Koynundaki Kötülük
Onu son gördüğümde bir şeylerin değiştiğini, değişmekte olduğunu, ya da, yakın bir zaman içinde değişeceğini anladım. İlk görüşte öyle, aniden. Anladım...
'Anlamak' tan kastımı da anlamışsınızdır muhtemelen. 'Hissetmek' ve 'sezmek' sözcüklerindeki dünya dışı ve mistik ifadeyi kastediyorum. Ki bu tarz bir idrakın merkezi de kalptir; ilhama açık olan sahadir yani... Beyin ise, bilgiye açık olan sahadır. Şapı ve şekeri birbirine karıştırmayalım şimdi. Bilgiyi ve anlayışı; bilmeyi/öğrenmeyi ve anlamayı/kavramayı aynı kefeye koyacak kadar vicdansız ve sağ duyusuz davranmayalım... Dediğim, ondaki o olmuş, ya da, pek yakın zaman içinde olacak olan o değişimi, kalbî sahada sezmek ve anlamaktı işte. Karnı burnunda olan kötücül bir gebelik, ya da, yenice gerçekleşmiş olan uğursuz bir doğumun öznesiydi.
Onu son gördüğümde... Radikal, sarsıcı ve asıl 'yıkıcı' bir değişimin ve farklılaşmanın ya henüz olmuş, ya da, pek yakında olacak olduğunu anlamıştım ben de. Başının çevresinde dönmekte olan görünmez baykuşların kanat seslerini açıkça duymuştum...
O sırada adını tam olarak koyamadığım o uğursuzluk, bugün yarın kelimelere bürünebilecek raddede vücuda gelip varlık sahasına çıkacaktı nasılsa. Eli kulağında ve huzursuz bekleyişim de fazla uzun sürmemişti zaten, tahmin ettiğim gibi... Merhametten ve şevkatten artık eser kalmayan göğsünde besleyip gizlediği kötülüğü çıkartıp önüme attı birden bire! Nifaktan olma ve nifaktan doğma o uğursuz şey için de 'bebek' gibi saf ve temiz bir kelimeyi kullanmaya içim el vermez. Onun ismine 'kötülük' deyip geçelim o yüzden şimdi. Şevkatsiz göğsünde onca zaman sakladığı kötülüğü oradan çıkartıp önüme attığı sırada... Kötülük, her yenidoğanın yaptığını yapıyor ve cıyak cıyak ağlıyordu ama onunla arasındaki göbek bağı (kordon) hala kesilmemişti, her nasılsa. Klasik ve standart bir doğumdan söz ediyor değiliz sonuçta. O kordonun, aralarında hiç bir zaman kesilmeyecek; kemikleşmiş bir uzuv, bir organ olduğunu ve öyle kalacağını anladım. Yine o kalbî sahada...
O kötülük, nasıl bir nifak tohumuyla döllenmiş ve nasıl hayırsız bir tarlada büyümüşse artık, onu her gördüğümde, içinde büyüyüp oradan çıktığı merhametsiz ve acımasız sineyi daha da mesken edinip yurt tutmuş ve kök salıp bütünleşmiş oluyordu orada her seferinde. Kemikleşmiş bir uzuv, ya da, canlı bir organ gibi değildi de; onun aslını ve esasını tamamen ele geçirip zapt etmiş ve onu hükmü altına almış oluyordu her defasında. Aslında, sahibi yaşlanıp eskidikçe kendisi daha çok güçlenen ve var olan bir kara büyü, kara basan, ne bileyim işte, öyle kara bir şeydi o. Rengi değil de nursuzluğu bakımından ona 'kara' dediğim bir şeydi...
Sonra karşı koyamadı. Hoş, direnecek gücü de kalmamıştı zaten. Kötülük hepten serpilip güç topladığında artık çok geç olmuştu. Onu ilk gördüğümde varlığını sezip anladığım kötülük, günden güne, koynunda büyüdüğü merhametsiz göğsü ele geçirip karartmıştı. Kötücül ve lanetli bir buyruğa hiç itirazsız itaat eden o kişinin uğradığı o dönüşüm ve başkalaşım, kim bilir neden ve ne zaman yazılmıştı onun alnına ve nasibine? Bilmem! Belki de, iradesinin henüz kendi ellerinde olduğu zamanlarda, tercihlerini bile isteye şeytanî bir şekilde yaptığı için, artık damgalanıp mühürlenen kalbi ile o uğursuz gebeliği başlatan döllenme, eş zamanlı ve aynı sebeptendi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.