Bu yazıyı Irak’tan yazmak nasip oldu…

Cuma’dan beri Irak’ta bir tarafta, Musul Operasyonları ve perde arkasını, diğer taraftan PKK’nın bu bölgede nasıl legalleştirilip şehirlerin güvenlik birimleri haline getirildiğini, öte yandan bölgede iyiden iyiye sıkıştırılan Türkmenleri takip etmeye çalışıyoruz…

Bir Ortadoğulu’ya göre tablo çok basit ve anlaşılabilir kolaylıkta…

Biz baktığımızda anlaşılmaz bir kargaşa ve karmaşa ortasında yolunu bulmaya çalışan halklar görüyoruz…

***

Bizi şaşırtan, bu didik didik bölünmüşlük ve parçalanmışlık sıradan bir Ortadoğulu şaşırtmıyor bile… Nedenini kavramaya çalışıyoruz;

“Bu karmaşa ve kargaşanın içine doğmuşlar, bir anlamda tabiatları, karakterleri karmaşa ve kargaşadan oluşuyor…

Çok laf var Irak’ta...

Bir o kadar da senaryo…

Olmayan şey merhamet ve sevgi…

Toprakları gibi gönülleri de kurak coğrafyanın… Erken gelen dayanılmaz acılar pişirmiş yürekleri… O yüreklere sevgiyi ve merhameti koymak için, bu coğrafyadaki su gibi çok ama çok derini kazman lazım…

O kadar derinlikte ne bulacağın da meçhul…

***

Iraklılar kendi topraklarını şekillendirmek için birilerinin gelip, konuya el atmasına öylesine alışmışlar ki, tek başlarına çözüme ulaşmaları akıllarında imkânsızı çağrıştırıyor adeta… Aralarındaki kavgaları, anlaşmazlıkları batıya şikâyet ediyorlar…

Öyle görmüşler…

Babadan, dededen, atadan gördüğü bu…

Bir onlar mı?

Hayır, neredeyse tüm Ortadoğu…

Allah her an dillerinde ama kalplerin yerinde Allah’tan çok Amerika, İngiltere, Fransa yani batı uygarlığının Ortadoğu vampirleri var… Onları yanına alan dünyaları kazanır sanıyorlar…

***

Stockholm Sendromu had safha da görünüyor… Neredeyse büyük bir koma hali var... Peki, ne bu Stockholm sendromu?

1973 yılında İsveç'in başkenti Stockholm’de yaşanan bir olaydan ismini alıyor sendrom... Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır… Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler…

Stockholm sendromu birçok rehine olayında yaşanmış…

Yani Yeşilçam filmi üzerinden anlatırsak, sıkça gördüğümüz kendisini döven, dağa kaldıran, tecavüzcüsüne âşık olan masum kız psikolojisi gibi…

***

Osmanlı’dan koparıldığı tarihten bu yana, masada tasarlanarak, masa başı kopyala yapıştır tarzı devletçikler kurulan Ortadoğu, batının uzun rehinesi altında, katillerine aşık oldu... Bugün kendini yakan, yıkan, işgal eden ABD’den yardım beklerken;

“Türkler sakın girmesin...” diyebiliyor…

Peki, herkes mi burada böyle…

Halklar da yok… Eski banisi Türkiye özlemi ve sevdası, Sünni, Şii, Türkmen, Kürt, Arap, Ezidi, Şebek haklarında had safhada…

Ama bölgeyi yönetmesi için yetiştirilen(!) kadrolar irili ufaklı Stockholm sendromunu etkisinde… O etkiden kurtulanı ya makamdan uzaklaştırıyorlar ya da karanlık bir köşede kim vurdu ya gidiyor…

***

Dönünce yazalım…

Yine sırtımızdan mı vuracaklar yoksa sırtımıza binip bizi cennete mi götürecekler…

Irak’ta oyun büyük…

Ama Amerika ve İngiltere kurduğu için büyük olduğu kadar da ahmakça…

Yazalım inşallah…