Erbakan gerçeği
Bu ülkede en çok hangi siyasi parti lideri ile ilgili olarak insanlara yalan söylenmiştir diye sorulsa neticede açık ara ile çıkacak sonuç merhum Necmeddin Erbakan Hoca(rha) olur.
Odalar Birliği olayından bu yana vefat ettiği son ana kadar gerek siyaset gerek yaptığı her faaliyette hakkında yalandan iftiraya kadar olmadık sözler söylendi hakkında.
Özellikle de 28 Şubat dönemi için söylendi bu yalanlar.
Vefatının üzerinden 8 yıl geçmiş olmasına rağmen hala da söylenmeye devam ediyor.
Bunun en temel nedeni Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan(rha)ın klasik anlamda bir siyaset adamı olmayışıdır.
Çünkü Merhum Erbakan Hoca sadece bir siyaset ve devlet adamı değil, ondan daha önemlisi bir fikir ve bilim adamı olan salih bir mümin olmasıdır.
Milletine her daim önüne çıkarılan zorluklar karşısında azmi, sabrı, basireti, dirayeti, cesareti aşılamıştır.
Bu özellikleri ile gelecek kuşaklarda bile eksilmeyecek bir sevgi ve saygı ile anılacak olan Merhum Erbakan Hocaya Vefatının 8. Yılında Cenab-ı Allah (cc) tan rahmet ve mağfiretler diliyor kendisini minnet ve şükranla anıyoruz.
Merhum Erbakan Hocamızı 28 Şubat Post Modern Darbesi nedeniyle eleştirenler bile aradan geçen 8 yıllık zaman sonunda hakkını teslim edenleri gördükçe kendisinin yaşadığı süre içinde nasıl bir zulme uğratıldığı her geçen gün biraz daha ortaya çıkmaktadır.
Bu ülkede henüz FETÖ ile 28 Şubat sürecini planlayan ve uygulayanlar arasındaki ilişkiler yumağı tam olarak aydınlatılarak ortaya konulmuş değildir.
Bu kirli ilişki tam olarak ortaya konulduğunda eminiz ki kabrine gidip gözyaşları içinde mağfiret dileyenlerin sayısı hiç te az olmayacaktır.
Ya da bu yalan iftira kampanyası iç ve dış mihraklar tarafından devam ettirildiği sürece canı ve malı ile cihad ettiğine şahit olduğumuz Erbakan gerçeği ortaya konulmamış olacaktır.
Sivil siyaseti diledikleri gibi dizayn edememenin sonucunda doğrudan iktidarı ele almanın yolu olarak ihtilalleri, görenlerin 1960’da başladıkları darbe süreci 12 Mart ve 12 Eylül’den sonra 28 Şubat post modern darbesi ile sonuçlanmıştır.
28 Şubat post modern darbesi görünüşte bir siyasi ihtilal gibi görünse de milletimizin demokratik temel hak ve özgürlüklerini kısıtlamaktan daha çok direkt olarak dini inanç ve manevi değerlerini hedef almış olması nedeniyle üzerinden her ne kadar 20 yıl kadar bir zaman geçmiş olsa da sanki bin yıl geçmiş gibi Müslümanlar üzerinde olumsuz etkiler oluşturmuştur.
Bu etkiler Milletimizin inanç ve itikatlarında derin kırılmalar ve erozyon oluşturması yanında siyasi hayattaki psikolojik travmaların da sebebi olmuştur.
Bu travmanın hala devam etmekte olduğu hedef kitleler üzerindeki bir türlü silinemeyen etkilerden görülmektedir.
28 Şubat post modern darbesinin sebebinin Erbakan Hükümetinin yaptığı iddia edilen bir takım irticai faaliyetler olmadığı da artık açık seçik ortaya çıkmıştır.
28 Şubat darbesinin esas nedeni Müslümanların yüksek öğretim görmeleri veya bu Dindar insanların eğitimlerinin sonucunda yer aldıkları devlet kademelerinde yönetimden uzak tutmak da değildir.
Eğer öyle olsa idi bu gün kendilerini dindar olarak gösteren kişilerin devlet kademelerinde bir takım yerlerde olması mümkün olmazdı.
Yani demek istediğimiz tam olarak şudur:
28 Şubat post modern darbesi sivil siyaset dizayn etmekten daha çok devlet bürokrasisini bir daha geri dönülmez bir biçimde yargı çevreleri ile korkutarak emperyalistlerle eklemlenmiş ticaret ve sanayi erbabı eliyle uluslararası kapitalist sistemin kontrolü altına almaktır.
Bunun böyle olmasının en açık ispatı aradan geçen bunca yılda hükümetlerin değişmesine rağmen 28 Şubat döneminden beridir hiç sapmadan uygulanan ekonomik programdır.
Millet olarak bunu 28 Şubat döneminin önde gelen iş adamlarından birinin: "Biz Refah Partisi’nin kadrolaşmasından değil, başarılı olmasından korkuyoruz" ifadesi ile TİSK eski başkanı Refik Baydur’un: "28 Şubat Millete zarar verdi. Ne o gün, ne bu gün rejim tehlikesi yoktu. Ekonomik çıkarları zedelenen kesim darbeyi teşvik etti. Biz bu kadar çıkarcıyız." Dedikleri ile tekrar tekrar ispat edebiliriz.
Bu durum imam hatip okullarının, Kur’an kurslarının kapatılması vakıf ve derneklerin faaliyetlerinin durdurulması ve Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Aczi mendillerin tiyatrosu ile milletten gizlenmiştir.
Aslında bu tür tiyatroların hala devam ettiğini düşündüğümüzden herkesin bir kez daha kendisine şunu sormasını zamanı gelmiştir.
Bu ülkede 28 Şubat Post Modern darbesi yaşanmamış olmasaydı FETÖ denilen dış mihraklı ihanet 15 Temmuz kalkışmasını gerçekleştirebilir miydi?
Olmazdı diyenlerdenseniz, bu günkü iktidar sahiplerinin çıkış noktalarının ne olduğunu da bir kez daha düşünmeniz gerekecek.
İnşaallah niyetimizi tam olarak anlatabilmişizdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.