Kanlı Darbe
15. 07.216 günü gece saat 10’da ordunun içinden bir grup cunta yönetime el koymaya çalıştı. Genel Kurmay Başkanı, Kuvvet komutanları rehin alındı. Allah’a hamdolsun ki başarılı olamadılar.
O sıralarda peş peşe sivil toplum örgütlerinden mesaj aldım. Öğrendim ki halkın darbeye karşı direnmesi için Mevlana meydanında toplanmaya çağırmaktadır. Televizyonu açtım, tanklar hareket halinde, önüne geleni süpürüp gitmekte ve halkın üzerine ateş açmaktadır. Halk buna rağmen canı pahasına tankların önüne yatıp, göğsünü siper etmekte, üzerine çıkıp, tankın hareketini engellemeye çalışmaktadır.
Bir müddet sonra F-16’larla helikopterlerle meclisin, Ankara emniyetinin, sarayın bombalandığını, halkın üzerine ateş açıldığını, Cumhurbaşkanını öldürmek için harekete geçildiğini öğrendik. TRT susturulmuş ve diğer televizyon kanalları susturulmaya çalışılmaktadır.
Cumhurbaşkanı’nın, Atatürk hava limanında cumhurla buluşması, cumhurun, emniyetin, darbe karşıtı askerin direnmesiyle büyük bir felaket önlenmiş oldu. Risk halen devam etmektedir, tedbiri elden bırakmamalı.
Türkiye darbelerden çok çekti, bir daha darbenin yaşanmaması için gereken tedbirler alınması gerekir. Bunun için devletin bütün birimleri ümmetin birliği doğrultusunda yeniden yapılanmalı.
Osmanlılarda yeniçeri ocağı gayesi dışına çıktığı günden beri ordunun namlusu halka yöneliktir. Bunun tespiti bir kere yapılması lazım. Sultan II. Mahmud tarafından yeniçeri ocağı kaldırılmış fakata Batılılaşma hareketi onun zamanında başladığından dolayı ordunun namlusu halka yönelik olması daha da pekiştirilmiş ve o günden beri ordunun namlusu halka çevrilmiş durumdadır. Yani ordu Batı medeniyetinin bekçiliğini yapmaktadır.
27 Mayıs darbesini, 71 muhtırasını, 12 Eylül darbesini, 28 Şubat post modern darbesini, şu anda yaşamakta olduğumuz darbe teşebbüsünü bu yönde okumak gerekir, diye düşünüyoruz.
Batı medeniyeti, halkın dinine, inancına, tarihine, örf ve adetlerine ters düştüğü için halk ile rejim ve ordu arasında bir bütünleşme sağlanamadı. Mektep ile cami arası halen açık, bunun kavgası halen yapılmaktadır. Bakın, ilköğretimde, liselerde ve üniversitelerde halen İslam dini sağlıklı bir şekilde öğretilememektedir. Laiklik, yani batı medeniyeti bahane edilmektedir.
Türkiye’yi idare eden çekirdek kadronun ümmetin birleşip, bütünleşmesini, kaynaşmasını ve tarihteki yerini tekrar almasını istemektedir. Uygulanan politika bu yöndedir. Bunu içeride ve dışarıda istemeyen güçler vardır.
Hâkim güç bunu engellemek için elinden geleni yapmaktadır. 17 Aralık 25 Aralık darbe girişimini şu anda yaşadığımız darbe girişimini bu yönde değerlendirmede fayda vardır, diye düşünüyoruz.
Bu kavga, Fethulllah terör örgütü ile hükümetin arasında yaşanan bir kavga değildir. Bu kavga ulusalcılarla ümmetçilerin arasında yapılan bir kavgadır. Dikkat edin, darbecilerle, ulusalcılar kol kola, darbe teşebbüsüne birlikte kalkıştılar.
Hâkim güç, Türkiye’nin kendisine bağlı zayıf ulusal bir devlet olarak kalmasını istemektedir. Bu sebeple bu darbede başta ABD olmak üzere Batı’nın parmağı vardır. Nitekim İsrail, bu olaylar aramamızdaki anlaşmayı etkilemez, demektedir.
Millet, boyun eğmemeli, bildiği yolda ilerlemeye devam etmeli, ümmet bilincini daha da canlandırmalı, aksi halde akıbetimiz çok kötü olur.
Sonuç olarak diyoruz ki, hükümet darbecilerin üzerine gitmeli, onları temizlemeli, ümmet bilincinden de taviz vermemeli. Allah encamımızı sonumuzu hayırlı eylesin. Hoşça kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.