Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Filistin’i ve Kudüs’ü hep gündemde tutacağız

Filistin’i ve Kudüs’ü hep gündemde tutacağız

Geçen hafta ABD’de gerçekleşen Kudüs’ün İsrâil’in başkenti olma karârının dünya ülkeleri nezdinde kabul edilip edilmemesine dâir yapılan oylamada, BM ülkelerinin ezici bir çoğunlukla, ‘Hayır’ oyu kullanması hakikaten uzun süredir BM’de alınabilen en haklı ve en doğru bir karar olmuştur. Oylamada ABD safında oy kullanmayan ülkelerin bu davranışı her türlü takdire şâyandır. Doğru icraatları işte böyle takdir ederiz. Ama ayni BM üyelerinin pek çok tekdir gerektirici işlere de imza attıkları bilenen bir gerçek. ABD yalnız kaldı, hayret, ibret!!! Henüz isimleri bile duyulmamış üç-beş ülke dışında hiçbir ülke Amerika ve İsrâil’in yanlışının yanında yer almadı. Ancak tehdit sonucu çekimser kalan ülkelere de yazık doğrusu… Bizler yine de neticenin hayırlara vesile olması dileğindeyiz efendim.

Mâdem kendileri bu konuyu açtılar, bizler Müslümanlar olarak Filistin konusunu gündemde tutmaya devam edeceğiz. Zira Filistin yıllardır bizim kanayan yaramız ve dinmeyen sancımızdır.

Filistinli kardeşlerimizin senelerdir çektiği acıyı çoğu insan bilmez. İsrâil ne zaman acımasızca Filistinlileri öldürse feryat ve figanlar arşa çıkar işte o zaman insanlar biraz biraz konuyla ilgilenir, ‘Filistinliler direniyorlar’, derler. Zâlim İsrâil işi katliamlar boyutuna vardırdığında tekrar direnişler, karşı koyuşlar, ölümler, zulümler insanlar yine ayağa kalkarlar sonra iş durulunca tekrar susulur ve zulüm bugüne kadar hep bu minvalde üzere devam etmiştir.

Filistin sorunu aslında bütün Müslümanların en asil problemidir. Bu problem köklü bir şekilde çözülmedikçe bölgeye istikrar ve huzur asla gelmeyecektir. Elbette bu problem ayni zamanda Filistin’i aşan dünyâyı ilgilendiren küresel bir problemdir.

Geçmişte İngilizlerin, Filistinlilere ait toprakları, binlerce sene dünya coğrafyasının değişik bölgelerinde vatansız olarak yaşayan Yahudilere vermesiyle asıl problem başladı. Hem İngilizlere hem de Siyonist İsrâil’e göre o topraklarda yaşayan Filistinlilerin dikkate alınmaya değer bir kıymetleri yoktu. Yahudiler toprakları olmayan diasporada yaşayan bir milletti. Onlara göre Filistinliler millet dahi olmayı hak etmeyen bir topluluktu. Tevrat’ta bahsedilenlerin referansına göre o topraklar kutsaldı ve oraların Yahudilere verilmesi onların en tabi hakkıydı. Ne yazık ki, mesele bu şekilde mütalaa ediliyordu.

O zamanlar BM’de alınan kararlarla ABD, İngiltere ve pek tabi Batı ülkeleri, binlerce sene Filistin topraklarında yaşayan Filistinlilerin elinden topraklarını alıp, Yahudi İsrâil’e vermesi, resmen bir hak gasbıydı. Filistinlilerin vatanları ellerinde açıkçası bir hırsızlık ve hile yoluyla alınmıştı. Dolayısıyla İsrâil BM kararlarıyla kurulmuş bir işgalci devlettir. Fakat ayni İsrâil, Filistinlilerin öz be öz yurtları kendisine âdeta altın bir tepside sunulmuş olan 1967 yılında alınan BM kararlarını tanımıyor, uymuyor.

1948’de Filistin topraklarının % 56’sı İsrâil’e verilmişti ama alçak İsrâil 1967 sonrası bu işgâli % 78’e çıkardı. Zâten hukûken Filistin sorunu dendiğinde ilk akla gelen işgaldir. Hâin İsrâil zaman içinde kendisi bir azınlıkken ilerleyen süreçlerde Filistinlileri kendi topraklarında azınlık hâline getirmiştir. Bu kabul edilir bir durum değildir. İsrâil işgal ettiği topraklarda korkutma, yıldırma, zulüm, terör, tedhiş fâliyetleriyle yıllar içinde 2,5 milyon Filistinliyi kendi öz yurtlarından sürüp onları orda-burda çeşitli mülteci kamplarında yaşamak zorunda bırakmıştır. Bilhassa Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yeni yerleşim yerleri inşa ederek Filistinlilerin ellerinden evlerini, arsalarını, bağ ve bahçelerini gasp etmekten hiç çekinmemiştir. Hatta her geçene gün kendine yeni alanlar açarak dünyânın değişik bölgelerinden Yahudileri getirip buralara yerleştirmektedir.

Uzun süredir Kudüs’ün tamâmında hâkimiyeti kendi eline alan alçak İsrâil ABD’nin bu son karârıyla iyice şımarmış ama son durumdan da hiç memnun olmamıştır. Halbuki her üç din içinde kutsallığı bulunan Kudüs’ün statüsü böyle olmamalıdır. İşte son oylama bunu doğruluyor. Ama İsrâil’in Kudüs’ü kimseyle paylaşmaya niyeti yok, yıllardır açık bir dille; ‘Kudüs İsrâil’in ebedi başkentidir’ tezini savunuyor, görünen resim de budur. Bütün bunlara ilâveten Yahudi İsrâil her ne pahasına olursa olsun Süleyman mâbedini yeniden inşa etmek amacıyla Mescidi Aksa’yı yıkmayı planlıyor. Bunlar çok risk taşıyan hayâtî sorunlardır.

İsrâil’e dur denmesi gerekiyor. Ayni zamanda İsrâil’in 1967 öncesi sınırlarına çekilmesi işgal ettiği topraklardan çekilip gasp ettiklerini Filistinlilere vermesi gerekir. Dünyânın pek çok bölgesinde mülteci olarak yaşayan Filistinlilerin kendi topraklarına asli vatanlarına dönmesi de sağlanmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi