Eğitimdeki Yeni Reformlar
Eğitim sisteminde İmam Hatip Okulları’nın yeniden açılacak olması, Kur’ân-ı Kerim ve Siyer derslerinin seçmeli ders olarak okutulma karârının alınması, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin bir kültür aktarımı olarak muhtevâsına değişimler getirilmesi, Alevilerin, inançlarının bu kapsama girecek olması ve işinin ehli kişilerce seçmeli ders olarak eğitim gündemine girmesi, Kur’an kurslarındaki yaş tahdîdinin kalkması, üniversitelerdeki ‘başörtüsü’ meselesinin kısmen de olsa çözümlenmesi, katsayı farkı uygulamasının kaldırılması ülkemiz adına yıllardır sabırla beklenen, istenen, özlenen çok büyük gelişmelerdi. Emeği geçen herkesten Rabb’im râzı ve hoşnut olsun. Âhirette önlerine sevaplar olarak çıksın inşa ALLAH.
Böylesine ciddi atımların yanı sıra Milli Eğitim’de daha başka cesurca reformlar da gerçekleştirildi. Bunlar; andımızın kaldırılması, eğitimin aksamaması için 19 Mayıs törenlerine getirilen biçimli tasarım, ‘Fatih’ projesi kapsamında getirilen tablet bilgisayar destekli eğitim, akıllı tahtalar, 4+4+4 uygulamasıyla getirilecek erken yaşta mesleki yönlendirme, orta halli ailelerin çocuklarını iyi yerlerde okutmak adına bütçelerini sıkıntıya sokan dershanelerin kaldırılarak okula dönüştürülmesi, üniversite imtihanlarının senede birkaç defa yapılacak olması… Bunlar yılların deneyimli bir eğitimcisi olarak ifâde ediyorum ki, fevkalâde güzellikteki iyileşme gelişmeleridir. Saymakla bitiremeyeceğimiz bu eğitimin bünyesindeki yapısal değişikler devrim niteliğinde yeniliklerdir. İnşaALLAH en kısa zamanda gerekli alt yapı zemini oluşturularak amaca ulaşır. Tabi amaç, dindar ve kaliteli bir nesil! Konunun uzmanı olan hakkâniyet sâhibi ilim adamları eğitim alanındaki bu gelişmelerin cumhûriyet târihindeki en çok kayda değer gelişmeler olduğunu belirtiyorlar. Biz de ayni kanaati taşıyoruz. Hakkı teslim etmek adâletin gereğidir.
Avrupa’da eğitim sistemlerinin tartışıldığı bir ortamda; ‘Gelecekte ülkeler arası yarış, ülkelerin eğitim sistemleri arasında olacaktır’ neticesi çok haklı bir sonuçtur. İnsan kaynakları yönüyle dünyânın en zengin ülkesi olan Türkiye’mizin konumu kritik bir öneme hâizdir. Eğer gerçekleştirebilirse eğitim alanındaki yeni projeleriyle belki de dünyâya model ve öncü ülke olacaktır, Allâh(c.c)’ın izniyle. Ekonomide nasıl dünya iflas ederken kendimize güvenli bir performans sergileyerek dünyânın gelişmede ikinci ülkesi olduysak ayni potansiyeli en kısa zamanda eğitim alanında da göstermeyi yürekten arzu ediyoruz.
Şimdiye kadar Milli Eğitimde, tanzimattan bu yana neredeyse yüz elli senedir o kadar çok reform adına değişimler yapıldı ki, gerekli alt yapı hazırlanmadan, yapılan değişikliğe ciddi olarak kafa yormadan; ‘Acaba bu ülke adına yararlı olur mu?’ Araştırması gerçekleştirilmeden; ‘Mesleki olarak gerekli donanıma sâhip yeterli eğitmenin var mı?’ ‘Getirilmesi tasarlanan yenilikle, eğitim-öğretim ile müfredat arasındaki uyum bozulur mu?’ Çalışmaları yapılmadan ezbere getirilen yenilikler, Milli Eğitimin bünyesine daha başka yeni yükler getirmiş hatta insanların eğitime olan güvenleri yıkılmıştır. Şimdiye kadar eğitim alanında, her siyâsal zemine uygun geliştirilen politikalarla, eğitim sistemimiz hakikaten laçkalaşmıştı.
Bugüne kadar devlet okullarındaki kalabalık sınıflar, imkan yetersizliği, materyal noksanlığı, öğretmen kalitesizliği, idâreci duyarsızlığı, öğrenci haylazlığı istenen, özlenen nesilleri yetiştiremedi. Bu sefer özel okullar devreye girerek, parası olanların çocuklarını daha iyi yetiştirme yarışı başladı. Orta halli insanlar da bu yarışta ben de olmalıyım diyerek emek, gayret ve büyük fedâkarlıklar göstererek çocuklarıyla berâber veliler de bu yarışa dâhil oldular. Bu acımasız, dur durak bilmeyen sıkıntılı süreç sonunda üniversite imtihanlarında her şey iki saatlik sınavla neticeye bağlanıyordu. Hakikaten bu yılların emeği olamazdı! 12-13 senelik analı-babalı-öğrencili çalışmanın neticesi 2 saatlik bir sınavla anlaşılamazdı. Farz edin ki, çocuk o gün hastalandı, sınava gidecek durumda değil bir sene boşa mı gitmeli? Yâhut aşırı heyecandan o gün sınava odaklanamadı, bir sene boşa mı gitmeli? İnşaALLAH senelerdir sürdürülen bu haksız uygulama düzeltilecek. Sınavların yılda birkaç defa yapılacak olması, isteyen hangi dönemde hazırsa o vakit girebilme imkânının tanınması, öğrenciler adına müthiş bir gelişme. Tebrik ediyoruz ilgilileri. Çok sevindirici ve mantıklı yenilikler bunlar.
Bugüne kadar eğitim konusundaki problemler üzerinde araştırma yapanlar hep sorunu sistemin özünde değil de onun işleyiş mekanizmalarında aradılar. Yâni sorunu alt yapıdaki yetersizliklerde, bozukluklarda aradılar. Fiziki imkansızlıklar elbette önemliydi ama asıl olan eğitiminin özündeki yanlış yapılanmaydı. Bunların yanı sıra öğrenciyi dinlemeye hazır ve istekli hâle getirmek, öğrenci olma sorumluluğu kazandırmak, geliştirici ve uygulayıcı, araştırmacı ve üretici bir performans kazandırmak da çok önemli bir husustu. Bunlar hâlâ giderilememiş temel eksikliklerdendir.
İstenen, özlenen, beklenen neslin yetiştirilmesindeki diğer bir önemli unsur, ‘öğretmen kalitesi’dir. Zira eğitim işini döndüren öğretmenlerdir. İyi ve kaliteli bir eğitim, iyi ve kaliteli öğretmenlerle sağlanabilir. Bunun için en başta ülkemizde öğretmenlik mesleğinin toplumdaki kalitesinin ve itibârının yükseltilmesi lâzımdır. Eğitim sistemi başarılı ülkelerinin hepsinde öğretmenlik iyi para kazanılan, itibarlı bir meslek konumundadır. Öğretmenin ekonomik kaygısı olmamalı ki kendini her şeyiyle mesleğine versin. Ülkemizde nasıl ‘tıp’ mesleği itibarlı bir meslekse onları yetiştiren öğretmenlik mesleğinin de ayni itibâra yükseltilmesi gerekir zirâ geleceğin neslini yetiştiren öğretmenlik mesleğinin kutsi bir özelliği vardır. Öğretmen yetiştiren okullarda bugün için fazlalık var. O sebeple öğretmen yetiştiren fakültelerin puanlarını da ayni tıp fakültesi puanı gibi yüksek tutulması, öğretmenlik mesleğini sıradan herkesin yapabileceği bir meslek hâline getirmekten kurtarır.
Günümüzde kaliteli bir eğitim için öğretmen kalitesini artırıcı pozitivist imkanlar oluşturulmalıdır. Yeni çıkan mesleki eğitim tekniklerini tanıtıcı, öğretici, bilgilendirici hizmet içi eğitim programları sık sık gündeme konmalı hatta bu mesleki bilgilendirme çalışmaları yurt dışı sathını da kapsamalı ki eğitimdeki son çıkan yenilik ve gelişmelerden haberdar olan ve duyarsız kalmayan kaliteli bir eğitmen kadrosu oluşturulabilsin. Öğretmenlerin hem mesleki hem de genel kültür konularında kendilerini geliştirici, bilinçli okuma etkinlikleri gerçekleştirilmeli ve bu iş Milli Eğitim tarafından tâkip edilmelidir. Meselâ, ayda 2 kitap okuma gibi. Bizzat aktif olarak kendisi okuyan, kendini yetiştiren bir öğretmen ancak kendi gibi okuyan nesiller yetiştirebilir. Öğretmenler okullarda sâdece derslerini verip, çıkıp gitmemeli. Ders hârici vakitleri içerisinde kendi branşından ve diğer mesleklerden öğretmenlerle bir araya gelerek öğrenciler ve eğitim teknikleriyle ilgili birbirlerinden istifâdelerde bulunmalı zümre gurupları oluşturmalılar. Her öğretmenin öğrenci ve insan psikolojisiyle ilgili kurs, seminer ve panellerden istifâdesi sağlanmalı. Öğrenci-veli-öğretmen diyalogunun daha işlevsel hâle gelmesi için mevcut potansiyelin daha iyi değerlendirilmesi sağlanmalıdır. Ülkemizin aydınlık geleceği olan öğrencilerimize öğretimin yanında eğitimin en kâmil mânâda duyarsız kalmadan, canla başla her türlü fedâkarlıktan kaçınılmadan verilmesi şarttır. Bunun için mânevi değerleri şahsında yaşayan, rûhi dinamizme sâhip geniş donanımlı öğretmenleri en kısa zamanda yetiştirmek zorundayız.
Erdemli ve faziletli nesilleri yetiştirme hedefi ile yeni hayâta konacak olan Milli Eğitim alanındaki çok isâbetli reformların, arayış içindeki dünyâya, ülkemizin inşaALLAH öncü olması temennisiyle…
Böylesine ciddi atımların yanı sıra Milli Eğitim’de daha başka cesurca reformlar da gerçekleştirildi. Bunlar; andımızın kaldırılması, eğitimin aksamaması için 19 Mayıs törenlerine getirilen biçimli tasarım, ‘Fatih’ projesi kapsamında getirilen tablet bilgisayar destekli eğitim, akıllı tahtalar, 4+4+4 uygulamasıyla getirilecek erken yaşta mesleki yönlendirme, orta halli ailelerin çocuklarını iyi yerlerde okutmak adına bütçelerini sıkıntıya sokan dershanelerin kaldırılarak okula dönüştürülmesi, üniversite imtihanlarının senede birkaç defa yapılacak olması… Bunlar yılların deneyimli bir eğitimcisi olarak ifâde ediyorum ki, fevkalâde güzellikteki iyileşme gelişmeleridir. Saymakla bitiremeyeceğimiz bu eğitimin bünyesindeki yapısal değişikler devrim niteliğinde yeniliklerdir. İnşaALLAH en kısa zamanda gerekli alt yapı zemini oluşturularak amaca ulaşır. Tabi amaç, dindar ve kaliteli bir nesil! Konunun uzmanı olan hakkâniyet sâhibi ilim adamları eğitim alanındaki bu gelişmelerin cumhûriyet târihindeki en çok kayda değer gelişmeler olduğunu belirtiyorlar. Biz de ayni kanaati taşıyoruz. Hakkı teslim etmek adâletin gereğidir.
Avrupa’da eğitim sistemlerinin tartışıldığı bir ortamda; ‘Gelecekte ülkeler arası yarış, ülkelerin eğitim sistemleri arasında olacaktır’ neticesi çok haklı bir sonuçtur. İnsan kaynakları yönüyle dünyânın en zengin ülkesi olan Türkiye’mizin konumu kritik bir öneme hâizdir. Eğer gerçekleştirebilirse eğitim alanındaki yeni projeleriyle belki de dünyâya model ve öncü ülke olacaktır, Allâh(c.c)’ın izniyle. Ekonomide nasıl dünya iflas ederken kendimize güvenli bir performans sergileyerek dünyânın gelişmede ikinci ülkesi olduysak ayni potansiyeli en kısa zamanda eğitim alanında da göstermeyi yürekten arzu ediyoruz.
Şimdiye kadar Milli Eğitimde, tanzimattan bu yana neredeyse yüz elli senedir o kadar çok reform adına değişimler yapıldı ki, gerekli alt yapı hazırlanmadan, yapılan değişikliğe ciddi olarak kafa yormadan; ‘Acaba bu ülke adına yararlı olur mu?’ Araştırması gerçekleştirilmeden; ‘Mesleki olarak gerekli donanıma sâhip yeterli eğitmenin var mı?’ ‘Getirilmesi tasarlanan yenilikle, eğitim-öğretim ile müfredat arasındaki uyum bozulur mu?’ Çalışmaları yapılmadan ezbere getirilen yenilikler, Milli Eğitimin bünyesine daha başka yeni yükler getirmiş hatta insanların eğitime olan güvenleri yıkılmıştır. Şimdiye kadar eğitim alanında, her siyâsal zemine uygun geliştirilen politikalarla, eğitim sistemimiz hakikaten laçkalaşmıştı.
Bugüne kadar devlet okullarındaki kalabalık sınıflar, imkan yetersizliği, materyal noksanlığı, öğretmen kalitesizliği, idâreci duyarsızlığı, öğrenci haylazlığı istenen, özlenen nesilleri yetiştiremedi. Bu sefer özel okullar devreye girerek, parası olanların çocuklarını daha iyi yetiştirme yarışı başladı. Orta halli insanlar da bu yarışta ben de olmalıyım diyerek emek, gayret ve büyük fedâkarlıklar göstererek çocuklarıyla berâber veliler de bu yarışa dâhil oldular. Bu acımasız, dur durak bilmeyen sıkıntılı süreç sonunda üniversite imtihanlarında her şey iki saatlik sınavla neticeye bağlanıyordu. Hakikaten bu yılların emeği olamazdı! 12-13 senelik analı-babalı-öğrencili çalışmanın neticesi 2 saatlik bir sınavla anlaşılamazdı. Farz edin ki, çocuk o gün hastalandı, sınava gidecek durumda değil bir sene boşa mı gitmeli? Yâhut aşırı heyecandan o gün sınava odaklanamadı, bir sene boşa mı gitmeli? İnşaALLAH senelerdir sürdürülen bu haksız uygulama düzeltilecek. Sınavların yılda birkaç defa yapılacak olması, isteyen hangi dönemde hazırsa o vakit girebilme imkânının tanınması, öğrenciler adına müthiş bir gelişme. Tebrik ediyoruz ilgilileri. Çok sevindirici ve mantıklı yenilikler bunlar.
Bugüne kadar eğitim konusundaki problemler üzerinde araştırma yapanlar hep sorunu sistemin özünde değil de onun işleyiş mekanizmalarında aradılar. Yâni sorunu alt yapıdaki yetersizliklerde, bozukluklarda aradılar. Fiziki imkansızlıklar elbette önemliydi ama asıl olan eğitiminin özündeki yanlış yapılanmaydı. Bunların yanı sıra öğrenciyi dinlemeye hazır ve istekli hâle getirmek, öğrenci olma sorumluluğu kazandırmak, geliştirici ve uygulayıcı, araştırmacı ve üretici bir performans kazandırmak da çok önemli bir husustu. Bunlar hâlâ giderilememiş temel eksikliklerdendir.
İstenen, özlenen, beklenen neslin yetiştirilmesindeki diğer bir önemli unsur, ‘öğretmen kalitesi’dir. Zira eğitim işini döndüren öğretmenlerdir. İyi ve kaliteli bir eğitim, iyi ve kaliteli öğretmenlerle sağlanabilir. Bunun için en başta ülkemizde öğretmenlik mesleğinin toplumdaki kalitesinin ve itibârının yükseltilmesi lâzımdır. Eğitim sistemi başarılı ülkelerinin hepsinde öğretmenlik iyi para kazanılan, itibarlı bir meslek konumundadır. Öğretmenin ekonomik kaygısı olmamalı ki kendini her şeyiyle mesleğine versin. Ülkemizde nasıl ‘tıp’ mesleği itibarlı bir meslekse onları yetiştiren öğretmenlik mesleğinin de ayni itibâra yükseltilmesi gerekir zirâ geleceğin neslini yetiştiren öğretmenlik mesleğinin kutsi bir özelliği vardır. Öğretmen yetiştiren okullarda bugün için fazlalık var. O sebeple öğretmen yetiştiren fakültelerin puanlarını da ayni tıp fakültesi puanı gibi yüksek tutulması, öğretmenlik mesleğini sıradan herkesin yapabileceği bir meslek hâline getirmekten kurtarır.
Günümüzde kaliteli bir eğitim için öğretmen kalitesini artırıcı pozitivist imkanlar oluşturulmalıdır. Yeni çıkan mesleki eğitim tekniklerini tanıtıcı, öğretici, bilgilendirici hizmet içi eğitim programları sık sık gündeme konmalı hatta bu mesleki bilgilendirme çalışmaları yurt dışı sathını da kapsamalı ki eğitimdeki son çıkan yenilik ve gelişmelerden haberdar olan ve duyarsız kalmayan kaliteli bir eğitmen kadrosu oluşturulabilsin. Öğretmenlerin hem mesleki hem de genel kültür konularında kendilerini geliştirici, bilinçli okuma etkinlikleri gerçekleştirilmeli ve bu iş Milli Eğitim tarafından tâkip edilmelidir. Meselâ, ayda 2 kitap okuma gibi. Bizzat aktif olarak kendisi okuyan, kendini yetiştiren bir öğretmen ancak kendi gibi okuyan nesiller yetiştirebilir. Öğretmenler okullarda sâdece derslerini verip, çıkıp gitmemeli. Ders hârici vakitleri içerisinde kendi branşından ve diğer mesleklerden öğretmenlerle bir araya gelerek öğrenciler ve eğitim teknikleriyle ilgili birbirlerinden istifâdelerde bulunmalı zümre gurupları oluşturmalılar. Her öğretmenin öğrenci ve insan psikolojisiyle ilgili kurs, seminer ve panellerden istifâdesi sağlanmalı. Öğrenci-veli-öğretmen diyalogunun daha işlevsel hâle gelmesi için mevcut potansiyelin daha iyi değerlendirilmesi sağlanmalıdır. Ülkemizin aydınlık geleceği olan öğrencilerimize öğretimin yanında eğitimin en kâmil mânâda duyarsız kalmadan, canla başla her türlü fedâkarlıktan kaçınılmadan verilmesi şarttır. Bunun için mânevi değerleri şahsında yaşayan, rûhi dinamizme sâhip geniş donanımlı öğretmenleri en kısa zamanda yetiştirmek zorundayız.
Erdemli ve faziletli nesilleri yetiştirme hedefi ile yeni hayâta konacak olan Milli Eğitim alanındaki çok isâbetli reformların, arayış içindeki dünyâya, ülkemizin inşaALLAH öncü olması temennisiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.