Etkili dış politika
Hayâtı, olayları, toplumu, ülkemizi değerlendirirken herkes kendi dünya yaşam felsefesine, siyâsi duruşuna ve politik görüşüne göre hâdiseleri analiz ediyor. Ancak olumlu pek çok gelişmeyi görmezden gelip hep menfilere odaklanmak insana ve topluma bir şey kazandırmaz. Bu hal insana olumsuz bir ruh hâli, kötümserlik, düşmanlık, fanatiklik sonunda da kin ve nefret aşılar. Bunlar güzel şeyler değil elbette.
Son on yılda memleketimizde hem insânî yaşama potansiyeli açısından hem de memleket alt yapısı-üst yapısı bakımından hakikaten inkar edilmeyecek güzel gelişmeler sağlandı. Bunları görmezden gelemeyiz.
Ülkemiz onlarca hesâbın birbirine geçtiği, etnik ve dînî ayrışmanın kıran kırana mücâdele verdiği bir ortamda, dost ve düşmanın buluştuğu bir zeminde herhalde hâdiselere bigâne kalamaz. Hiçbir yana bulaşmayayım diye kendi kabuğuna çekilemez. Zira olaylar bizzat kendi sahamızda cereyan ediyor. Ben oynamıyorum diyemeyiz. Düşman ve müttefikler ilişki ağının, çıkar hesaplarının yeniden şekillendiği bir çağda ülkemiz elbette kendi menfaatleri adına bazı bedelleri omuzlamak durumundadır.
Kırk bin ayrı dümenin döndüğü bir coğrafyada Türkiye içe kapanıp kalabilir mi? Uzun süredir tezgahlanan ‘Kürt sorunu’, Irak ve Suriye’ye taşmış vaziyette. Can Azerbaycan’ın Ermenistan’la olan durumuna kayıtsız kalmak mümkün mü? Tabi oraya duyarsız kalmayınca bu sefer işin içine Rusya ve İran ile anlaşma-anlaşmama husûsu giriyor devreye? Balkanlardaki PKK’yı destekleyici gelişmelere, pek çok Avrupa ülkesinin bu terör örgütünü himâye etmesine ne diyeceksiniz? Kayıtsız kalabilir misiniz? Bosna’ya sâhip çıkmamalı mısınız? Kafkasya ile ilgilenmemeniz mümkün mü?
Dünyâda bunca can yakıcı gelişme olurken siz sınırların içine çekilemezsiniz. O zaman Amerika, Rusya gelsin vurup vuruştursun bu coğrafyada, zâten uzun süredir yapıyorlar bu işi. Ve biz ülke olarak etrâfımızda cereyan edenlerden birinci derecede etkileniyoruz. Rusya gidip Halep’i vuruyor oradaki yerli halk akın akın Türkiye’ye geliyor. Hadi etkilenme bakalım, mümkün mü? Neticede bu stratejik denklemin içinde aklınızla, diplomasinizle ve gücünüzle olmak durumundasınız. Sınırlarımız dışında oluşan pek çok operasyonun bize isâbet etmeyeceği ne mâlum?
O halde mevcut güçlerin kumandasıyla hareket etmeden, kendi senaryonuzu kendinizin kurgulaması kaçınılmazdır. Bilinen gerçekleri hesap ederek savaş çığırtkanlığına girmeden, akıllı bir diplomasiyle pek çok problemin üstesinden pekâlâ gelinebilir. Çaba sarf etmeden, risk almadan, kafa yormadan diplomasi olmaz. Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya milyonlarca mâsumun üzerinden gelirleri toparlayacak sen de öyle uzaktan seyredeceksin, olmaz öyle şey!
Sözde dünyâda başarılı diplomasi sergileyen ABD; Irak’ı, Afganistan’ı işgal etti sonra ne oldu? Pek çok mazlum ve mağdurun üzerinden oraları önce el-Kâide’ye sonra da Deaş’e teslim etti. Azılı düşmanı İran faktörünü öne çıkararak Müslüman kıyımına yol açtı. Bütün bunlar gösteriyor ki, dış politika çileli bir güzergah, yılların problemli meseleleri bir anda çözülmüyor. Emek, gayret, istikrar, sabır ve dayanıklılık istiyor. Eskiden olduğu gibi fakir, istikrarsız, güçsüz, hukuksuz ve umutsuz Türkiye yok artık. Dar kafalı, korkak, ürkek dış siyâset yok artık. Ne yaptığını bilen, başı dik, kendine güvenli, yapıcı, milli çıkarlarını önceleyen ve bunun için kafa yoran bir dış politika var artık.
Ülke geleceği adına meselelere daha olumlu baksak, yapılan pek çok hayırlı gelişmeleri de görsek artık kötü mü olur?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.