Dinde zorlama var mı?
Dinde zorlama var mı yok mu konusu zaman zaman medyada tartışılmaktadır. “Cahil cesurdur” sözü gereği bu konuda gelişi güzel görüşler ortaya konmaktadır.
Dinde samimi ve ihlâslı olmak gerekir. Mümin olan bunun gereğine göre hareket eder. Bilmediğimiz bir şeyi nasıl ehline soruyorsak, dini konularda detaylı bilmediğimiz bir konuyu da ehline sormamız gerekir. Mesela bir asmanın nasıl budandığını gidip ehline soruyoruz veya ehline budatıyoruz; maddi bir kaybımızın olmaması için. Allah’ın kelamını ve Peygamberimizin sünnetini ve hadislerini anlama konusunda neden bu şekilde titiz davranmıyoruz? Hesaba çekilme konusunda ya gafiliz veya bu konuda samimi değiliz.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “…Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.” (Enbiya:7) Yani ehline sorun, ulemaya sorun. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Din İşleri Yüksek Kurulu var ona sorun.
Biliniz ki din kimsenin oyuncağı değildir. Din üzerinden kimsenin nefsini ve egosunu tatmin etme, bilgiçlik taslama hakkı yoktur; suçtur. Kimsenin dini kendi heva ve hevesine, dünyevi görüşlerine uygun hale getirmek için ahkâm kesmeğe hakkı yoktur. Bunu başta söyleyelim.
Bu girişten sonra gelelim konumuza; dinde zorlama var mı? Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Dinde zorlama yoktur. Doğru eğriden açıkça ayrılmıştır. Artık kim sahte tanrıları reddeder de Allah’a inanırsa kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah her şeyi işitir ve bilir.” (Bakara:256)
Diğer bir ayeti kerimede şöyle buyrulur: “Ey Muhammed! Mü’min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin!” (Şuarâ:3)
Bu çerçevede dinimizde zorlama yoktur. Yani ehli kitabın ve beşeri dinlere mensup kavimlerin Müslüman olması için kılıç kullanamayız. Şimdiye kadarda kullanılmamıştır ve kıyamete kadar da kullanılmayacaktır; dinimizin gereği olarak.
İman kalp ve gönül işidir, kalple tasdik, dil ile ikrardır. Hak batıl birbirinden açıkça ayrılmıştır. O nedenle bir insan iman etmeden önce bütün izimleri reddetmesi gerekir. Hayat tarzı olarak İslam dinini benimsemesi gerekir. Ondan sonra iman etmesi gerekir. Sahte tanrıları (tağutu) reddetmeden imanın bir anlamı olmaz. Bütün ideolojileri reddettikten sonra inanırsa kopmayan sağlam bir kulpa (İslam’a) tutunmuştur. Allah kalpte olanları bilir.
İslam dini, inanç, ibadet ve muamelattan ibarettir. Bu sebeple bir kimse kendi hür iradesiyle iman ettikten sonra İslam’ın hükümlerine uymak mecburiyetindedir. Uymazsa şeriat mahkemesi gereken cezayı verir. Hırsıza, zaniye, içki içene verilecek ceza bellidir. Bu konuda medyada ileri geri laflar edilmektedir. Bu konuda doğru bilgi istiyorsan neden ehline sormuyorsun da ahkâm kesiyorsun, sen mümin değil misin? Halen tedavülde olan Beşeri kanunlara uymadığımız takdirde bizi kodese tıkmazlar mı?
Yeryüzü Allah’ın mülküdür. Allah dinini diğer dinlerin fevkinde olması için göndermiştir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Bütün dinlerin üzerindeki yerini alsın diye resulünü doğru yol rehberi ve hak din ile gönderen O’dur. Buna tanık olarak da Allah yeter.” (Fetih: 28)
Bu sebeple ehli kitap kendi hür iradesiyle iman edecek, etmezse cizye verecek, vermezse onunla harb edilecektir. Böylece İslam’ın kapıları bütün cihana açık olacak. Mekke’nin fethiyle İslam’a cihanın kapıları açılmıştı, Tanzimat ile kapanmıştır.
Cihanın kapıları İslam’a açıldıktan sonra dileyen kavimler iman edecek, dileyen etmeyecek, etmeyen kavimler, İslam’ın otoritesini kabul edecek, yani cizye verecek, vermediği takdirde karşısında İslam devletinin gücünü ve kuvvetini görecektir.
İman eden kavimler, diğer Müslüman kavimler gibi aynı hakka sahiptirler. Bir ehli kitap kavim iman ettikten sonra üzerinden cizye düşer.
Meselenin özü budur. Din samimiyet gerektirir. Eğer bilmiyorsak ehline soralım, şayet müminsek. Benim söyleyeceğim bu kadar. Hoşça kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.