Çanakkale Törenleri ve Geçirmeyenler
Geçtiğimiz haftalar içinde, Çanakkale savaşlarında ki şehitlerimizi andık...
Sizleri bilmem ama bizim kuşakların son yıllardaki anma törenleri yanında bilhassa yurdun dört bucağından törenlere katılan veya şehitlerimiz için ziyarete gelenlerin çoğunluğu göğsümüzü kabartmakta.
Neden mi? Biz bırakın çocukluğumuzu gençliğimizde bile bugün yapılanı ve ziyaretlerin %90’nı nı görmez göremez ve duyamazdık.
Bu düşüncelerle nostaljiye dalıverdim.
1944 yıllarında Üstat ve büyük mütefekkir Rahmetli Necip fazıl Kısakürek’in “Büyük Doğu” dergisinde okumuştum.
Çanakkale şehitlerini anmak için bin kadar üniversite öğrencilerine bir vapuru tahsis edilmiş devlet ricalsiz gidiyorlar dı ama…
Bakın ne yazılıyordu o zamanın dergisinde;
“Anma gemisinde içki içen gençler nereye gidiyor” başlığı ile devam edilerek gençlerin üç günlük seyahati içinde olmadık içki âlemi ve seks açıklamaları yapılıyor bu gençler irdeleniyordu.
Sözde tören yapmaya giden resmi heyetler ise lüks vapurlara doluşup karaya çıkma zahmetine dahi katlanmadan vapurun güvertesinden şehitlere selam göndermiş olurken, böylece millî görevlerini yerine getirdikleri sevincine kapılıp kaptana “Çek evladım İstanbul’a!’” komutunu vermiş olurlardı.
Devlet ilgilenmese de Milli duygularla yoğrulmuş Nihal Atsız, Fethi Tevetoğlu, Necdet Sancar, Tevfik ileri ve arkadaşları daha bir Türk şehitliği yok iken ilk adımı atarak çanakkalede bir anıt yapılması için dernek kurup halkın yardımını istemişlerdi.
1933 de atılan bu adım maalesef yıllarca bir önemli işlem başaramamıştı ama…
İlgisiz tek iktidar yerine demokrasi adımı atılıp iktidara gelen DP hükümetin başbakanı Rahmetli Adnan Menderes Anıt Kabir’e olduğu gibi bu işe de el atmış ve bu günkü anıtın yapılmasına vesile olmuştu.
O yıllarda başlanan işlemler 1960 ihtilalı ile kesiliverdi birden ama. ihtilalciler gençleri kendilerine çekmek için ola ki…
İstanbul’dan kalkacak Kadeş vapuruna binlerce öğrenciyi bindirip sözde anma töreni yaptıracaklardı.
Gençler bir anma törenine gidiş yerine eğlenceye gidiş havasına bürünüp üç gün süren yolculukta bolca içki âlemi yanında seks sahneleri kamaralarda yer almaktan geri kalmamış oldular. Böylece karaya çıkan ve anı yapacak kırk kadar genç ancak anıt yanına gidebilmişti.
Bu haber hayli tenkitlere vesile olmuştu.
***
Bendenizin ilk defa gittiği 1976 da bir manga onbaşısı olan Şehidimiz Yusuf Onbaşı’nın düşmanın gemilerini geçirmemek için kendi başlarına üstlerine yağmur gibi gelen bombalara karşı topa tutarken, yardım gelinceye kadar şehit olmuşlar ama Çanakkale Boğazı’na geçirtmemişlerdi
Bu kahramanın kendi ve mangası kabirlerine devlet bakmamış ora köyünde kurulan dernekçe mezarlar yapılmaya başlanmış olduğunu görmüş ve tabyayı da yerinde izlemiştim.
Rahmetli Özal el atmıştı Başbakan olduğu yıllarda bu gün gördüğünüz yer yer küçük anıtlar ve büyücek park onun eseri oldu ve törenlere de devlet ricali böyle başlamıştı.
***
Tarihler de, savaşın oluş şekli ve mücadeleler yer alır. Zafer ve mağlubiyetleri anlatır.
Ancak esas perde arkası ne gibi düşüncelerden meydana geldiğini doğru olarak anlatan yok denecek kadar azdır.
***
Çanakkale savaşı ne gibi düşüncelerden çıkmıştır gelin öğrendiklerimizi özetleyelim
Birinci Dünya savaşına Almanların oyunu ile Osmanlının nasıl ve mecburen girişini daha önceki yazılarımda konu etmiştim.
Osmanlı ile savaşa giren Rusya Boğazları elde etmek emelindedir ama başaramamaktadır.
İtilaf devletlerinden yardım ister. Çanakkale boğazından geçerek İstanbul’un halli ile orada buluşmalarını teklif eder.
Asırlardır Osmanlıyı bölüşmek isteriğinde olan yedi düvelin tam aradığı ortamdır.
Bugün Demokrasi bahanesiyle asıl emeli Petrol ve Orta doğuya hükmetmek için bütün savaş silah, füze uçak ve gemileri ile Askerini Afganistan, Irak etrafına yığan şimdide Libya ya ağzı sulanan Amerika ve yandaşı Avrupalılar gibi...
İtilaf devletleri olan yedi düvel de, Çanakkale’den geçmek için bütün harp gemilerini ve Avustralya’dan getirdiği on binden fazla Anzak’ları (asker) yığar.
Aynı zamanda İstanbul’u Rusya’ya bırakmayıp kendileri daha önce işgal eğilimindedirler.
Tarih nasıl tekerrür ediyor değil mi? Bugünkü olanlarla...
***
Çanakkale boğazı başlangıcına giren İngiliz, Fransız vb. gemileri iki, yakadaki tabyalarımızı bolca topa tutup yerle yeksan etmeye çalışırlar...Aynı Irak’a yaptıkları gibi!..
Bizim, topumuz, tüfeğimiz, harp gemilerimiz çok çok az idi ama...
“İmanımız... Vatan ve toprak aşkımız...”
Çok çok üstün bulunmaktaydı...
İlave ile Harp cesareti ve idaremiz de kuvvetli durumda...
Dahası; Maalesef Bu gün görülmekte olan, kimi bu yanda kimi o yanda olmadığı gibi, ben doğuluyum, kuzeyliyim, batılıyım, güneyliyim düşüncesinde bulunmuyordu...
Yani açıkçası, Kürdüm, vb. diye ayrım yapmıyor. Kendi ırkından olan çoluk çocuğu bile hunharca, caniyane öldürüp, Devlete baş kaldırmıyor. Askerini şehit etmiyor. Vatan toprağını satma çabasına girmiyordu...
Tek vücut kaynaşmış bir kitle olarak, vatanını toprağını...
Kan ve Canı’nı vererek...
Müdafaa için, koşuyordu yedi düvele karşı, savaşmaya...
***
Daha geniş anlatmaya gerek var mı?..
Bir avuç mangası ile Kilitbahir’deki küçücük Top yuvasında, asıl kuvvetlerimiz gelinceye kadar yedi düvel filosunu topa tutup, kalan tek kişiye kadar direnip, iki gün boyunca şehit oluncaya kadar geçit vermeyenler...
Boğazı, mayınlardan arındıran düşmana karşı, aynı gecenin karanlığında ölüme burun dibi yaklaşarak yeniden mayın döşeme cesaretine müdrik, gemilerin batmasını sağlayan bahriyelilerimiz...
***
Ve!..
Anasının söylediği;
Haydi yavrum! Ben seni bugün için doğurdum’
Hamurunu yiğitlik duygusuyla yoğurdum;
Türk evladı odur ki, yurdu olan toprağı,
Ana ırzı bilerek yâd ayağı bastırmaz
Bir yabancı bayrağı. (M. Emin Yurdakul)
Sözü tutup, gereğince gazi ve şehit olan Dedelerimiz, Babalarımız...
***
Çanakkale’den yedi düveli geçirmeyip yüz geri göndererek..
Üzerinde hür yaşadığımız vatanı bahşedenler....
“ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” yazısını tarih sayfalarına geçirdiler...
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle...
Sizleri bilmem ama bizim kuşakların son yıllardaki anma törenleri yanında bilhassa yurdun dört bucağından törenlere katılan veya şehitlerimiz için ziyarete gelenlerin çoğunluğu göğsümüzü kabartmakta.
Neden mi? Biz bırakın çocukluğumuzu gençliğimizde bile bugün yapılanı ve ziyaretlerin %90’nı nı görmez göremez ve duyamazdık.
Bu düşüncelerle nostaljiye dalıverdim.
1944 yıllarında Üstat ve büyük mütefekkir Rahmetli Necip fazıl Kısakürek’in “Büyük Doğu” dergisinde okumuştum.
Çanakkale şehitlerini anmak için bin kadar üniversite öğrencilerine bir vapuru tahsis edilmiş devlet ricalsiz gidiyorlar dı ama…
Bakın ne yazılıyordu o zamanın dergisinde;
“Anma gemisinde içki içen gençler nereye gidiyor” başlığı ile devam edilerek gençlerin üç günlük seyahati içinde olmadık içki âlemi ve seks açıklamaları yapılıyor bu gençler irdeleniyordu.
Sözde tören yapmaya giden resmi heyetler ise lüks vapurlara doluşup karaya çıkma zahmetine dahi katlanmadan vapurun güvertesinden şehitlere selam göndermiş olurken, böylece millî görevlerini yerine getirdikleri sevincine kapılıp kaptana “Çek evladım İstanbul’a!’” komutunu vermiş olurlardı.
Devlet ilgilenmese de Milli duygularla yoğrulmuş Nihal Atsız, Fethi Tevetoğlu, Necdet Sancar, Tevfik ileri ve arkadaşları daha bir Türk şehitliği yok iken ilk adımı atarak çanakkalede bir anıt yapılması için dernek kurup halkın yardımını istemişlerdi.
1933 de atılan bu adım maalesef yıllarca bir önemli işlem başaramamıştı ama…
İlgisiz tek iktidar yerine demokrasi adımı atılıp iktidara gelen DP hükümetin başbakanı Rahmetli Adnan Menderes Anıt Kabir’e olduğu gibi bu işe de el atmış ve bu günkü anıtın yapılmasına vesile olmuştu.
O yıllarda başlanan işlemler 1960 ihtilalı ile kesiliverdi birden ama. ihtilalciler gençleri kendilerine çekmek için ola ki…
İstanbul’dan kalkacak Kadeş vapuruna binlerce öğrenciyi bindirip sözde anma töreni yaptıracaklardı.
Gençler bir anma törenine gidiş yerine eğlenceye gidiş havasına bürünüp üç gün süren yolculukta bolca içki âlemi yanında seks sahneleri kamaralarda yer almaktan geri kalmamış oldular. Böylece karaya çıkan ve anı yapacak kırk kadar genç ancak anıt yanına gidebilmişti.
Bu haber hayli tenkitlere vesile olmuştu.
***
Bendenizin ilk defa gittiği 1976 da bir manga onbaşısı olan Şehidimiz Yusuf Onbaşı’nın düşmanın gemilerini geçirmemek için kendi başlarına üstlerine yağmur gibi gelen bombalara karşı topa tutarken, yardım gelinceye kadar şehit olmuşlar ama Çanakkale Boğazı’na geçirtmemişlerdi
Bu kahramanın kendi ve mangası kabirlerine devlet bakmamış ora köyünde kurulan dernekçe mezarlar yapılmaya başlanmış olduğunu görmüş ve tabyayı da yerinde izlemiştim.
Rahmetli Özal el atmıştı Başbakan olduğu yıllarda bu gün gördüğünüz yer yer küçük anıtlar ve büyücek park onun eseri oldu ve törenlere de devlet ricali böyle başlamıştı.
***
Tarihler de, savaşın oluş şekli ve mücadeleler yer alır. Zafer ve mağlubiyetleri anlatır.
Ancak esas perde arkası ne gibi düşüncelerden meydana geldiğini doğru olarak anlatan yok denecek kadar azdır.
***
Çanakkale savaşı ne gibi düşüncelerden çıkmıştır gelin öğrendiklerimizi özetleyelim
Birinci Dünya savaşına Almanların oyunu ile Osmanlının nasıl ve mecburen girişini daha önceki yazılarımda konu etmiştim.
Osmanlı ile savaşa giren Rusya Boğazları elde etmek emelindedir ama başaramamaktadır.
İtilaf devletlerinden yardım ister. Çanakkale boğazından geçerek İstanbul’un halli ile orada buluşmalarını teklif eder.
Asırlardır Osmanlıyı bölüşmek isteriğinde olan yedi düvelin tam aradığı ortamdır.
Bugün Demokrasi bahanesiyle asıl emeli Petrol ve Orta doğuya hükmetmek için bütün savaş silah, füze uçak ve gemileri ile Askerini Afganistan, Irak etrafına yığan şimdide Libya ya ağzı sulanan Amerika ve yandaşı Avrupalılar gibi...
İtilaf devletleri olan yedi düvel de, Çanakkale’den geçmek için bütün harp gemilerini ve Avustralya’dan getirdiği on binden fazla Anzak’ları (asker) yığar.
Aynı zamanda İstanbul’u Rusya’ya bırakmayıp kendileri daha önce işgal eğilimindedirler.
Tarih nasıl tekerrür ediyor değil mi? Bugünkü olanlarla...
***
Çanakkale boğazı başlangıcına giren İngiliz, Fransız vb. gemileri iki, yakadaki tabyalarımızı bolca topa tutup yerle yeksan etmeye çalışırlar...Aynı Irak’a yaptıkları gibi!..
Bizim, topumuz, tüfeğimiz, harp gemilerimiz çok çok az idi ama...
“İmanımız... Vatan ve toprak aşkımız...”
Çok çok üstün bulunmaktaydı...
İlave ile Harp cesareti ve idaremiz de kuvvetli durumda...
Dahası; Maalesef Bu gün görülmekte olan, kimi bu yanda kimi o yanda olmadığı gibi, ben doğuluyum, kuzeyliyim, batılıyım, güneyliyim düşüncesinde bulunmuyordu...
Yani açıkçası, Kürdüm, vb. diye ayrım yapmıyor. Kendi ırkından olan çoluk çocuğu bile hunharca, caniyane öldürüp, Devlete baş kaldırmıyor. Askerini şehit etmiyor. Vatan toprağını satma çabasına girmiyordu...
Tek vücut kaynaşmış bir kitle olarak, vatanını toprağını...
Kan ve Canı’nı vererek...
Müdafaa için, koşuyordu yedi düvele karşı, savaşmaya...
***
Daha geniş anlatmaya gerek var mı?..
Bir avuç mangası ile Kilitbahir’deki küçücük Top yuvasında, asıl kuvvetlerimiz gelinceye kadar yedi düvel filosunu topa tutup, kalan tek kişiye kadar direnip, iki gün boyunca şehit oluncaya kadar geçit vermeyenler...
Boğazı, mayınlardan arındıran düşmana karşı, aynı gecenin karanlığında ölüme burun dibi yaklaşarak yeniden mayın döşeme cesaretine müdrik, gemilerin batmasını sağlayan bahriyelilerimiz...
***
Ve!..
Anasının söylediği;
Haydi yavrum! Ben seni bugün için doğurdum’
Hamurunu yiğitlik duygusuyla yoğurdum;
Türk evladı odur ki, yurdu olan toprağı,
Ana ırzı bilerek yâd ayağı bastırmaz
Bir yabancı bayrağı. (M. Emin Yurdakul)
Sözü tutup, gereğince gazi ve şehit olan Dedelerimiz, Babalarımız...
***
Çanakkale’den yedi düveli geçirmeyip yüz geri göndererek..
Üzerinde hür yaşadığımız vatanı bahşedenler....
“ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” yazısını tarih sayfalarına geçirdiler...
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.