A. Galip Doğan

A. Galip Doğan

KUTLU DOĞUM

KUTLU DOĞUM

Bundan on dört asır evvel böyle bir geceydi.

Kumdan ayın on dördü gibi bir öksüz çıkıverdi

Lakin ne hüsrandı ki hissetmedi gözler

Kaç bin senedir hâlbuki birleşmedelerdi

Nerden göreceklerdi göremezlerdi tabi

Bir kere doğduğu çöl en sapa yerdi

Buhranlar içindeydi bugün den de beterdi

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta

Dişsiz mi bin insan onu kardeşi yerdi

Medyumdu (O’na) O masuma bütün beşeriyet

Ya Rab mahşerde bizi bu ikrar ile haşret

Devirlerden diyarlardan gelip

Göklerde buluşan ezanların vardı

Mescit mümin minber mümin

Taşardı kubbelerden tekbir

Dolardı kubbelere Amin

Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı.
Geceler ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!

Kapına gelenler ya MUHAMMED,
- Uzaktan, yakından -
Mümin döndüler kapından!

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet, MUHAMMED ümmetiydi.

Konsun yine pervazlara Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın Aminler..
Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Sevgili Peygamberimiz (S.A.V)’in merhameti, sevgisi, cömertliği, eşlerine karşı engin hoşgörüsü

Genel Ahlakı:

Efendimiz (S.A.V) Haşim’i oğullarından Abdi Menaf kolundan, Haşimilerden Kureyş Kabilesinden Abdülmuttalib’in torunu Abdullah’ın oğludur.

20 Nisan 571 yılında 12 Rabiul Evvel’de Pazartesi günü Mekke’de dünyaya geldi. Süleyman Çelebi şöyle der:

On ikinci gece isneyn gecesi

Dedi gördüm ol habibin anesi

Bin acep nur ki güneş pervanesi

Susadım gayet hararetten kati

Sundular bir cam dolusu şerbeti

Şerbeti karşımda tuttu huriler

Bunu sana verdi Allah dediler

Kardan ak idi hem soğuk idi

Lezzeti dahi şekerde yok idi

İçtim anı oldu cismim nura gark

Edemezdim kendimi nurdan ki fak

Geldi bir akkuş kanadıyla revan

Arkamı sıvadı kuvvetle heman

Doğdu ol saatte ol sultanı din

Nura gark oldu semavatı zemin

Peygamber Efendimiz ’in Çocukluğu ve doğumundaki harikulade olaylar:

İranlıların 1000 yıllık ateşi söndü. Saba gölü kurudu. Kisranın sarayı yıkıldı.

Abdulmüttalip oğlu Abdullah’ı kurban etmeye niyet etmesi:

Ceddi İbrahim’de olduğu gibi; verdiği söz ve gördüğü rüya üzerine Abdullah’ı kurban edecekti. Ancak Şam’daki bilgin bir kadına gittiler. O bilgi kadın şöyle dedi:

  • Çocuğu bir tarafa 10 deveyi de bir tarafa koyun. Kura develere çıkıncaya kadar

develerin sayısını 10’ar 10’ar artırın. Dedi.

Develerin sayısı 100 olunca kura çekildi ve kurada develer çıktı. Abdullah’ta bu şekilde kurban edilmekten kurtuldu. Böylece 100 deveyi kurban ettiler.

Kasten adam öldüren kişi öldürülür. Diyet istenirse 100 deve verilir.

Abdullah’ın Evlenmesi:

Abdulmüttalip oğlu Abdullah’a Hanif Dininden olan Benî Zühre Kabilesinden Vehbin kızı Âmine ile evlendirdi. Ancak; Efendimiz doğmadan evvel babası Abdullah vefat etti.

Hz. Muhammed (S.A.V)’in sütanneye verilmesi:

Bir Hac mevsimi idi. Adet üzere Taif’ten gelen Beni Sakif Kabilesinin fakirlerinden olan Halime, Efendimize sütanne oldu ve O’nu Taife götürdü. 4 yaşına kadar Halime’nin yanında kaldı. 4 yaşını doldurunca tekrar annesi Âmine ’ye getirdi.

6 yaşında iken Annesi ile birlikte Medine’ye Babasının mezarını ve dayılarını ziyarete geldiler. 1 ay kadar kaldıktan sonra Mekke’ye dönüyorlardı.

Annesi Hz. Âmine’nin Vefatı:

Yanlarında cariyeleri Ümmü Eyman’da vardı. Birlikte Mekke’ye dönerlerken Efendimizin Annesi Âmine Annemiz Ebva Köyüne gelince hastalandı ve orada vefat etti. Annesinin vefatı Efendimizi çok sarstı. Hem öksüz hem de yetim kaldı. 8 yaşına kadar dedesinin yanında (himayesinde) kaldı. Dedesinin vefatı üzerine amcası Ebu Talip’in yanında (himayesine) kaldı. Ebu Talip’in hanımı Efendimizin yengesi Fatıma Binti Esed Efendimize çok iyi baktı ve büyüttü. Yengesi Medine’de vefat edince kendi gömleğini giydirdi. Mezarına yattı. “Benim gömleğimi giyen cehennem görmez. Kabir azabı çekmez” buyurdu.

Efendimizin Hz. Hatice ile evlenmesi:

Hz. Hatice dul, zengin, asaletli ve tüccar bir kadındı. Efendimize beraber çalışmayı teklif etti. Efendimizin dürüstlüğü ve çalışkanlığından dolayı Hatice Annemiz Efendimizi kervanların başına koydu. Şam ve Filistin ziyaretleri yaparlardı. Efendimiz 10 yıl ticaretle meşgul oldular.

Efendimizdeki dürüstlük ve ciddiyeti gören Hz. Hatice içinden evlenmeyi geçiriyordu. Nihayet amcası Ebu Talip Hz. Hatice’nin amcası Varaka Bin Nevfel’den Allah’ın emri ve Hanif Dini üzere Hz. Hatice’yi istedi ve nikâhları kıyıldı. Mekke halkı Efendimize Muhammed-ül Emin derlerdi. Efendimiz Mekke’nin emanet kasasıydı. Mekkeliler emanet paralarını O’na verirlerdi. Kâbe’nin tamirinde de hakem oldu.

Yaşı 35 olunca Efendimiz (S.A.V) ticareti bıraktı. Hıra Mağarasına inzivaya çekildi. Aradan 5 yıl geçtikten sonra miladi 610 yılında 40 yaşında iken ilk vahyi aldı. Dolayısıyla İslam Dininin ilk Ayet-i Kerimeleri Oku ile başlamakta ve cahilliği reddetmektedir. Bu itibarla hiç kimse hiçbir Müslüman İslam Dini bizi geri bıraktı safsatasına sığınamaz. Geri kalanlar İslam’ı iyi anlayamadığından veya sapkın ideolojilere yöneldiklerindendir.

O’nun üstün meziyetleri:

Hiçbir insan O’nun kadar sevilmedi. Dünyaya birçok kavim, millet geldi geçti, hiç kimse Efendimiz (SAV) kadar sevilmedi, anılmadı. Hiçbir fani O’nun ulaştığı Miraç Makamına ulaşamadı. Bütün kâinat O’na âşıktı.

Bir Kutsi Hadiste şöyle buyrulur: “Levlake levlake lema halaktül eflak=Sen

olmasaydın (Ya Muhammed) Ben bu cihanı yaratmazdım. Bu cihanın yaratılmasına sebep Sensin

Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurur: “Benim nurum Hz. Âdem’in ruhundan 40 sene önce yaratılmıştır

Bütün âlem O’na âşıktı ve hasretti. Güller kokusunu O’ndan almıştır. Efendimiz ile ilgili Molla Cami şöyle der: “Benim nurum, ruhum değildir” diyor.

  • Bahçe tarafına gitmiştim. Bütün gülleri açılmış buldum. Gülistan canibinde Bana

Muhammed’in kokusu geldi. Veşşemsü O’nun yüzünü, Velleyli O’nun saçlarını vasfeder. Kur’an’ın bütün Surelerinden bana Muhammed’in kokusu geldi

Toprak altındaki tohumun ne kadar suya ihtiyacı varsa O’nun sevgisine kâinat o kadar muhtaçtır. Esen rüzgârda, kokan gülde, muhabbet ve sevgide O vardır. O’nun nuru vardır. Şair ne güzel söylemiş:

Yanan kalbe devasın Sen

Bulunmaz bir dehasın Sen

Dilersen rehnumasın Sen

Cemalinle ferahnak et ki

Yandım Ya Rasülallah

Allah (C.C) Ali İmran Suresinin 164. Ayet-i Kerimesinde şöyle buyurur: “Andolsun ki Allah müminlere kendi içlerinden bir peygamber gönderdi ki onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp temiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük lütuf ve ihsanda bulunmuştur. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler

Evet, O insanlık için büyük bir lütuftur. Zulme başkaldırmış, pazarlarda köle gibi satılan kadınları ve insanları Allah’ın Dinini tebliğ ederek kurtarılmasına vesile olmuştur. O’nun bir adı da Mustafa idi. Süzülmüş, arınmış demektir. O âlemlerin zübdesi (çekirdeği) ve özüdür. O’nun için Mevlana Mesnevisinde şöyle der:

Yekdehan hanem be pehnayı felek

Tabe guyam vasfı an riski melek

Anlamı: Gökler kadar ağzım olmalı ki meleklerin bile gıpta ettiği O güzeli anlata bileyim.

Dünyada yazılan bütün naatlar, şiirler, hikâyeler Efendimizi methi sena etseler yine de kifayetsiz kalırlar. Efendimizi anlayabilmek için Kur’an-ı Kerimi iyi anlamak gerekir.

Lâdikli Ahmet Ağa şöyle der:

Gecelerde esen Senin yellerin

Hakikatten açar Senin güllerin

Ümmetine şifa olan dillerin

Açıver şu Ravzanı habibin de var

Bütün dertlerimin tabibi de var

Bende aşık oldum gül cemaline

Güllerin benzemez dünya gülüne

Topladım gülleri aldım elime

Hiç birisi o reyhana benzemez

Açıver şu Ravzanı habibin de var

Bütün dertlerimin tabibi de var

O yeryüzünde merhametlilerin en merhametlisidir. Mekke’yi fethettikten sonra, Efendimize olmadık eziyeti reva gören, yurdunya yaşamayı çok görerek canını almayı bile göze alan Mekkelileri affetmesi, Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşiyi affetmesi, şehit olan Hz. Hamza’nın ölmüş bedenine eziyet eden Hinti affetmesi, İkrimeyi affetmesi merhametinin bütün âlemi kuşattığının bir göstergesidir.

İkrime Efendimiz tarafından affedildikten sonra Yermük Savaşına katılmış ve şehit olmuştur.

Huneyn Gazvesinde Efendimizi öldürmek isteyenin elinden kılıç düşmüş, Efendimiz onu öldürmemiş ve bağışlamıştır.

Efendimizin Eşlerine karşı hoşgörüsü:

Bir gün çok açtılar. Az da parası vardı. Efendimiz (S.A.V) biraz arpa aldırdı.

  • Ya Aişe bunu el değirmeninde un yaptıktan sonra ekmek yap buyurdular.

Ehli Beyti:

  • Bizde açız dediler.

Aişe hamuru yoğurdu. Akranları ile sohbete daldı ve hamuru unuttu. Hamuru da

keçiler yemişti. Aişe (R. Anha) bu duruma çok üzüldü. Peygamberimiz Aişe ’ye:

-Ya Aişe ekmekleri getir de yiyelim buyurdu. Aişe mahcup ve suskundu.

Efendimiz (S.A.V):

  • Ne oldu Ya Aişe yoksa hamuru keçiler mi yedi buyurunca Aişe Validemiz

üzüntüsünden ne yapacağını şaşırmıştı.

-Olsun Ya Aişe bu da Allah’tandır. Oruç tutarız buyurdular. Eşlerine yardım eder, söküklerini kendisi dikerlerdi. Keçileri sağarlardı. Eşleri arasında adaleti gözetirdi.

Efendimiz ‘in 4 kızı 2 oğlu Hz. Hatice Validemizdendi. Bir çocuğu ise Mısırlı Mariye Validemizdendir.

Oğlu İbrahim 18 aylık iken vefat etti. Kendi elleriyle toprağa verdi. O gün güneş tutulması olmuştu. Onu da İbrahim’e bağladılar. Efendimiz (S.A.V):

-Hayır, onlar Allah’ın ayetlerindendir. Menzilleri vardır. Ona göre hareket ederler. Kimsenin ölümü ve doğumu ile alakaları yoktur buyurdular.

Hatıralara çok bağlıydı

Örneğin Hz. Hatice Validemizin vefatından sonra da O’nun arkadaşlarına çok saygı duyar ve hürmet ederlerdi.

Bedir Savaşında esirler fidye veriyorlardı. Bir gerdanlık geldi. Efendimiz (S.A.V) o gerdanlığı görünce ağladılar. Damadı Ebul As esirdi. Kızı Zeynep kocası Ebul As’ı kurtarmak için o gerdanlığı vermişti. Efendimizi mahzun gören Sahabe gerdanlığı gerisin geri verdiler ve Ebul As’ı da serbest bıraktılar.

Sütannesine, Yengesi Fatıma Binti Esed’e, Cariyeleri Ümmü Eymen’e karşı çok saygı gösterirdi.

O en güzel ahlak sahibiydi. Rabbimiz (C.C) bu durumu Ahzab Suresinin 21. Ayet-i Kerimesinde şöyle buyurur: “Andolsun ki Allah’ın Rasülünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar için, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır

O’nun ahlakı Kur’an’dı” buyuran Hz. Aişe Validemiz, etrafındakilere Efendimizi anlatırken, Müslümanların hem Kur’an-ı Kerim okumasını hem de Resulün boyasına boyanmak için okuduğu Kur’an-ı Kerimi hayatında tatbik etmesini anlatmak istiyordu.

O’nun ahlakı Kur’an’dı. O’nun ahlakını örnek alanlar kurtuluşa erenlerden olurlar. Kaside-i Bürde’nin yazarı Mısırlı İmam-ı Busrevi felçliydi. Bir gece Kaside-i Bürde’yi yazdı. Efendimiz (S.A.V) bu aşktan dolayı o gece İmam Busrevi’yi sıvazladı ve ertesi sabah camiye sağlam gitti.

Derdimendim yâ Rasûlallah, deva ol derdime, diyen Üstad Ali Ulvi KURUCU Hocamız manevi bütün dertlerin tabibi ve çaresi Allah ve Rasülallah’a tabi olmada aramıştır.

O’nun ahlakı ile ahlaklanan ve O’na âşık oldum diyen Lâdikli Hacı Ahmet Ağamız şöyle der:

Muhammed’in nurunu gördünüz mü dağlar

Vadiler sahralar ah çeker ağlar

Şehit yaresini huriler dağlar

Gecelerde doğar nuru Muhammed

Hakikat nuru bu kalbe vurdu

Mevla’m Mevla’m diye kıyama durdu

O nurun ziyası nereye vardı

Gecelerde doğar nuru Muhammed

Evet, bizlerde O’nun ahlakı ile ahlaklanalım. Onda bütün peygamberlerin güzel ahlakı mevcuttur.

Hz. Âdem’deki teslimiyet, Hz. Nuh’taki tehammül, Hz. İdris’teki Allah’ı zikir ve teşbih, Hz. İbrahim’deki sahavet ve cömertlik, Hz. Musa’daki dolu şecaat, Hz. Harun’daki Hilim, Hz. İsmail’deki teslimiyet, Hz. Yakup’taki Allah korkusu, Hz. Davut’taki şükür ve Hz. İsa’daki tevazu gibi hasletlerin hepsi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’de mevcuttur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
A. Galip Doğan Arşivi