Bedelsiz bir şey yoktur
Efendim Müslüman başıboş yaşamaz. Müslümanlar; îmanları, akılları, vicdanları ile yaşarlar. Onlar için “îman”, üzerinde hassâsiyetle titrenen bir hazine mesâbesindedir. İnandığımız son din İslam bize, dünyâyı yaşarken vahiy yoluyla uyacağımız kural ve kâideleri bildirmiştir. Yazımızın en başında belirttiğimiz gibi Müslüman dünyâya başıboş yaşasın, kendisine sermâye olarak lütfedilen ömür günlerini keyfice, hoyratça kullansın diye gelmemiştir. İslam, Müslümanlara kontrollü yaşama disiplini getirir. Bu hususta azimli, kararlı bir yol tutanlar maksada -iki dünyâda da- erişirler. Tersi davrananlar yaptıklarının faturasını öderler. Bu dünyâda bedelsiz bir şey yok değil mi? İşte aynen onun gibi.
Peki, konuyu biraz açalım istiyoruz: Efendim îmânın muhtevâsını ne belirler? Elbette kutsal kitâbımızdaki vahiy hakikatleri belirler. Cenâb-ı Hak yarattığı insanlara; ‘şöyle şöyle yaşayacaksınız, size gönderdiklerime tâbî olacaksınız aksi takdirde herkes yaptıklarına katlanır’ diye ilâhi kelâmında kutsî hakikatlerini bildiriyor. Herhalde her şeyi yaratan kâinâtın tek sâhibinin hüküm ve kuralları, insanların koyduğu hüküm ve kurallardan daha üstündür, değil mi? Bunda asla tereddüdümüz yoktur, olamaz da. Allah Teâlâ’nın getirdiği hüküm ve kurallar, mevcut kuraların en üstünü en kabûle şâyânı, en fıtrata uygun olanıdır. Dolayısıyla iman edenlere, yüce Yaratıcının emirlerine uymak düşer.
Yanı sıra Kur’ân-ı tamamlayan sünnetlere ittiba da, Müslüman’ın uyması kendi yararına olan bir diğer unsurdur. Bu hususta Kur’an’da pek çok âyeti kerimeler vardır. Son Peygamber Hz. Muhammed aleyhisselâm’a uymayı bizzat Kur’ân’ın kendisi istemektedir.
“Kim Allâh'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar Allâh'ın nimetine eriştirdiği peygamberlerle, dosdoğru olanlar, şehidler ve iyilerle berâberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar!” (Nisa, 69)
“Allâh'a itaat edin, Peygambere itaat edin, karşı gelmekten çekinin; eğer yüz çevirirseniz bilin ki, peygamberimize düşen sâdece açıkça tebliğ etmektir.” (Mâide, 92)
İşte müminler, aklıyla, fikriyle, irâdesiyle dînin bu iki ana unsuruna uyarak, kurallarına riâyet etmelidir. Etmeyen kendi bilir ancak sonucuna katlanır. Dedik ya, bedelsiz bir şey yok diye. Dünyâda bile her iyiliğin karşılığı, her kötülüğün cezâsı vardır ki, ebedi âlemde olmasın. Akıl bize bunu söyler.
Akıl bize gönderilen vahiy kurallarını idrak etmede müthiş bir idrak gücü sağlar. İmâmı Gazâli Hazretleri -Allah ondan râzı olsun- aklı; ‘ilimleri –yâni hakikati- idrak eden cevher’ olarak nitelendiriyor. (İhya, III c, s.114) Vahyi anlayan ve ona teslim olan akıl cevherdir, nurdur. Yine hikmet ehli der ki; ‘akıl göz, vahiy ışıktır.’ Görmesini, düşünmesini, bakmasını gerçek anlamda bilene aklı göz olur gerçekleri gördürür. O zaman da vahiy hakikatleri ona cevher olur, ışık olur, nur olur. Fakat gözünü gerçeklere kapayan, gözü madden açık olsa da aydınlık dahi ona karanlık olur. ‘Köre ne? Görene’ demişler.
Ve ayni zamanda idrakli de olmalı Müslüman. Etraf imânımızı almak, amellerimizi çalmak için pusuda bekleyenlerle dolu. Senelerdir idrak yanılması yapılıyor. Bugüne kadar insanların imanlarını abuk-sabuk sorularla çaldılar. Müslümanlar üzerinde planlı-programlı kurulan tuzaklar tıkır tıkır işledi hâlâ da işliyor. Evlerimiz, ailelerimiz, değerlerimiz, gençlerimiz son senelerde nasıl bir ahlâkî çöküş yaşıyor. Bu konular her aklı çalışanın mâlumudur.
O zaman akıl gözümüzü, gönül gözümüzü, idrak gözümüzü dört açarak meselelerimizi değerlendirmemiz gerekiyor. İçeride ve dışarıda şeytanlaşmış düşmanlara karşı her dâim teyakkuzda olmalı ki, hedeflenen bozulmalar, çirkinlikler gerçekleşmesin. Bugünlerde bize vahyi sorgulatanlar-haşa-, sünnete ve sahabeye ittibâyı sorgulatanlara iyi dikkat etmeli. O halde kendi inandıklarımıza sağlam sağlam, anlayarak, idrak ederek inanmalı. Yoksa elin adamı işi kökünden halledici, imânı bitirici nokta atışlarına devam eder. Aman dikkat. Diğer yazıda konuya devam edelim efendim. Şimdilik hayırla kalınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.