Esselâmü Aleyküm..!
Uzun bir aradan sonra yazı dükkânımızın kepenklerini açıyoruz… Rabbim mahcup etmesin, dilimizin bağını çözsün, doğrulukla yazdırsın, hakkı hakikati söyletsin inşallah...
Epeycedir yazmadık hoş yazmakta pek içimizden gelmedi…
*
Yazı, kimsenin yazmaya cesaret edemeyeceği zamanlarda yazılırsa kıymetli ve makbuldür…
Öyle zamanlarda şu köşenin müdavimleriyle çokça sohbet ettik, içimizi döktük, olanı biteni herkesin tam siper “sustuğu” zamanlarda yazıverdik… Bazen kendimize sövdürdük, bazen mahkeme kapılarında süründük…
Ama doğru bildiğimizi dosdoğru söyledik…
Elhamdülillah Rabbim pişman da etmedi…
*
Şimdi herkes yazıyor ve söylüyor fazlaca bir riski ve külfeti yok olsa gerek…
Herkesin yazıp söylediği zamanda yazar ne yazacak?
Ben de merak ediyorum…
Avusturyalı matematikçi ve 20. yüzyılın en önemli filozoflarından sayılan Ludwig Wittgenstein‘in dediği gibi birazda durum;
“Aslında kalemimle düşünüyorum ben; çünkü kafam elimin ne yazacağını çoğunlukla hiç bilmiyor.”
*
İzlemenin zahmetsizleştiği bir dönemde ‘yazmak’ ve yazılanı okutmak arzusu maharet gerektirecek biraz… İlk yazılar uzun bir aradan sonra yazarın kafasından olduğu gibi aktığı için Gonya tabiriyle biraz ‘datsız, dutsuz, sası’ gelebilir...
Çokça zamandır kullanamadığımız harflerin gıcırtısı, kelimelerin tınısını bir ahenge bir notaya oturması elbet zaman alacaktır…
Ama biline ki yazıvermek için, yazmayacağız…
İngiliz yazar Samuel Johnson’ın dediği gibi; ‘Yazana zorluk vermeyen yazı, okuyana da zevk vermez.’ bu bilinçle kendimizi zorlayarak yazmaya gayret edeceğiz…
*
Atalarımız ‘Söz kulağa, yazı ise uzağa’ gider demiş… O dönemde uzaktan kasıt mesafeler olabilir ama bu dönemde bu sözün muhatabı gelecek zamandır… Yazı yazmak tarihe de not düşmektir…
Biraz köşemizden bahsedelim, derdimiz köşemizi zaman zaman okurlarımıza da açıp, dertlerinizi kamuoyu dikkatine sunarak, çözümü birlikte aramak… Bu anlamda köşemizde yerimiz yettiği müddetçe her hafta sizden gelen şikayetleri de noktasına virgülüne dokunmadan köşemizde seslendirmeye gayret edeceğiz…(Şikayetlerinizi mail adresimize isim soy isim ve iletişim numarasıyla gönderebilirsiniz.)
*
Bir başka farklılık ise, yazı dükkânımızın bir köşesini de DERVİŞ Efendiye ayırmak… Her yazının sonunda dervişe soracağız, cevabını birlikte alacağız... Fotoğraf haberlerimiz de olacak, gündem ile alakalı fıkralarda… Umarım karşılıklı öğrenmenin ve birbirinden keyif almanın tadına siz değerli okurlarımızla yeniden varırız…
Bu ilk yazıydı selam ve kelam ile geçti gitti…
Cuma’ya görüşmek üzere Allah’a emanet olun…
“2”
İnsan ruhunu iki şey karartır;
Konuşulacak yerde susmak
Susulacak yerde konuşmak
DERVİŞE SORMUŞLAR;
Hayat nicedir?
Demiş ki;
"Hayat bilmecedir...
Attığın her adım bir hece...
Çözene gündüz, çözemeyene gecedir…
FIKRAYLA
Tek Parti devri… Bugünlere hiç benzemez(!)
Tahsildarların astığı astık, kestiği kestik… Onlara “yok” yok…
Bayburt köylerini titreten bir tahsildar var, bu tahsildar oburluğuyla da nam salmış yöreye… Hangi köye gitse, köylü sorarmış usulen;
-Yemek olarak ne emredersin Bey?
Tahsildar hep aynı yanıtı verirmiş;
-Fazla masraf ve zahmet etmeyin, bana bir kazan pilav ile bir kötü kuzu yeter!
*
Şimdilerde tahsildar efendiye rahmet okutacak şehirde bürokratlar türemiş, bu köşede dükkânı açtık gari… Kuzumuz yok ama onları da buraya zaman zaman konuk edip çaya alacağız…
FOTOĞRAFLA
Selçuk Üniversitesi Kurumsal hesaptan Rektör Prof.Dr. Metin Aksoy’un üniversite kampüsünü gezdiğini duyurmuşlar. Buraya kadar her şey normal ama tuhafımıza giden, Konya gibi şehirde bir Rektör üstelik kendi kampüsünde neden korumalarla gezer tuhafımıza gitti… Hocam hayırdır bir “sıkıntı” mı var? Mevzuu ‘itibar’ ise doğru hakkınız var…
HADİSLE
"Eğer siz Allah’a gereği gibi tevekkül etmiş̧ olsaydınız, tıpkı sabahleyin kursakları boş olarak çıkıp (akşam) dolu olarak dönen kuşların rızıklandırıldığı gibi sizler de rızıklandırılırdınız.”