“Mış gibi yapmak”
Türkçemize son yıllarda giren bir deyimdir “mış gibi yapmak”
Zamane gençlerinin sosyal paylaşım zeminlerine baktığınızda çokça görseniz de, aslında yıllardır bizim milletimizin yaptığı şeylerin toplamıdır, “mış gibi yapmak.”
Rol yaparak yaşamak denilebilir bu duruma.
Olmayanı olmuş gibi göstermek de denebilir.
Veya biraz daha modernlerin tabiriyle, polyannacılık oynamak tabiri de denilebilir.
Veya gerçeği kabul edip gerçekleri söylemek yerine, ikiyüzlü bir davranış göstererek, gerçekleri yok kabul etmek şekliyle hayata devam etmektir.
“Mış gibi yapanlar” da, “mış gibi yapılanlar” da, inandıkları ve içlerinden gelen doğrular istikametinde davranmayan, hatta davranamayan birer usta tiyatrocu kabul edilir toplum nazarında.
Ama bir toplumun çoğunluğu “mış gibi yapmak” şeklinde davranıyorsa, o toplumda herkes kurulan tiyatroda rol alan usta bir tiyatrocu olmuş demektir.
Sözü şuraya getirmek istiyoruz.
Seçim sonrasında beklentilerinin karşılanacağını zan eden toplum kesimleri beklentileri tam olarak karşılanmadığı halde beklentileri karşılanmış gibi yaparak günü geçirmektedirler.
En başta dar gelirli gruplar olmak üzere tüccar ve sanayicilerin olup bitenler karşısında “mış gibi yapmalarını” da anlamak mümkün değildir.
Milletin vekili olarak seçilenler, seçildikleri andan itibaren 15000 TL'yi aşan 3 er aylık maaşlarını zamlı ve hatta promosyonlu olarak almaya başlamalarına karşın seçici olan millet “mış gibi yaparak” 100 TL ekstra zamma talim etmektedir.
Seçilen vekillerden aynı zamanda emekli olanlar, vekillik maaşlarına ilaveten aylık 8000 TL de emekli maaşı alırlarken, onları seçen millet 1300 TL’lik asgari ücretle geçiniyormuş gibi yapmaktadır.
Emekli işçilerin 850 liralık maaşlarını 1100 TL’nin üzerine çıkaran hükümet üyeleri 18000 TL ye yakın maaş alırken, asgari ücrete zam alan çalışan kesim, gerçekten zam almış gibi yapmaktadır.
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2015 Sonuçlarına göre 78 milyon 741 bin 53 kişi olan nüfusun yaklaşık yüzde 10 olan 787 bin kişi işsiz olduğu halde işi varmış gibi davranmaya devam ediyor.
Sendika yetkililerinin açıkladığı rakamlara göre açlık sınırı 1450 TL’yi aşmış iken, bu rakamları açıklayan ağaları milyarlarca lira maaş ve huzur hakkı almaya devam etmekte sakınca görmemektedir.
Emeklilik için 65 yaşının dolmasını bekleyen milyonlarca işçi ve memur ile esnaf, alacakları 1500 TL’lik emekli maaşı ile 3960 TL’yi aşan yoksulluk sınırı altında ve refah içinde yaşıyormuş gibi davranmayı hedeflemektedir.
Yılbaşında beklediklerinden daha yüksek(!) bir zam alan dar gelirli kesimler ise, yılbaşından sonra beklediklerinden daha düşük(!) gelen zamlar karşısında, keyiflerine keyif eklenmiş gibi davranmaktadırlar.
Ab süreci içinde, doğuda teröristlere yıllarca göz yuman devlet yetkilileri ise, son günlerde gelen şehit cenazelerinde evladını kaybeden ana ve babalar gibi ağlıyormuş gözükmektedirler.
Dünya ve ülke gerçeklerini göz ardı edip, kendi ticareti veya kendi siyaseti iyiye gidiyor diye, her şey daha iyiye gidiyor zan edenler de, etraflarına sürekli olarak “mış gibi yapmayı” empoze etmekte sakınca görmemekteler.
Türkiye’nin içine düşürüldüğü küreselleşme süreci ve toplumumuz üzerinde uygulanan algı yöntemleri ile maalesef millet bu hale getirildi.
Tekrarlamakta fayda var.
Avrupa birliği ve küreselleşme sürecinin milletimize getirdiği fakirlik ve yoksulluğun diğer anlamı, dünyada Yahudi hâkimiyetini tam olarak tesis etmenin öbür adıdır.
Piyasada görünen aktörlerin değişmesi süreci değiştirmemekte, aksine sürecin daha şiddetli uygulamasını getirmektedir.
Millet olarak başımıza gelen her şeyi Yahudi’ye hamlettiğimizi düşünerek bizleri suçlamaya kalkışacaklara, son 20 yılda ülkemizde ve etrafımızda olanlara ibret bakışı ile bir kez daha dönüp bakmalarını tavsiye ederiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.