Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Hazırlıklı olmak

Hazırlıklı olmak

İnsan yaşadığı sürece her şeye hazır olmak durumundadır. Bilindiği üzere hayat bir imtihan ve mücâdele alanıdır. Doğumla başlayıp ölümle noktalanacak olan hayat serüveninde, insanı nice zorlu mücâdeleler beklemektedir. Bu sebeple insan her türlü güçlüğe, sarsıntıya hazırlıklı olmalıdır. Meselâ, şimdi bu yazıyı okuyan sizler de, kendinizi yazıyı okumaya hazır hâle getirmelisiniz. Nasıl mı? Şöyle, sessiz-sâkin bir ortamda, düşünce mekanizmalarınızın açık olduğu bir vakitte, zihin yorgunluğunuzun olmadığı bir zamanda okumanız daha uygun olur, değil mi?

Sonsuz ihsan sâhibi, Rabbi Zül Celâl’e lâyık bir kulluk ile huzura varmalı. Bunun için emredilen ibâdetü taatleri, kalbin de hâzır ve nâzır olduğu, huzûrunda huzur bulduğu bir ihlas kıvâmında yerine getirebilmeli. Nasıl ki abdest, namaza hazırlıksa aynen bunun gibi, namazın makbûliyeti için de, kalbin ibâdete hazır olması gereklidir. Bu hal aynı zamanda, namazın ihlas alâmetidir. Namazlar âdeta, Rabb’imizle olan görüşme anlarımızdır. Zâten şanlı Rasûlümüz aleyhissalâtu vesselam, buyurur ki; ‘Namaz müminin miracıdır.’ (el-Munavî, Feyzu’l-Kadir, 1/497) Habîbullah aleyhisselâm’ın, Miraç hâdisesinde de, öyle olmadı mı? İslam târihinde bahsedildiği üzere, Peygamber aleyhissalâtu vesselam, Cenâbı Hak ile görüşeceği Miraç vak’asında, melekler tarafından göğsü yarılarak, mübârek kalbi zemzem ile yıkandıktan sonra tekrar yerine tevdi edildi. Böylece Âlemlerin Efendisi aleyhissalâtu vesselam, Allah Teâlâ ile görüşmeye kalbi hazırlandı.

Yapacağımız her işe, mânen ve madden hazır olmak, kişiler için ehemmiyetlidir. Bırakıp gitmeye hazır olmak, sâhip olduklarımızdan, en sevdiklerimizden, evlâdu iyâlimizden, mal ve mülkümüzden ayrılacağımıza iman etmek. Bunun için, müminler, dünyâda yaşarken, her işini aşırıya kaçmadan, itidalli bir şekilde, hırsa kapılmadan, dünya ve âhiret dengesini gözeterek hayâtını sürdürmeli. Dünyâyı, oyun ve eğlenceyi, hedef ve gâye edinip, ahret gerçeğini unutmamalı. İnsan dünyâyı ön plana alıp, ahreti hayâtın dışına itmemeli. Bu davranışlar, insanı hazin bir âkibete sürükler. İmâmı Gazâli Hz. ‘Mezardakilerin pişman oldukları şeyler yüzünden, dünyâdakiler birbirlerini kırıp geçiriyorlar.’ Der. Mevla Teâlâ’da, bu hususta: “Bilin ki dünya hayâtı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sâhibi olma isteğinden ibârettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allâh'ın mağfireti ve rızâsı vardır. Dünya hayâtı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (Hadid, 20) buyurur.

“Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Ankebut, 57) Âyetinde vurgulandığı üzere, ölümden kaçış yoktur. İnsan dünyâda her biri birbirinden güzel nimetler içinde yaşarken, ebedi göçeceği âhiret yurdu için de, hazırlıklı yaşamalı. Nasıl genç kızlar evlenmeye hazırlık amaçlı çeyiz sandıkları hazırlarsa, tâbiri câizse, müminler de, devamlı kalacakları bâki bir âlem için; sâlih ameller, ihlaslı ibâdetler, makbul taatlerle dolu bir ‘ahret çeyiz sandığı’, hazırlamaları ne güzel olur! Her canlı gibi insan, ömrü sınırlı bir varlıktır. Müslümanların en büyük hedefi, son nefesi, ‘Hak üzere’ verebilmektir. Ve hayat, bu ideali gerçekleştirmek amaçlı, sarf edilmelidir. Ayrıca son nefesi vermeden hayatta, hayâta, bırakacağımız her şeye de, hazır olunmalıdır.

En sevgili kullar olan peygamberler dahi, ölüm hakikatinin dışında kalmadı. Kutlu Rasul aleyhissalâtu vesselam buyuruyor ki; ‘Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil; ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, hastalıktan sonra sıhhatin, fakirlikten önce varlıklı olmanın, meşguliyetten önce boş zamânın, ölüm gelmeden önce hayâtın.’ (Buhârî, Rikak 3/ Tirmîzî, Zühd 25) Demek ki, insan dünya hayâtını, teyakkuz ve titizlikle yaşamalı. Allâh’a ve âhirete inanan akıl sâhibi müminin düşüncesi böyle olmalı. Peki, bu düşünceyi neler saf dışı bırakır? Sorunun cevâbı olarak; dünya hayâtı, nefis ve şeytandır, deriz. Elbette bunlara aldanmanın sonu acıklı bir hüsrandır. “… Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allâh'ın yolundan saptırır. Doğrusu Allâh'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.” (Sad, 26) İki Cihânın Sultânı Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam, bu dünyâda tıpkı bir yolcu gibi yaşamış, asla dünyâya takılmamış, gönül bağlamamıştı. Ancak günümüz insanı, sanki dünyâda hiç ölmeyecek gibi, kendine cennet numûnesi bir hayat kurduğu için maalesef bugün cenneti özleyemiyor.

Bütün bunlara ilâveten, günümüz dünyâsında yaşayan insanların, devamlı gelişen teknolojik değişimlerden, menfi etkilenmemeye de, hazırlıklı olması, yerinde bir davranış olur. Tabi bu zordur. Zira değişim ve gelişim, artık devrimizin olmazsa olmazıdır. İnsanın akıllı davranarak, haz ve hız çağının olumsuzluklarına kapılmaması, kendi şahsiyeti ve yaşantısı için faydasınadır. Yine günümüz dünyâsındaki bilgi düzeyi de, tâkip edilmelidir. Bu bilgilerle belki, pek çok menfi oluşumun önünü almak için tedbir sadedinde, hazırlıklar yapılabilir. Meselâ; bâzı hastalıkların iyileştirilmesi veya hastalığın ilerlememesi adına, sağlığı daha iyiye götürmek için icra edilebilecek bir dizi tedâvi yöntemleri hazırlıkları yapılabilir. Daha söylenecek çok şey var ama bugünlük bu kadarla yetinelim inşallah.

Cumânızı mübârek ediyoruz efendim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi