Babamın Veda Mektubu
“Sevgili karıcığım ve kıymetli yavrularım.
Bugün sıhhatlıyım fakat yarın hasta olacağım.
Şimdi çalışıyorum. Sizlerin nafakasını temin etmek için haftalarca yollarda kalıp haftada eve gelip siz yavrularımın istikbalini kurtarmak için canla başla didiniyorum. Şayet ben hasta olursam bana bakacağınızdan eminim. Çünkü ben sizlere helâl lokma yedirdim. Şayet ölecek olursam 4 kardeş olarak annenize iyi bakın. Benimde altımı üstümü günün rayicine göre yapın. Beni duadan yoksun etmeyin. Dört kardeş birbirinizle iyi geçinin. Şimdiye kadar bütün varımı yoğumu sizlere döktüm. İki adet ev bırakıyorum. Bu evleri yabancıların eline bırakmayın. Dört kardeşten ikiniz bu evlere sahip çıkın, birbirinizi kandırmaya çalışmayın, mutedil olun. Allah hepinizden razı olsun. Ben öbür dünyaya göç ettikten sonra belki bir emeklilik maaşı bağlarlar. Bu maaştan cüzi bir kısmını benim hayrıma verin.
Bu cansız resmime bakarak bu acizane yazmış olduğum yazıları okuyup beni….”
***
Daha yolun yarısında iken Foto Şen tarafından çekilmiş cam çerçeve içerisinde babamın fotoğrafına bakarken, eskiyen çerçevesini değiştirmek için elime aldığımda, babamın kendi el yazısıyla yazdığı veda mektubuyla yüz yüze geldim. Kıymetli babamın yarım kalan, imzası ve tarihi olmayan bu “Veda Mektubu” aynı zamanda vasiyet niteliği de taşıyor.
Mektubunda babam, dört yavrusunun “istikbalini kurtarmak için canla başla” didindiğini ifade ettikten sonra “Şayet ben hasta olursam bana bakacağınızdan eminim. Çünkü ben sizlere helâl lokma yedirdim” diyor. Rahmetli babam, mektubunda, iki ev bıraktığını, sahip çıkmamızı ve birbirimizi kandırmaya çalışmamamızı istiyor.
Kıymetli dostlar! Bu mektuptan çıkarılacak çok dersler var.
Günümüz gençliğine ve insanlarımıza nafaka, istikbâl, çalışmak, dua, iyi geçinmek, mutedil olmak ve helâl lokma ile kardeşlerin kendi aralarında nasıl anlaşması gerektiğine dair anlatılacak çok şeyler var.
Ben, babamın mektubunu sizlere tahlil etmeye çalışacağım.
***
Bu mektubu okuyunca babamı hayırla tekrar andım. Geçmişte yaşanan ve olan şeyler ile hafızamda kalan izler tekrar gözümün önünde bir film şeridi gibi canlanıverdi. Nâzım, “Ne güzel şey hatırlamak seni/ Yazmak sana dair” diyor ya.. Size biraz babamdan bahsetmek isterim. Gerçi yukardaki mektup, babamın nasıl bir karaktere ve şahsiyete sahip bir insan olduğunu sizlere hatırlatıyordur. Hatırda kalmak, hatıra gelmek, hatırlamak güzel şey.. Birden kalp uyanıyor, gönül diriliyor ve hisler ile duygular canlanıveriyor. Karacaoğlan, bize “Hatırdan gönülden geçici olma” demiyor mu?.. Kalbe gelen manevi hitaba uymak gerekir.
***
Babam Hüsnü Balkan, 25.6.1981 tarihinde kalp krizinden vefat ettikten on iki sene sonra annem Nadire Balkan, 21.9.1993’de öldü. Balkan ailesi olarak iki kız iki oğlan dört kardeşiz. En büyüğümüz olan ablam Hatice Kübra geçtiğimiz sene vefat etti. Şüphesiz her baba çocuklarının istikbâlini düşünür. Yani onların geleceğiyle ilgili çalışır ve didinir. Onların nafakasını (yiyecek, giyecek, mesken, para ve eşya) temin etmeye gayret eder. Babam karayollarında greyder operatörü idi. Yol yapımlarında, deprem ve sel gibi afetler olduğunda evinden ve yaşadığı şehirden ayrılır, haftalarca ve aylarca onun yüzüne hasret kalırdık. Ya haftada bir ya da ayda bir gelir, bizi görür ve hasret giderdikten sonra tekrar işine geri dönerdi. Bir işçi çocuğu olarak babamla her zaman iftihar etmişimdir. Ben hayat okulunu ve pazar alış verişini ondan öğrendim. Eve ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere yardımda kusur etmez, çarşı pazardan en iyisini, en kalitelisini alır getirirdi. Adı gibi iyi, doğru ve güzel geçinmesini bilirdi. Her gelişinde akrabalarını ziyaret eder, onlara evini açarak sofra kurar ve sevgi, saygıda kusur etmeyerek muhabbet ederdi. Bize hiç haram lokma yedirmedi. Alnının teriyle kazanır ve kazandığı helâl maaşını getirir ve olduğu gibi nur içinde yatsın rahmetli anneme teslim ederdi. Bana okul harçlığımı hep annem verirdi. Babam geldiği zaman da gider babamdan isterdim. Ortaokul son sınıftan sonra ben garson olarak çalışmaya başlayınca babamdan hiç harçlık almadım. Konya Endüstri Meslek Lisesi’nde gündüz çalıştım, akşam okudum. Kardeşlerimle ve akrabalarımla mutedil olmaya, onlarla hep iyi geçinmeye çalıştım. Sıla-i rahimi elden bırakmamaya gayret ettim. Babam bizleri İslâmî ölçüler içinde, namus ve ahlâk dairesinde kazanılmış temiz, yenilebilir, içilebilir, kullanılabilir meşru helâl lokmalarla besledi. Bir kere daha “helâl olsun sana baba!” diyorum. Her dinî bayramda, her hafta Cuma günleri babam ve annemin ruhuna Fatiha’yı eksik etmem! Allah (C.C.) onlara, bize, cem-i cümlemize rahmet etsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.