Davet dilini değiştirmek
Türkiye’deki Müslümanların bu zamandaki en temel görevleri Kuranı Kerimi, Rasulullah’ı(sav) ve İslam Dinini anlatırken kullandıkları dili değiştirme mecburiyetleridir.
Bu yeni davet dilini değiştirme işi öncelikle eğitim ve öğretim kurumları olan Kuran Kurslarında, İmam Hatip Okullarında İlahiyat Fakültelerinde başlatılmalı.
Daha sonra ise Cami görevlisi imam ve hatipler ve vaizlere şamil olmalı.
Şimdi birileri çıkıp hayır bu iş okullardan önce camilerden başlatılmalı diyebilir.
Öyle de olabilir deriz.
Ama sakın ola ki birileri çıkıp imam hatip okulları ile ilahiyat fakültelerinde müfredat değişikliğini savunanlarla beraber oldun veya daha dün tenkit ettiğin kişilerle aynı pozisyona düştün demesin.
İşte tam da bu yüzden yani onlarla aynı pozisyona düşmediğimizi göstermek için Müslümanların sohbet dili, vaaz dili, hutbe dili değişmelidir diyoruz.
Bizim önceliğimiz İslam’ın gerçek davet dilinin günümüze uygulanmasıdır.
Yani Hz. Peygamberimizin(sav) Sahabe Efendilerimizin(ra) ve Selefi Salihin’in(Rha) döneminde uygulanan sahih İslam davetinin bu gün yeniden uygulamaya konulmasıdır.
Çünkü Bu gün mahallelerimizde evlerde yapılan sohbetlerde kullanılan dil insanları cezbetmiyor.
Çünkü bu gün camilerimizde vaaz ve nasihatlerde kullanılan dil cemaatleri İslam’ın sıcaklığıyla kucaklamıyor.
Çünkü Cuma Günleri Minberlerden okunan hutbeler insanları uyutmaktan ileri gitmiyor.
Çünkü Kuran Kurslarında çocuklarımıza verilen eğitim mekanik eğitimden ileri gitmiyor.
Çünkü İmam Hatip Okullarında öğretilen dini bilgiler en başta çocuklarımız olmak üzere toplumumuzun ihtiyacına cevap vermiyor.
Çünkü İlahiyat Fakültelerinde verilen derslerde okutulan kitaplar artık sahih İslam’ı anlatan kitaplar olmaktan çıkmak üzeredir.
Çünkü okullarımızdaki öğretmenler ve akademisyenler mutlu noeller dilemeyi marifet zan ediyorlar.
Bütün bu olumsuzlukların üzerine bir de mektep medrese kaçkını kerameti kendinden menkul televizyon meddahı hocalar ile akademik özgürlük perdesi arkasına sığınan din tahripçileri eklenince okullardaki din eğitimi nerede ise din dışı bir eğitime dönüşmek üzeredir.
Bunun sorumlusu sadece okullardaki itikadı ve inancı bozuk hocalar değildir.
Veya sadece hepimizin yaptığı gibi basit bir kolaycılıkla suçlamaya kalkıştığımız yurt dışındaki din düşmanı mahfiller ile onların yerli uşakları değildir.
Suçlu aranacaksa en başta suçlu olan biziz.
En başta mezun olduğu Kuran Kurslarına ve İmam Hatip Okulları ile ilahiyat Fakültelerine sahip çıkamayan bizleriz.
Sonra da bu sapıklıklara vaaz verdikleri kürsülerden, hutbe okudukları minberlerden ve fakültelerdeki sıcak odalardaki keyiflerini bozmak istemeyen yani bir kötülüğü engellemek için gayret göstermeyen ve ses çıkarmayan diyanet görevlileri ile öğretmenlerin ve akademisyenlerindir.
Hocalarımız, öğretmenlerimiz ve akademisyenlerimiz iyiliği emretme ve kötülüğü nehiy etme konusunda emir olundukları gibi davranmış olsalardı bu zalimlerin zulüm ve sapkınlıkları bu dereceye ulaşmazdı.
Türkiye’deki Müslümanlar “emri bil ma’ruf, nehyi anil münker” görevlerini en kısa zamanda hatırlamalı ve gereğini yapmalıdırlar.
Aksi hal, zillet içine düşmek demektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.