Recep Çınar

Recep Çınar

Mesleğimiz ve Konyaspor

Mesleğimiz ve Konyaspor

Bu gibi durumlarda topu taca atanlardan değilim...

Bilirim ki, yazmak kolay değil...

Okutmak da...

Anlatamazsın, anlamamazlar ya da anlamak istemezler...

Dervişe sormuşlar, “en zor olan nedir?” diye...

“Sözdür” demiş...

Devam etmiş; “anlatması da zor, anlaması da”

O misal yani...

Rahmetli Turan Güneş'in, “Ayşe tatile çıksın” dediği günden bu yana gazetecilik yaparım...

Yani, Türk ordusunun Kıbrıs'a çıkarma yaptığı 1974'ten beri...

Benim “yaşam biçimim” dediğim meslek, ne yazık ki başka mahalleden gelenlerin oyuncağı olmuş...

Kirlenmiş, paslanmış, kokuşmuş...

Biri abarttığı zaman “tuzlayımda kokma” derdik ya, bırakın tuzladığınız nesneyi, tuzun kendisi bile kokmaya başladı...

Maalesef bizim mahalle bu durumda...

Düzelmesi ya da temizlenmesi mümkün mü?

Kimbilir...

Zor, ama imkansız değil...

Bir yerden başlamak lazım da, nerden?

Bunun için de yürekli adamlar, yürekli patronlar lazım...

Şeytan'a ilk taşı atacak biri...

Öyle bir var mı?

Kimbilir...

Hiç ummadığınız veya ummadığımız biri çıkabilir...

xxx

İnternet gazeteleri bir tarafa, sosyal medyanın klavye abileri var...

Ya da klavye delikanlıları...

Ne derseniz deyin işte...

Bunlar mutlaka kontrol altına alınmalı, çünkü işin boyutu büyüyor...

Yeşillik olsun diye yazanları mı ararsın...

Konulara hakim olmadığı halde, kendini Orhan Pamuk sananları mı ararsın...

Ne ararsan var...

Bu konuda niye mi bir iki kelam ettim...

Kendini bir b..k zannedenlere ayar olduğum için...

Aslında sandıkları gibiler ya neyse...

“Eşeğe değer verirsen, kendisini yarış atı sanırmış” ya, bu klavye delikanlılarının durumu da bu...

Özetlersem; gazetecilik mesleği, gerçek gazetecilerin yaptığı bir meslek halinden çıkmış...

Bu şehirde nesli tükenen 3-5 kelaynak kuşu çabalayıp duruyoruz, mesleğin onurunu kurtarmak için.

xxx

ATİKER KONYASPOR

Bir kıyamet hali var son günlerde Atiker Konyaspor'da...

Antalya beraberliği ile Gençlerbirliği yenilgisinden sonra şehir ikiye bölündü...

Evetçiler-hayırcılar durumu var ortada...

Bir tarafta Konyaspor'u sevenler, diğer tarafta ise Aykut Kocaman'ı...

Bir o taraftan salvo geliyor, gündemi altüst ediyor, bir bu taraftan geliyor, ortalık toz duman oluyor...

İş “haberi vardı”dan, “haberim yoktu”ya kadar geldi...

Buna bir de ulusal basın ile yerel basının da bir kısmı, ateşe benzin dökünce, her yer alav alav oldu...

Özellikle Fanatik Gazetesi’nde Mehmet Ali Sabuncu imzasıyla çıkan, Celalettin Çakıcı önderliğindeki 4 yöneticinin Şan'a, 'Bu açıklamalardan çok rahatsızız. İnceldiği yerden kopsun. Sayın başkan tercihinizi yapın. Ya Aykut Kocaman, ya biz' dedikleri ve Şan'a rest çektikleri asparagas haber,  işin tuzu biberi oldu...

Atiker Konyaspor'u ya da yönetimi veya Aykut Kocaman'ı sevmeyen birisi  Mehmet Ali Sabuncu'ya üfürmüş, o da yazmış…

Hem de araştırmadan...

Bu asılsız haberi uçuran kişe ise yaşadığı bu şehre “ihanet” etmiş anlayacağınız...

Yazık...

Dolayısıyla, dahil olduğum, ancak çok aktif olmadığım sosyal medyaya yazılıp çizilenlerin, belaltı vuruşların, küfürlerin, hakaretlerin de sınırı olmayınca yangın daha da büyüdü...

Hem de virajı dönme maçından önce...

İnsanların hassasiyetine eyvallah...

Keşke bu hassasiyetleri, kulübün çıkarları için de gösterilebilmiş olsalardı keşke!

Evet, gerekçesi ne olursa olsun ortada bir kaos var ve bu kaosu bitirecek olan da camia...

Yani içinde taraftar olan, içinde basın olan, içinde yönetim olan, içinde teknik ekip olan ve içinde oyuncular olan camia, bu krizi aşmalıdır...

NOT: Celattin Çakıcı'ya “şehrin anahtarı” konusunu sordum...

Bütün samimiyetiyle “Benim haddime mi düşmüş şehrin anahtarını şu ya da bu kişiye vermek. Böyle bir şey olabilir mi? Mümkün mü” dedi...

Ve bir de ironi yaptı...

“Keşke öyle bir anahtırım olsa, değil Kocaman'a babama bile vermezdim” diyerek, “şehrin anahtarı” konusuna da bir açıklık getirdi...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Recep Çınar Arşivi