Başkanlık ve Adaylık Demokrasisinde Tayinlik!
Geçen gün dostlarla oturmuş sohbet ediyorduk. Laf Başkanlık şekli üzerine geldi.
Şöyle olur böyle olur derken babacan tavırlı dostumuz yine babacanca sesini yükseltiverdi.
“Siz ne başkanlığı gelsin gelmesin diyorsunuz Allah aşkına. Zaten bambaşka bir başkanlık içindesiniz zaten yahu!” deyince…
Hepimiz bir tuhaf ve hayret içinde bakıştık dostumuza.
“Bakın” diye başladığı ve dikkatle dinlediğimiz sözler hiçte yabana atılır cinsten değildi.
Anlatımının sonunda da “Bak gazatacı bunları söyleyebilir ve yazabilir misiniz işte başkanlık var mı yok mu biliriz” deyince
“Neden yazamayayım ki? Bu bir görüş fikridir. Bendeniz yazarım ama okuyucu onaylar onaylamaz herkesin düşüncesine saygım var” dediğim için sizlere de sunmuş oluyorum.
***
Dost anlatımına şöyle başladı.
“Başkanlık oluşumunu Rahmetli Özal başlatmıştı. Münakaşası sürerken ömrü vefa etmedi ve yerine gelenlerde üstünde durmadı.
Dursalar ne olacaktı ki? Kendilerinin başkanlık sistemi daha iyi olmuyor mu idi onlar için?
Hem nasıl bir başkanlık kurmak istiyorlar ki
Elli yaş altındaki gençlerimiz bilmeyebildikleri için belki düşünebilirler “olsun” diye
Oysa Türkiye’nin Cumhuriyet şekli olsa da Başkanlık işlemi 1950 – 1960 arası hariç hiç kaybolmadı ki?
Şaşırdınız değimli? Şaşırmayın ve bu adam ne saçmalıyor diye söylenmeden evvel kulaklarınızı açın.
Evet, şekil de başkanlık açıkça değildi ama tatbikat başkanlıktan geri kalmadı ki padişahları bile geride bırakır hale geldi.
1944’lü yıllara kadarki idare şeklimizde “Değişmez Genel başkan ve Cumhurbaşkanı” kaydının varlığını biliyor musunuz? O devirde Halkın, idare erkânının isteği değil de. Cumhurbaşkanı ne derse o tatbik oluyordu açın tarihleri bakın…
Bu şekil hangi kategoriye girer.
Ve buna başkanlığın katmerlisi diyemez miyiz?
Durun hemen öyle şey mi olur? TBMM var, milletvekillerini seçiyoruz. Onların oyları ile işlem yapılıyor mu diyeceksiniz?
Acaba biliyor musunuz 1944 yılına kadar ki milletvekilleri nasıl tayin ediliyordu, pardon seçiliyordu?
Resmen partinin il başkanı olan Valilerin teklifi ve Ankara’nın onayı ile sözde köylerden seçiliyormuş gibi matbu iki delege ismi yazılı tek kâğıdı.
Okul olmayan köyler okul olan köye kadınlı erkekli iki Jandarma kontrolünde getirtilir. Onlarda bu kâğıdı sandığa atarlardı…” derken sözünü kesmiştim
Evet, bende bizzat görmüştüm dokuz yaşlarım da o seçim şeklini de sandık başkanı olan Rahmetli babama…
“Mademki bu kâğıdı atacaklar neye köylüleri kilometrelerce dağ, dere yürütüp getiriyorlar?
Onların adedi kadar kağıdı sandığa atsalar da eziyet olmasa” deyişime..
“Hükümetin işine aklın ermez” diye cevaplayıvermişti.
“Sözümü kesme de dinle gazatacı.” diyerek biraz sertçe sözümü kesen dost devam etti.
“O iki kişide yine yazılı iki kişiyi ilçede açıktan atarak oylarlar, Bunlar da İl delegelerini sözde seçmiş olurlardı
Ya onlar ne yapardı? Kendileri mi aday seçerdi?
Hadi canım sende. Hadlerine mi düşmüş o ilden olmayanların çoğunluğu aday isimler Ankara’dan gönderilmiş kağıtları doldururdu sandığa.
Bunun adı da iki dereceli seçim idi.
Eee. Başkanlıktan ötemi şimdi bu işlem?
Amerika’nın başkanlığından da daha keskin bir başkanlık diyemez miyiz?
***
Canım o günleri karıştırma şimdi demokrasi içinde yapılıyor mu diyeceksiniz?.
Evet, hakikaten 1950 - 1954 seçimleri % 90 demokrasiye dayanmıştı ve milletvekillerini her parti kendi üyelerince seçiyor o ildekilerden başkası aday olamıyor ve Ankara’da karışmadan listeyi olduğu gibi kabullenip onaylıyordu.
Bu araya bir diyeceğim yok amaaa…
1960 ihtilal sonu sözde delegeler seçmiş olsa da Ankara’dakiler çizip başkasını listeye alıyordu.
Nitekim Konya’da Rahmetli Erbakan Hoca için delegeler ilk sırayı vermişlerdi ama…
AP Genel Başkanı Demirel, ısrarlara kulak tıkayıp çizivermişti!
Yine, eee diyecem..
Bu başkanlık usulü değil de hangi demokrasi acaba?
Ya halen yaptıkları…
Sözde bazı illerde partililerin oyu ile liste başını alan aday adayları çıkarılıyor.
Hatırlar mısınız geçen seçimde bir partideki bu sıralamada partinin ileri gelenleri aşağıya düşünce…
Liste ters çevrilip az alan üste çıkıvermişti. Kimdi bunu yapan ve yaptığı başkanlık olmuyor mu idi?
Bu günlerde sözde uğraş içinde görünen genel başkanlar gelen sıralara önem verebilecek kafasındaki kişileri alt sıraya veya liste dışı yapabilecek mi?
Yakında görmüş olacağız hanyayı da Konya’yı da. Başkanlık sistemini de!” diyerek sözünü bitirmiş oldu
***
Dostun bu hatıralarını bizde biliyorduk bilmesine de. O günlerin gizli başkanlığına ne ad konulabileceğini bilemiyorduk…
1960 sonrası ise zaten ve halen devam edebilen bir başka çeşidi yerleşivermişti
Bu şekil, her halükarda bizde ve bizim gibi demokrasiyi tam yerleştirememiş devletlerde bulunabilmekte.
İstediği kadar Hükümetin başkanı bir başkanlık devrinde ki gibi “Dediğim dedük” diyerek tatbikata koydursun düşüncelerini.
Onun üstünde de karşı gelinemez başkanlar var. Siliverirler kararlarını
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…
Şöyle olur böyle olur derken babacan tavırlı dostumuz yine babacanca sesini yükseltiverdi.
“Siz ne başkanlığı gelsin gelmesin diyorsunuz Allah aşkına. Zaten bambaşka bir başkanlık içindesiniz zaten yahu!” deyince…
Hepimiz bir tuhaf ve hayret içinde bakıştık dostumuza.
“Bakın” diye başladığı ve dikkatle dinlediğimiz sözler hiçte yabana atılır cinsten değildi.
Anlatımının sonunda da “Bak gazatacı bunları söyleyebilir ve yazabilir misiniz işte başkanlık var mı yok mu biliriz” deyince
“Neden yazamayayım ki? Bu bir görüş fikridir. Bendeniz yazarım ama okuyucu onaylar onaylamaz herkesin düşüncesine saygım var” dediğim için sizlere de sunmuş oluyorum.
***
Dost anlatımına şöyle başladı.
“Başkanlık oluşumunu Rahmetli Özal başlatmıştı. Münakaşası sürerken ömrü vefa etmedi ve yerine gelenlerde üstünde durmadı.
Dursalar ne olacaktı ki? Kendilerinin başkanlık sistemi daha iyi olmuyor mu idi onlar için?
Hem nasıl bir başkanlık kurmak istiyorlar ki
Elli yaş altındaki gençlerimiz bilmeyebildikleri için belki düşünebilirler “olsun” diye
Oysa Türkiye’nin Cumhuriyet şekli olsa da Başkanlık işlemi 1950 – 1960 arası hariç hiç kaybolmadı ki?
Şaşırdınız değimli? Şaşırmayın ve bu adam ne saçmalıyor diye söylenmeden evvel kulaklarınızı açın.
Evet, şekil de başkanlık açıkça değildi ama tatbikat başkanlıktan geri kalmadı ki padişahları bile geride bırakır hale geldi.
1944’lü yıllara kadarki idare şeklimizde “Değişmez Genel başkan ve Cumhurbaşkanı” kaydının varlığını biliyor musunuz? O devirde Halkın, idare erkânının isteği değil de. Cumhurbaşkanı ne derse o tatbik oluyordu açın tarihleri bakın…
Bu şekil hangi kategoriye girer.
Ve buna başkanlığın katmerlisi diyemez miyiz?
Durun hemen öyle şey mi olur? TBMM var, milletvekillerini seçiyoruz. Onların oyları ile işlem yapılıyor mu diyeceksiniz?
Acaba biliyor musunuz 1944 yılına kadar ki milletvekilleri nasıl tayin ediliyordu, pardon seçiliyordu?
Resmen partinin il başkanı olan Valilerin teklifi ve Ankara’nın onayı ile sözde köylerden seçiliyormuş gibi matbu iki delege ismi yazılı tek kâğıdı.
Okul olmayan köyler okul olan köye kadınlı erkekli iki Jandarma kontrolünde getirtilir. Onlarda bu kâğıdı sandığa atarlardı…” derken sözünü kesmiştim
Evet, bende bizzat görmüştüm dokuz yaşlarım da o seçim şeklini de sandık başkanı olan Rahmetli babama…
“Mademki bu kâğıdı atacaklar neye köylüleri kilometrelerce dağ, dere yürütüp getiriyorlar?
Onların adedi kadar kağıdı sandığa atsalar da eziyet olmasa” deyişime..
“Hükümetin işine aklın ermez” diye cevaplayıvermişti.
“Sözümü kesme de dinle gazatacı.” diyerek biraz sertçe sözümü kesen dost devam etti.
“O iki kişide yine yazılı iki kişiyi ilçede açıktan atarak oylarlar, Bunlar da İl delegelerini sözde seçmiş olurlardı
Ya onlar ne yapardı? Kendileri mi aday seçerdi?
Hadi canım sende. Hadlerine mi düşmüş o ilden olmayanların çoğunluğu aday isimler Ankara’dan gönderilmiş kağıtları doldururdu sandığa.
Bunun adı da iki dereceli seçim idi.
Eee. Başkanlıktan ötemi şimdi bu işlem?
Amerika’nın başkanlığından da daha keskin bir başkanlık diyemez miyiz?
***
Canım o günleri karıştırma şimdi demokrasi içinde yapılıyor mu diyeceksiniz?.
Evet, hakikaten 1950 - 1954 seçimleri % 90 demokrasiye dayanmıştı ve milletvekillerini her parti kendi üyelerince seçiyor o ildekilerden başkası aday olamıyor ve Ankara’da karışmadan listeyi olduğu gibi kabullenip onaylıyordu.
Bu araya bir diyeceğim yok amaaa…
1960 ihtilal sonu sözde delegeler seçmiş olsa da Ankara’dakiler çizip başkasını listeye alıyordu.
Nitekim Konya’da Rahmetli Erbakan Hoca için delegeler ilk sırayı vermişlerdi ama…
AP Genel Başkanı Demirel, ısrarlara kulak tıkayıp çizivermişti!
Yine, eee diyecem..
Bu başkanlık usulü değil de hangi demokrasi acaba?
Ya halen yaptıkları…
Sözde bazı illerde partililerin oyu ile liste başını alan aday adayları çıkarılıyor.
Hatırlar mısınız geçen seçimde bir partideki bu sıralamada partinin ileri gelenleri aşağıya düşünce…
Liste ters çevrilip az alan üste çıkıvermişti. Kimdi bunu yapan ve yaptığı başkanlık olmuyor mu idi?
Bu günlerde sözde uğraş içinde görünen genel başkanlar gelen sıralara önem verebilecek kafasındaki kişileri alt sıraya veya liste dışı yapabilecek mi?
Yakında görmüş olacağız hanyayı da Konya’yı da. Başkanlık sistemini de!” diyerek sözünü bitirmiş oldu
***
Dostun bu hatıralarını bizde biliyorduk bilmesine de. O günlerin gizli başkanlığına ne ad konulabileceğini bilemiyorduk…
1960 sonrası ise zaten ve halen devam edebilen bir başka çeşidi yerleşivermişti
Bu şekil, her halükarda bizde ve bizim gibi demokrasiyi tam yerleştirememiş devletlerde bulunabilmekte.
İstediği kadar Hükümetin başkanı bir başkanlık devrinde ki gibi “Dediğim dedük” diyerek tatbikata koydursun düşüncelerini.
Onun üstünde de karşı gelinemez başkanlar var. Siliverirler kararlarını
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.