Eski mahalleler ve şimdi ki mahalleler -2-
Eski Osmanlıda gayrimüslimler kendilerine has mahallelerde otururlardı. Yahudi, Hıristiyan ve Ermeni mahalleleri vardı. Bunlar kendi mahallelerinde güven ve huzur içinde yaşarlardı. İlerleyen senelerde bu teb’a, bir ayrım gözetilmeksizin Müslümanlarla ayni mahallede hiçbir dışlayıcı etkiye mâruz kalkmadan rahatça yaşadılar.
Ayni zamanda eski mahallelerde makam ve mevkî yönüyle bir ayrım gözetilmeksizin yaşanırdı. Meselâ aynı mahallede makâmı yüksek kişilerle toplumdaki düşük seviyeli kişiler pek âlâ birbirlerini horlamadan tevâzuyla, güzel ilişkiler içinde yaşayabiliyorlardı. Bir de eski Osmanlı mahallelerinde çok dikkat çekici bir husûsa da değinmek gerekiyor o da şu: Hemen her mahallede o mahalle sâkinlerinin saygı ile andıkları, muhabbet ile sohbet ettikleri, dînî ve sosyal hayâta dâir takıldıkları problemlerin samimiyetle cevaplandığı dînî otoritelerin bulunmasıydı. Bugün dahi bâzı mahalleler o kıymetli muhteremlerin oturduğu mekanlar onların ismiyle anılır. Meselâ, aziz İstanbul’da, Vefa hazretlerinin oturduğu mahalle bugün Vefa semti ya da mahallesi diye anılır.
Eskiden mahalle sâkinleri yaşadıkları mekan için alınacak kararlarda etkinlikleri olurdu, kendilerine ihtiyaç hâlinde tanınan pek çok hakkı kullanırlardı. Yine mahallede ahlâkî bir zâfiyete müsâde edilmez, mahalledeki bekarların evlendirilmesi teşvik edilirdi. Geçmişte mahalleli birbirlerine itimat eder hatta birbirlerine kefil olurlardı. Şimdilerde; ‘babana dahi güvenmeyeceksin anlayışı hâkim’, kefillik nerede kaldı?
Osmanlı döneminde herkes o mahallenin kimliğiyle anılırdı. Mahallede koruyucu, gözetici, kucaklayıcı bir yapı hâkimdi. Sonradan gelişen modernleşme ile mahalle sâkinlerinin vâr olan kimlikleri aşınmış, dînî ve kültürel kimlikler tahribâta uğramıştır. Sonuçta mahalleler kontrolsüz sahalara dönüşmüştür. Bu yönüyle mahallelerin eskisi gibi koruyucu ve güven verici özelliği kalmamıştır.
Bu kadar eski mahalle anlayışından bahsettik, demek ki günümüzde Osmanlıdan devraldığımız mahalle anlayışında, insanlar arası sosyal iletişimin samimi hâlini muhafaza edemediğimiz ortadadır. Bugün mahallelerde âileler kendi kimlikleriyle, âileyi oluşturan fertler de benlikleriyle ‘yaşamak’tan çok ‘barınmak’ amaçlı kalmaktalar. Hatta bugünkü mahalleler, âilelerin neredeyse yalnızca geceleri kaldıkları mekanlara dönüşmüş vaziyettedir. Buralarda yaşayanlar ne birbirlerini tanırlar ne kapı komşusuyla muhatap olurlar. Hakikaten bu husus bizde de mâlesef tıpkı Batılılardaki gibi ciddi bir problem hâlini almış vaziyettedir..
Halbuki bizim mahallelerimiz bir tür hayat merkezi alanlarımızdır. O mahallelerde duyuş, inanış açısından yaşayan mânevî değerler çerçevesinde geniş bir sosyalleşme mevcuttur. Pek tabi ki başta da belirttiğimiz üzere, mahallenin temelini âile, âilenin temelini ise insan oluşturur. Ancak zaman, insanı ve dolayısıyla âileleri değişime uğratabiliyor. İnsanların yeniliğe açık olması normaldir. Fakat vâr olan güzel birikimlerin farklı boyutlara dönüşmemesi yaşayan kültüre tezat teşkil etmemesi aslolandır.
Mahalleler mekansal zeminler değildir. Onun içinde insanı ve âileyi himâye eden, koruyan, kollayan, her türlü insânî ilişkiyi oluşturan bir ortamı vardır. Mahallenin fizîkî hâli insan eliyle biçimlenir ama insanın değer ve inanışları zaman içinde o mekânı içinde yaşamaktan haz ve huzur duyulan bir yere dönüşür. Bu yönüyle mahallede hem evler hem değerler inşa edilir. Mahallelerin değer inşa edici, inanç inşa edici, kültür inşa edici toplarsak insan inşa edici yönü vardır. Ve her mahallenin kuruluş aşamasında bu yapılandırıcı özellikler üzerine oluşumlar planlanmalıdır. Yâni amaç sâdece mahalle kurmak olmamalı. Kurulan mahallelerde insanın bu çok yönlü inşâsı hedeflenmelidir.
Diğer yazımızda devam edebilmek ümidiyle hayırlı cumâlar efendim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.