Cezada Suçlu Hukukta Borçlu Olmak
Bundan 40-41 yıl önce avukatlığa başladığımızda, bizden yaşlı meslektaşlarımız, “Hukukta borçlu, cezada suçlu olacaksın” derlerdi. Herhalde bu kanaat avukatlar arasına uzun tecrübeler sonunda yerleşmişti.
O dönemden zamanımıza bu düşünceyi destekleyen uygulamalar çıktı ortaya. Meselâ enflasyonun yüzde yüzün üzerinde olduğu, faizlerin de düşük seviyede uygulandığı zamanlarda alacaklılar çok mağdur oldu. İki üç yıl süren davalarda para pul oldu çıktı. Çek meselesi de istismar edildi. Pek çok insan çekle dolandırıldı.
Ceza alanında da suçlu lehine birçok değişiklikler yapıldı. İdam kaldırıldı. Toplumu derinden sarsan katliamlar, hunharca işlenen cinayetlerde bile suçluların hak ettiği cezayı görmemesi amme vicdanı rahatsız eder oldu.
Suçluların sorgulanması sırasında avukat bulundurulması mecburiyeti de sanık lehine konulan uygulamalardan birisi idi. Düşünün adam, hunharca cinayet işleyecek, kadın veya kızların ırzına tecavüz edecek, avukatı mağdura değil sanığa tahsis edeceksiniz.
Günümüzde bir olayda sanığın tahliyesine karar vermeyen hâkimlerin tazminata mahkûm edilmesi ve bunun Yargıtay Genel Kurulunda da onanması toplumda büyük tepki ile karşılandı.
Bir ara “Cüzdanla vicdan arasında sıkışmak” diye bir söz tartışılmıştı. Bunu çoğunluğa teşmil etmek mümkün değil. Şimdi hâkimin vicdanla sanık arasında sıkışması söz konusu. Oysa hâkim hiçbir baskı, hiçbir tesir altında kalmadan hür iradesiyle karar verebilmelidir. Eğer hâkim hür iradesine tesir edecek bir düşünce içerisinde karar verecek olursa bu durumda adaletten bahsedilebilir mi?
Her suç mağduru, sanığın ağır bir şekilde cezalandırılmasını bekler. Kendisine zarar vereni assınlar, kessinler ister. Böyle olmadığını görünce de âdeta sukutu hayale uğrar. Avukatını ve hâkimi suçlamaya kalkar. Alacaklıyı da, mağduru da tatmin etmek çok kere mümkün olmaz. Buna onlarca örnek gösterilebilir. Bu uygulama ile durum daha da karmaşık hale gelecektir.
Bazen tutuklamalar, başka suçların işlenmesine engel olur. Ülkemizde erken tahliyeler veya tutuklanmamalar yüzünden sanıkların öldürüldüğü çok görülmüştür. Hâkim bunları bile dikkate almak durumundadır. Hiçbir zaman hâkimler eli kolu bağlı hale getirilmemelidir.
İleride tutuklamalarda savcılar da hâkimlerle beraber sorumlu tutulmaya kalkışılırsa kimse şaşmasın. Bu sefer de “Eğer savcı tutuklama talebinde bulunmasa idi, hâkim tutuklamayacaktı” diyeceklerdir.
Nasreddin Hoca’nın dediği gibi bu uygulama, yol olursa o takdirde mahkemeler açılacak davaların altından nasıl kalkacaktır?
Mesele gerçekten ağır ve çetrefilli bir konu. Hassas dengeler zorlanmamalı, diye düşünürüz.
Sohbetimizi adlî bir fıkra ile yumuşatalım. Hatırlı birisi Nasreddin Hoca’ya bir tokat atar. Hoca da zamanın kadısına şikâyette bulunur. Kadı Efendi, adamı huzuruna getirtir. Fakat adamı hafif bir para cezasına çarptırır. Hoca bozulur, ama belli etmez. Suçlu üstelik “Kadı Efendi, üstümde bu kadar para yok. Müsaade edin de parayı alıp geleyim” der. Fakat gidiş o gidiş. Ne gelen var ne giden. Hoca yavaşça yerinden kalkar, kadı efendiye yaklaşıp, “Kadı efendi, bu adamın gelesi yok” derken, kadıya okkalı bir tokat patlatır ve ekler, “Madem tokatın cezası bu kadar, adam parayı getirirse, para sizin olsun” der.
O dönemden zamanımıza bu düşünceyi destekleyen uygulamalar çıktı ortaya. Meselâ enflasyonun yüzde yüzün üzerinde olduğu, faizlerin de düşük seviyede uygulandığı zamanlarda alacaklılar çok mağdur oldu. İki üç yıl süren davalarda para pul oldu çıktı. Çek meselesi de istismar edildi. Pek çok insan çekle dolandırıldı.
Ceza alanında da suçlu lehine birçok değişiklikler yapıldı. İdam kaldırıldı. Toplumu derinden sarsan katliamlar, hunharca işlenen cinayetlerde bile suçluların hak ettiği cezayı görmemesi amme vicdanı rahatsız eder oldu.
Suçluların sorgulanması sırasında avukat bulundurulması mecburiyeti de sanık lehine konulan uygulamalardan birisi idi. Düşünün adam, hunharca cinayet işleyecek, kadın veya kızların ırzına tecavüz edecek, avukatı mağdura değil sanığa tahsis edeceksiniz.
Günümüzde bir olayda sanığın tahliyesine karar vermeyen hâkimlerin tazminata mahkûm edilmesi ve bunun Yargıtay Genel Kurulunda da onanması toplumda büyük tepki ile karşılandı.
Bir ara “Cüzdanla vicdan arasında sıkışmak” diye bir söz tartışılmıştı. Bunu çoğunluğa teşmil etmek mümkün değil. Şimdi hâkimin vicdanla sanık arasında sıkışması söz konusu. Oysa hâkim hiçbir baskı, hiçbir tesir altında kalmadan hür iradesiyle karar verebilmelidir. Eğer hâkim hür iradesine tesir edecek bir düşünce içerisinde karar verecek olursa bu durumda adaletten bahsedilebilir mi?
Her suç mağduru, sanığın ağır bir şekilde cezalandırılmasını bekler. Kendisine zarar vereni assınlar, kessinler ister. Böyle olmadığını görünce de âdeta sukutu hayale uğrar. Avukatını ve hâkimi suçlamaya kalkar. Alacaklıyı da, mağduru da tatmin etmek çok kere mümkün olmaz. Buna onlarca örnek gösterilebilir. Bu uygulama ile durum daha da karmaşık hale gelecektir.
Bazen tutuklamalar, başka suçların işlenmesine engel olur. Ülkemizde erken tahliyeler veya tutuklanmamalar yüzünden sanıkların öldürüldüğü çok görülmüştür. Hâkim bunları bile dikkate almak durumundadır. Hiçbir zaman hâkimler eli kolu bağlı hale getirilmemelidir.
İleride tutuklamalarda savcılar da hâkimlerle beraber sorumlu tutulmaya kalkışılırsa kimse şaşmasın. Bu sefer de “Eğer savcı tutuklama talebinde bulunmasa idi, hâkim tutuklamayacaktı” diyeceklerdir.
Nasreddin Hoca’nın dediği gibi bu uygulama, yol olursa o takdirde mahkemeler açılacak davaların altından nasıl kalkacaktır?
Mesele gerçekten ağır ve çetrefilli bir konu. Hassas dengeler zorlanmamalı, diye düşünürüz.
Sohbetimizi adlî bir fıkra ile yumuşatalım. Hatırlı birisi Nasreddin Hoca’ya bir tokat atar. Hoca da zamanın kadısına şikâyette bulunur. Kadı Efendi, adamı huzuruna getirtir. Fakat adamı hafif bir para cezasına çarptırır. Hoca bozulur, ama belli etmez. Suçlu üstelik “Kadı Efendi, üstümde bu kadar para yok. Müsaade edin de parayı alıp geleyim” der. Fakat gidiş o gidiş. Ne gelen var ne giden. Hoca yavaşça yerinden kalkar, kadı efendiye yaklaşıp, “Kadı efendi, bu adamın gelesi yok” derken, kadıya okkalı bir tokat patlatır ve ekler, “Madem tokatın cezası bu kadar, adam parayı getirirse, para sizin olsun” der.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.