Muhafazakar Kültür Oluşturmak
Türkiye’de yaşayan Müslümanların hayatlarının hangi aşamasına bakarsanız bakın son yıllarda görünen en belirgin özellik, İslam Dininin kurallarına uyarken önceleri uzak durdukları hatta bilerek kaçındıkları demokrasinin, laikliğin ve kapitalizmin nimetlerinden(!) de faydalanma isteğinin ortaya çıkmış olmasıdır.
Ticaret hayatlarında 1980 askeri darbesi sonrasında ABD tarafından uygulamaya konulan “Yeşil İslami Kuşak” projesi doğrultusunda oluşturulan ve başlangıçta körfez sermayesi tarafından kurulan finans kurumları vasıtasıyla yeni enstrümanlar oluşturulmuş ve faizin adı Müslümanlar arasında finansal gider olmuştu.
Yine askeri darbe sonrasında Müslümanlar medya sahibi olmanın önemini sanki yeni keşfetmiş gibi bir iştihaya kapılarak ve daha önceki tecrübelerini de katlayarak gazete ve televizyon sahibi olmak için güçlerini birleştirme yoluna gitmişlerdir.
Dünya tarihinde var olma iddiasında bulunan her siyasi hareket gibi muhafazakâr Müslümanların da öncü davranış olarak basın yayın arenasında yer almasını yadırgamasak da, siyasi düşünce ve hedeflerini kamuoyuna basın yoluyla aktarma yolunda kısa bir süre sonra birbirlerini yok etmeye çalışmaları Osmanlı’nın son döneminde gördüğümüz hastalıklarının hala sona ermediğini de ispat etmiştir.
1980 sonrası ortaya çıkan İslamcı medya diyebileceğimiz basın yayın organları, 1980 sonrası başlayan İslami tercüme faaliyetlerinin artması ile 1990 sonrasında radikal bir eğilim içerisine girerek, dönüştürmek istedikleri toplumdan daha hızlı bir dönüşüm yaşamıştır.
İslami yayın organlarında yaşanan bu dönüşüm 2 farklı şekilde ifade edilebilir.
Birincisi muhafazakâr Müslümanlar, radikalleşen İslami basın hareketindeki bu dönüşümün kendilerine zarar vereceğini düşünerek verdikleri reklamların maddi gücünü kullanarak değişim ve dönüşümü gerçekleştirmişlerdir.
İkincisi reklamlarla ayakta durmanın bir nevi esaret olduğunu gören ve kendilerini diğerlerinden ayırarak daha radikal bir söylemi devam ettirme isteğinde olan kesim ise, kendi düşüncelerine yakın basın yayın organlarındaki söylem ve içeriği etkileme yolunu seçerek reklam pastasından örtülü bir şekilde faydalanarak ayakta kalmayı seçmişlerdir.
Belki üçüncü bir düşünce olarak da, 1980’lere kadar hiç görülmeyen bir şekilde seküler laik baskı düzeni nedeniyle yok edildikleri kanaati oluşan tasavvufi hareketlerin basın yayın alanını kendileri için bakir bir saha olarak görüp, sadece kendi mensuplarının maddi desteği ile hayatiyetini devam ettirebilecek bir faaliyeti başlatmış olmalarıdır.
Hangi düşünceyi kabul edersek edelim muhafazakâr Müslümanların gazete, dergi, radyo ve televizyon sahibi olmalarının sonucu, başlangıçtaki düşüncenin tam aksi bir şekilde burjuvalaşma eğilimine giren bir toplum meydana getirmek olmuştur.
İslami anlamda basın ve yayın hareketi içerisinde gelişen bu burjuvalaşma eğiliminin bir başka neticesi ise radikalleşme, hatta tekfirci bir zihniyetin bu topraklarda yeniden hayat bulması olmuştur.
Başlangıçta İslami bir referansla kurulan yayın organlarının sahip ve yöneticileri, tabir caiz ise söylem gazeteciliğinden vazgeçerek ticari gazeteciliğe, oradan da medya patronluğuna, daha sonra ise holding patronu olarak başlangıç referanslarından vazgeçmişlerdir.
Medya patronluğunun şehvetine kapılan Müslümanların basın yayın alanı dışında, inşaattan sağlık sektörüne kadar her alanda yer almaları yeni dönemle birlikte kendilerinin de yenilenmesini ve sonuçta siyaset alanını gözeten bir söylem tutturmalarını gerektirmiştir.
Siyaseti dönüştürme iddiasındaki Müslümanların siyaset tarafından dönüştürülmeleri sonucunda ise, o ana kadar uzak durulan banka faizi, piyango ve diğer bahis oyunları ve İslami moda adı altındaki kadın bedeninin öne çıkarıldığı reklamların gazete ve dergilerinde yayımlanmaya başlaması sonucunu doğurmuştur.
FARKINDA MIYIZ?
Müslümanlar İslami burjuva diyebileceğimiz ve dini inançlarını erozyona uğratanların oluşturdukları İslami basın yayın organları eliyle, siyaseti de gözeterek elde ettikleri maddi büyümenin getirdiği sonucun, seküler laik düşüncenin oluşturduğu Babıali medyasından farklı olmadığını görmenin acısını çok uzun zaman çekeceklerdir.
Müslümanların gerek kişi gerekse de ortaklık şeklinde oluşturdukları basın yayın kuruluşlarının belki de faiz reklamlarından sonra yaptıkları en zararlı reklam ise, İslami moda adı altında insanları tesettürü ikinci plana atan lüks tüketim şehvetine teşvik etmeleridir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.