Kerem İşkan

Kerem İşkan

Halalar ne kokar..?

Halalar ne kokar..?

 

 

                                         *Sevgili Halam Melahat Elduran’ın anısına

 

Şımaracak kimsen olmayınca hayat seni kocaman bir adama çevirir… Ve o zaman geçmişte şımardığın eski zaman adamları gelir oturur boğazına… Daha çok üşütür yüreğini bu yalnızlık… Belki de en çok ona şımarırdık… Hala olmak da zaten öyle bir şey değil mi?

***

Babaların bir farklı versiyonudur HALALAR…

***

Onu kaybettiğim gün gözyaşları içerisinde, bir şeyler karalamıştım

***

Tüm toleranslı HALA’lara ithafen;

***

“Ne zordur Rabbim, ölümü yazmak...

***

Ölümü anlatmak... O'nun konuştuğu yerde neden naçar, beşer susar…

***

Şımarık çocukluğumun, tolerans ve hoşgörü abidesi... Annemin göğsü kadar mümbit şefkatli... Babamın dua zırhı...

***

Ailenin güle sevdalısı…

***

Gençliğini, orta yaşını ve son ihtiyarlığını ağlayarak, “güle olan sevdasını” dile getirerek geçirmiş, bir eski zaman insanı

***

Senin ‘Yasin’lerin, senin salavatlarınla büyüdü bu kalpler... Hüzün, namaz ve Peygamber sevgisi... Ne yakışırdı sana... Niye bu kadar hüzün doluydu sesin... Sen namaza durunca, seccadenin etrafında tespihlerinle oynardık…

***

Çok mu sevdin Resulü...

***

O'nun haftasında, âlem gül kokarken, gülün peşinden bu evtikli gidişin neydi öyle... Yine Resulmu girdi rüyalarına? Gözlerini açmama ısrarın bu yüzden mi?

***

Ellerini öptüm ya, o son gece… Gül kokusu genzime oturmuş kalmış... Tam elini bırakacakken yatağın kenarına, niye sıkıverdin elimi... Gördün mü başında ağlayanları...

***

Babama bir şey demedik daha... O seni hala hasta yatağında ‘Yasin’ okuyor sanıyor... Bize düşkün olduğun kadar biz niye düşkünleşemedik sana...

***

Evimizde ekmek olmayınca sana gelirmişiz... Yine ağlayarak sofralar kuramayacak mısın bize... Hani senin küçük emanetin vardı ya biricik kızın... Kimselere emanet edemezdin... Şimdi kimse emanet edip gittin?

***

Biz mi kuracağız şimdi ona, ağlayarak sofraları... Gül kokusuna öyle alıştırmışsın ki yavrunu... Yemez ki elinin değmediğini...

***

Hüzünlü ‘YASİN’ler sustu mu şimdi ocağımızda..!

***

Kimin yüzü suyu hürmetine şimdi işlerimiz rast gidecek... Her gün arkamızdan giydirdiğin dua zırhlarını, kim giydirecek bize...

***

Abim kime derdini dökecek...

***

“Beyin ölümün gerçekleşmiş...” dedi biraz önce doktorlar...

***

İlk kez ağzından Rabbinin ismi çıkmıyor şimdi... Çaban, sıkıntın, çarpıntın o yüzden mi sekaret yatağında...

***

Sen üzülme, biz senin yerine, şahadet getiriyoruz, İslam üzere yaşayıp öldüğüne...

***

Şimdi git sevgiliye

***

Hem de en sevgiliye... Hüzünlü ‘YASİN’lerle uğurluyoruz bak seni, genzimiz yanıyor ama senin kadar yanık çıkmıyor sesimiz…

***

Halam, niye açmıyorsun gül tomurcuğu gibi bakan gözlerini

***

İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”

***

Halalar gül kokar, gülün içinden yitip gitmiş babalar bakar…

 

 

Vakit tamam!

 

Penceremin pervazında hercai zaman.

Eyzan, eyzan üstüne!

Karanlığımızı öğütsün seninle

Dedim ki; Unutma beni!

Tuzu, inciri, zeytini...

 

Çiğ damlasında serpelense ima!

O rüzgar...

Veda tozları ile...

Açsam...

Bir gülün uykusunda saklasam kendimi... (Yaşar Bedri)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem İşkan Arşivi