Hayat aşk ile anlamlıdır
Hayâtın aşk ile değer bulacağından, bahseden Mevlânâ hazretleri, insan yaşantısının başköşesine aşkı koyar. Aşk kişinin her şeyidir. Âşık olmak O’nun için en önemli ölçüdür.
‘Mademki âşık olmuyorsun, git yün ör, iplik eğir… Yüz işin var, yüz renge boyanmışsın, yüz rengin var, yüz alacan.. (boş dost=alacan) Mademki kafatasında aşk şarabı yok. Var, geliri bol kişilerin mutfağında kâse yala.’ (10) Eğer âşık olmuyorsan git bir dünya işiyle meşgul ol, yün eğir, bir şeyler üret. Ama yüz tâne böyle meşgûliyetin var ise sen yüz parçaya ayrılmışsın, demektir. Hatta o işe kendini vermişsen, sen artık o işin rengine boyanmışsın. Sen hep onu temsil eder, onu gösterirsin ve işte eğer sen de aşk yoksa bu işleri aşkla yapmıyorsan onların hepsi alacan yâni boş dosttur. Sen hakikat aynasında kendini bul. Mâdem ki, kafanda böyle bir fikrin yok ise, sen o zaman var git de, bir Allah dostunun dizinin dibine gir ve oradan ayrılma. Burada kâse yalamaktan maksat, Allah dostlarına yaklaş mânâsınadır. Kâsenin dibinde kalanı yalayan ancak mutfak görevlisidir. Yâni görevli ancak zengin kişinin tabağını yalar. Aşktan nasibi olmayanın hâli buna benzetiliyor. Bâri aşktan nasiplenenlerin yanında ol da, sen de ufak tefek onlardan istifâde et, deniyor.
Mevlâna hazretlerinin her bir beyiti ayrı bir hazinedir. Size çok farklı açınımlar sağlar. Biz âcizâne aşk konusunu ele aldığımız için bu boyutlarla alâkalı beyitleri önünüze koyuyoruz. Bir başka beyitinde hazret şöyle diyor; ‘Aşktan başka her şey, yine aşk tarafından yenilir. Aşk kuşunun gagasına, iki cihan da bir tâne gibidir. Tânenin, kuşu yemesi hiç mümkün mü? Samanlık, atı nasıl otlayabilir?’ (Mevlânâ Celâleddin, Mesnevî-i Şerîf, a.g.e, C.V, s. 110/2735-36) Aşk gelince yâhut insan âşık olunca ondan gayrı her şey yok olur yâni aşk tarafından yenilir, yok edilir. Aşk kuşunun gagasında bir değil iki cihan dahi olsa, o hep birdir. Mevcut ne varsa her vakit ‘O’ teki gösterir. Bütün çeşitlilikler, ‘O’ tek de yok olur. O tek hakikattir, aşkın ta kendisidir. Tâne kuşu yer mi? Elbette yemez, yiyemez. Kişi taneyle değil aşkıyla uğraşmalı. Samanlık, atı otlayamaz, Olmayacak bir şeydir bu, abesle iştigaldir. At samanlığa girmeyince, onun varlığının ne anlamı olur? Sen açıp yönlendireceksin. Aşkını aç, kalbini Hakk’a yönlendir, tâneyle uğraşma onu bırak tâne kuşu yiyemez, yok edemez, samanı ata vermezsen samanlık bir hiçtir. Sen hiç olana, yenene, bitene, yok olana değil bâki kalana yönel.
Hakiki aşkı yansıtan bâkî sevgiye gönül bağlamayanların düçâr olduğu dehşetli durumlar, bugün de izlerini tüm netliğiyle bizlere göstermektedir. Dünyâya ve onu elde etmek için gösterilen rağbetlerin insanı müthiş yanlışların kucağına atacağı ve gaflet bataklığında sürükleyeceği âşikardır. Mal-mülk, makam-mansıp, soy-sop yâni kısacası, kişinin gönül hayâtını esir alan her türlü şey çer-çöp değerindedir. Bâki sevgiyle her zaman diri ve uyanık olmak isteyen, önüne dayatılan esâretlerden kendini kurtarmalıdır. O zaman sen, aşkın âbı hayat şerbetini içmelisin. Bunu anlatma sadedinde hazret buyurur ki; ‘O çöp boğazda nice yıllar kalır. Çöpün ne olduğunu bildin mi? O, makam ve mal sevgisidir. Mal, çöp gibidir, zira o bakî değil. O, boğazındaysa âb-ı hayâtı içmene mâni olur.’ (Mesnevî-i Şerîf, a.g.e, C. II, s. 6-7/132-33)
Büyük aşk üstâdı, dünyâya gönlünü verenler için çeşitli benzetmelerde bulunur: ‘Duvardaki güneş ışığının nereden geldiğini araştırmadan duvara âşık olan, güneş duvardan çekilince hüsrâna uğrar. Ya da adamın biri kuşu yakaladığını zannederek kuşun gölgesini sımsıkı tutmuş, ağaçtaki kuş da; ‘Bu ahmak acaba maskaralık mı yapıyor!’ diye gülmektedir.’ (Mesnevî-i Şerîf, a.g.e, C.I, s. 111/başlık ve 1911-12) Dünyâya ve onun yalancı görüntülerine aldananlar yâni gelişigüzel yaşayanlar, günümüz şartlarında insanların önüne doğru diye konan yanlışları hayâtın tek gerçeği sananlar, zanlarında yanılanlar, gerçekle karşılaşınca hayal kırıklığına uğrarlar. Hatta kuş bir gerçektir, onun gölgesini yakalayanlar yâni sözüm ona (!) gerçeği yanlışlara sarılmakta bulanlara, kuş dahi güler ve gölgeye aldananları ahmak, budala olarak görür. Bu ne aldanmışlıktır! Bugün insanlığın hâlini ne hoş nükteli bir anlatımla değerlendiriyor Mevlânâ hazreti, hayran olmamak elde değil.
Hakikaten Konya’nın markası olan hazreti Mevlânâ’nın beyitleri okullarda ders olarak anlatılmadır ki; yeni nesil hakiki ilim ile, hikmetle, irfan ile tanışsın. Aynı zamanda kişisel gelişim, psikoloji okuyanlar asıl terapinin Mesnevi ile sağlanacağını görebilseler, ne iyi olurdu! Ancak biz inanıyoruz ki, o zaman bambaşka bir dünyâya uyanacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.