Recep Çınar

Recep Çınar

Evet-hayır ve 14 Şubat

Evet-hayır ve 14 Şubat

Erkan Yolaç...

70'li yıllarda bir TRT klasiği  olan “evet- hayır” yarışmasını sunan adamdır...

Ekranlarda boy gösterdiği zaman yer yerinden oynardı...

“Mehter marşıyla geliyorsunuz, İzmir marşıyla gidiyorsunuz” diyerek yarışmacıları sahneye davet eder ve herkes “evet-hayır” oynamak için can atardı...

“Kafanızı emme basma tulumba gibi salmayacaksınız, ve o iki kelimeyi asla söylemeyeceksiniz” diyerek, yarışmanın ilk saniyelerinde karşısındaki insanı İzmir marşıyla yerine gönderirdi...

Erkan Yolaç'ın o çok sevdiğimiz yarışmasından esinlererek, Nisan ayının 16'sında halka sunulacak olan “Yeni Anayasa” değişikliğine değinmek istiyorum...

Evet-Hayır meselesine...

Ağır gribal enfeksiyon ve ciğerleri üşütmem nedeniyle, Konya Eğitim ve Araştırma Hastahanesi doktarlarından Uzman Dr. Cengiz Burnik Bey 2-3 gün evde mecburi istirahat önerdi...

Allah razı olsun kendisinden...

Verdiği ilaçlar ve istirahat sayesinde kendimizi daha iyi hissediyoruz...

Dolayısıyla evde uyuyamadığımız ve gözlerimiz açık kaldığı süre içerisinde haber kanalları arasında dolaştık...

Tabi ki sosyal medyayı da ıskalamadık...

Memleketin Hal-i Pür Melalini daha iyi anlayabilmek için...

Hal-i Pür Melal kelimesi, daha çok acıları, sıkıntıları, en önemlisi ise bugün ikiye bölünmüş ülkemin güzel insanlarını işaret ediyor...

Özellikle de şu evet ve hayırcıları...

Topçular, popçular, ünlüler, ünsüzler, siyasetçiler, gazeteciler, dahası ağzı olan herkes ahkam kesiyor...

Bilen de konuşuyor, bilmeyen de...

Bir tarafta “Durum tahmin edemeyeceğiniz kadar vahim ve ciddi, rejim değişiyor” diye bas bas bağıran hayırcılar, bir tarafta ise “İnanmayın bunlara, rejim değil, sistem değişiyor” diyen evetçiler...

Televizyonlar, gazeteler, sosyal medya ve insanların bulunduğu her yerde akşam “evet”le yatıyor, sabah “hayır”la kalkıyoruz...

Düşünsenize bir evin içinde yaşayan 4 kişinin ikiye bölünmesini...

Anne bir tarafta, baba bir tarafta, çocuklar öteki tarafta...

Acayip kötü bir durum!

Ne diyebilirim ki, “Allah hakkımızda iyi olan, güzel olan neyse onu versin” demekten başka.

xxx 

14 ŞUBAT

Tabi bir de kendi dünyasında yaşayanlar var...

Ne “evet”e ne de “hayır”a takılmayanlar...

Memleketin Hal-i Pür Melal”ini değil de, kendi Hal-i Pür Melal”ini düşünenler...

Onlar da  “14 Şubat”la yatıyor, “14 Şubat”la kalkıyorlar...

Yarın “Sevgililer Günü”ymüş...

Benim bünyeye ters olan şeyler...

Yaşgünü ya da evlilik yıldönümü gibi...

Ticari bir dayatma operasyonu anlayacağınız...

Erkekler için de, kadınlar için de dayatma...

Ne dayatması mı?

“Pamuk eller cebe” dayatması...

Başka bir deyişle de baskı...

Kadının erkeğe, erkeğin kadına “hediye” baskısı...

xxx

Belki tanırsınız, belki tanımazsınız...

Bizim Maltepe namıyla bilinen bir  Hasan Yıldırım'ımız var...

Yani Maltepe Hasan...

Senenin 364 günü karısına ya da evine marul, maydanoz veya tere, dışında yeşillik götürmemiş bir adam...

Çiçek, böcek işleriyle işi olmayan bir adam...

Anlayacağınız dümdüz bir adam...

Şimdi uyduruyorsunuz bir “sevgililer günü” sonrasında da, Hasan gibi elinde ve avucunda olmayanları “çiçek” ya da “böcek” almaya zorluyorsunuz...

Soruyorum şimdi; bu adama 14 Şubat dayatma değil de ne?

Hem Hasan Maltepe nasıl alsın bir demet çiçeği...

Yukarıda da söylediğim gibi, elde yok, avuçta yok...

Olsa “dükkan senin” diyecek hanımına, ama cep delik, cepken delik...

Hoş, çiçekten harman olmayacağını, yani çiçeğin karın doyurmayacağını da bilir...

Dolayısıyla ne kendisini, ne de hanımını kandırmak istemez, bizim Hasan...

Ama, 14 Şubat'a serserice bir anlam yükler ve “sevgililer günü” diye bu millete dayatırsanız, omuzu düşük olan Hasan ve Hasan gibilerin, diğer bir omuzunu da düşürmüş olursunuz!

Onun için de,  evlerine ekmek götürmekte zorlanan insanlara baskı yaparak, olmayan bütçelerini parçalamayın...

14 Şubat sevgililer günüymüş...

Seveyim sizin sevgililer gününüzü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Recep Çınar Arşivi