuyusunu kazmak ve görevden aldırmak için her yola başvuruyorlardı. İlk olumsuz mesajı bize, gazeteci-yazar ve hukukçu Ergün Göze, Konevî Dergisi’ni ziyaretinde vermişti. “Erol hoca yaşasaydı ve Konya’ya dönseydi bile Kenan Evren tarafından rektörlük görevinden alınacaktı” demişti.
İyi, çalışkan, faydalı, yararlı, âlim, münevver, vatanını, milletini ve dini ile birlikte “Allah rızasını kazanmak” gibi bir derde sahip olan idareciler, nerede ve hangi konumda olurlarla olsunlar bu ülkede pek sevilmiyor, istenmiyor ve kısa zamanda kem gözlere batarak şer sözlerin ağzında sakız oluyorlar. Bu güzelim ülkede onları koruyacak bir mekanizmanın oluşması veya kurulması elzem gözüküyor. Ne yazık ki biz, korona salgını döneminde o güzel insanları ve âlimleri koruyamadık ve yaşatamadık.
Dâvâ ve fikir adamı olarak Erol Güngör, aynı zaman da bir medeniyet tasavvurumcusu idi. Telif eserleri, ders kitapları, tercümeleri, yazı ve makaleleriyle birlikte 300’ün üzerinde eser ortaya koyan Prof. Dr. Erol Güngör, “Tarihte Türkler” adlı kitabında yazmaya başladığı “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” bölümünü ne yazık ki tamamlayamadı. Anadolu Selçuklu Devleti’ni anlatırken şu ifadelere yer veriyor: “Anadolu’da Türk birliğinin kurulması veya Anadolu’nun Türkleşmesi herşeyden önce arınmış bir İslâm inancının ve kültürünün her tarafa yayılması, insanları bu konularda birbirine benzetmesiyle mümkün olmuştur. İşte bizim vatanımızın maddi kurucuları Süleyman Şah ve onun beyleri ise, manevi kurucuları da Mevlâna Celâleddîn, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Ahî Evren, Âşık Paşa, Süleyman Türkmânî ve daha pekçokları gibi İslâm kültürünün ulularıdır.”
Türk tarihinin en büyük devlet adamlarından biri olan ve kabri, Alâeddin Camisi Sultanlar Türbesi’nde olan İkinci Kılıç Arslan’ı, Erol Güngör’ü anlatımıyla okumanızı tavsiye ederim. Erol hoca, İkinci Kılıç Arslan için “O tam bir “Mücâhidfî Sebîlillah” yâni Allah’ın gösterdiği yolda kan ve can veren bir savaşçı idi” diyor.
Prof. Dr. Erol Göngör’ün ve Türkiye’yi bizlere vatan kılan Selçuklu Sultanların ruhları şâd olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.