Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Dönüşler ve Koltuklar

Dönüşler ve Koltuklar

Biri; “PKK, silahları bırakıp ülkeyi terk etmek yerine, kentlere yerleşti. Sürece zarar gelmesin diye valiler, kaymakamlar, polisler elleri kolları bağlı beklediler.(…)

2009’dan itibaren olanları ve olabilecekleri, Bakanlar Kurulu’nda, AK Parti MYK ve MKYK’sında, nihayet çözüm süreci konulu tüm özel toplantılarda yetkili arkadaşların, Sayın Başbakan’ın ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın huzurunda, bütün açıklığı ve netliği ile ortaya koyduk.

 Zaman zaman kendisini çözüm sürecinin romantizmine kaptırarak bütün fotoğrafı görmek istemeyen bazı yetkili arkadaşların ciddi tepkilerine muhatap olduk.” diye tepkilerini dile getiriyor.

Diğeri "Dolmabahçe Mutabakatı'nda okunan metin hükümetin önüne gelmişti. Oturma düzenine kadar her şey kararlaştırılmıştı. Cumhurbaşkanı'nın haberi olduğunu biliyorum, tahmin ediyorum. Yalçın Akdoğan anında haberi olduğunu aktarmıştı." diye ifşaatta bulunuyor.

Günah çıkarma, itiraflar, “bir konuşursam neler dökülür” edası, “siyasette ben de varım” gösterişi, mevcut şartlardan hazımsızlık, üste çıkma ne derseniz deyin.

Tıpkı üstleri gibi, sanki o mevkilerin adamı değillermiş, sorumlulukları hiç yokmuş gibi açılıyor, yanlışlardaki esas failleri sezdiriyor, iç döküyor ama konuşuyor sadece konuşuyorlar. Türlü manevralar, oyunlar.

Bu ayarlı/ayarsız ifadeleri işitince; keşke hadiseleri, hakikati mesela seçimlerden önce yüreklice dillendirseydiniz; size getirilerini, olumsuz yansımalarını düşünmeden açık alanlarda halkı bilgilendirseydiniz diye safça düşünmeden edemiyoruz.

Veya “Seçimlerden sonra filanca konuyu açıklayacağım” dediğinizde, sözünüzü yerine getirseydiniz mesela.

Gözden düştükten, itildikten, yandaşlarca “siyasî cenaze” gibi lâfları yedikten sonra değil.

Tepelerde de; “Sayın Öcalan’dan, terörist başı” söylemine tekrar dönülmüş görünüyor. Gerçekliğini, kapalı kapıların ardını bilemeyiz tabii.

Dön baba dön! Geri dönüşler, U dönüşleri, türlü dans figürleri…

Koltuklar da kıvranıyor, eğilip bükülüp, zıt kutuplarda yolunu şaşırıyor.

Samimiyet, dürüstlük, inanç bahsinde kuşkuya düşülüyor sonuçta.

Gelgitli yoz siyaset, irili ufaklı neredeyse tüm politikacılara aksetmiş durumda ve asıl değer erozyonunu, talihsizliğimizi meydana getirmekte.

Siyasî ahlâk, demek ki her türlü yalan(lamay)ı götürüyor.

Koltuklar ne yüce, ne azîz, ne kutlu görünüyor.

Herhalde meselenin manevî boyutu görmezden gelinip, görüntülerle, perdelemeyle iş halledilmekte. Böylesi bir karanlığı, girdabı başka nasıl izah edebiliriz.

Bir koltuk uğruna Ya Rab, ne hilaller, ne yıldızlar sönüyor.

Yaşadığımız nasıl bir körleşmedir?

İdarecilerimize musallat olan ne biçim bir vehim, enaniyet duygusu; nasıl bir putlaştırma ve hâldir?

Ya görkemli başarısızlıklara, yenilgilere imza attıkları halde, hiçbir yeniliğe, umuda yer vermek istemeyen, koltukla aynîleşmiş parti liderlerine ne demeli.

(Herkesin başına gelecek) bütün ölüm ilânlarına; her çeşit çöküşe, ülkenin uğradığı aşikâr felâketlere rağmen, tutkulu koltuk sevdalılarına.

Millî manevî değerleri taşıdığını iddia eden ve ülke yönetimine talip; hatta kiminde dünya liderliğine soyunan kişiler,  bu derece makam sevgisine kapılabilir mi?

Nelerden vazgeçmedik ki mezarlarda.

Kabristanlarda kaç yaldızlı koltuk(lu) gördük ki.

Hepsi yerle bir değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi