Fikir kurar kader güler mi?
“Bundan 5 sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?”
İş görüşmelerinde sorulduğu bilinen o klişe soru… O değil de, insanın bugünkü ahvalini, onun kendisini dün nerede gördüğü mü belirliyor, yoksa, söyledikleri gibi fikir kurarken kader mi gülüyor, o, planlarla alay eden ve pabucu ters giydiren yönüyle? Onu soracaktım. Açayım: Başka bir deyişle, bugün başa gelenler, yani biçilen ekinler; dün aklın bir köşesinden geçenler, yani, ekilen tohumlar mıdır, diyorum?
**
Sürprizlere mi yoksa iradeye mi inanmalı? Hangisine bel bağlamalı? Kadercilik diyeceksiniz. Peki ama hangi noktaya kadar? Dozunu nasıl ayarlamalı?
Yeryüzünde çaresizce savrulup duran insan evladının belini adam akıllı doğrultup, onu sağlam adımlarla yere bastıracak olan, hangisidir? Şu iki şıktan birini seçin: A) sürprizler, B) irade. “Bilmiyorum” demek şık değil, elle tutulur bir cevap verin.
**
Peki… Politik bir cevap geldi yine: “Biraz sürprizler, biraz da irade”. Yalnız biraz samimi olun! Dedim ya, ‘dozunu nasıl ayarlamalı’ diye? Bakın, politik olmak işe yaramıyor, yine. O ‘biraz’ dan kasıt ne? Bundan 5 sene sonra kendimizi nerede gördüğümüz, ne kadar gerçektir, ne kadar sahte?
**
Eee? Hani herkes her şeyi biliyordu, en azından, her şey hakkında bir fikir sahibiydi? Çalışmadığınız yerden mi geldi? Sürprizler mi, yoksa, irade mi? Kaderciyseniz bile, bir doz ayarı verin. Hele iradeye inanan o akıllılardansanız da, iradeyi şartlara bağlı kılanın, yani o şartların, sürpriz mi yoksa başka ne olduğunu söyleyin. En azından, bir şey deyin.
**
Şahsen, iradeye; insanın kendi hayatı üzerindeki kendi kontrolüne; akılcılığa inanmaya daha yakınım diye ne zaman söylesem, hiç ummadığım bir şey oluveriyor. Fikrimin onca zamandır kurduklarına, kader gülüyor, alaycı bir dudak kıvrımıyla. O zaman anlıyorum ki, hayat gemisine yön veren rüzgar, şans faktöründen başka bir şey değildir.
**
Ya da… Sürprizlere, kadere ve şansa ne zaman arkamı dayasam, o duvar aniden çöküveriyor, onu neden akıllı ve akılcı bir duvar ustasına ördürmediğimin hesabını benden sorarak. O halde: “Demek ki, akla ve iradeye güvenmeliydi.”
Diyeceksiniz ki: arkanı bir duvara yaslamaktansa, kendi ayaklarına ve adımlarına güven. Peki… Üzerinde yürüdüğüm zeminin asfaltı, tam olarak hangi oranla karılmış olmalı ki, ne ayaklarıma yapışsın, ne de, beni düşürüp de yüz üstü yere yapıştırsın? Bakın o doz ayarı sorusu yine karşımıza çıktı! ‘Biraz’dan biraz daha somut bir oran vermek gerekirse? Ne diyeceksiniz?
**
Eee? Hani her şeyi biliyor, en azından her şeyin hakkında bir fikir sahibiydiniz? Ne irade, ne sürpriz… Bana hiç bir cevap vermediniz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.