Azar Azar
Bir vakit önce Mısır’dan misafirlerim gelmişti.
Hoşbeş, sohbet muhabbet derken çok şaşırdığım bir analizini aktarmıştı bana:
“2000’li yılların başında Kahire’nin en büyük caddesinde kozmetik dükkanı sayısı bir elin parmağını geçmezdi.
Akabinde Ebu Hanife dizisi çekildi ve yayınlanmaya başlandı. İlk etapta bakılınca İslam'ın en büyük alimlerinden biri anlatılıyordu.
Onun hayatı, yaşayışı, mücadelesi.
Ama dizi içerisindeki karakterler öyle ince işlenmişti ki.
Özellikle kadın karakterler.
Saçlarının perçemlerini gösteriyorlar ve sürekli çok aşır makyajlı şekilde görünüyorlardı.
Birkaç yıl sonra Kahire merkezde yer alan kozmetik dükkanı sayısı 50’yi geçmişti.”
Hani diyor ya şair, “Bize ne olduysa azar azar oldu!” diye.
Dünya üzerinde bozulmamış ya da mevcut sisteme uyum sağlamamış (!) tüm milletlere bakın.
Her biri ile ilgili garanti bir dejenere metodu bulunmuş. Kimine para ile yaklaşılmış kimine cinsellik ile. Kimine makam mevki, kimine ise milliyetçilik duyguları ile. Bazılarına da birkaçı birlikte.
Hatırlayın bundan 10 yıl öncesini.
Bu kadar fazla agresiflik yoktu. Düşmanı için dahi insan yardıma koşardı. Seferber olurdu.
Hatta büyüklerimiz çok büyük felaketler olunca herhangi bir yerde “Allah düşmanımın başına vermesin!” diye dua ederdi.
Şimdi ise geldiğimiz duruma bakın.
Mecliste bir vekil kalp krizi geçiriyor, oradan seçilmiş (!) başka bir vekil “Allah gazabını verdi sana işte!” diyerekten bağırıyor.
Futbol maçında hakem dövüyor insanımız.
Otobüste yolcuya az sitemkâr ya da sinirli cevabından ötürü şöförü dövüyor diğer yolcular.
Yol verme kavgasından katil oluyor insanlar.
Bir döner parasına adam bıçaklanıyor bu ülkede.
Hakikaten, ne ara geldik bu hale?
Tanıyamıyorum artık kendi vatandaşlarımızı.
Bu kadar agresif olmaya ne gerek var?
İktidar partisinin grup sözcüsü kalp krizi geçiren vekilimiz ile ilgili söylenenlere çok fazla tepki gelince, cevaben dedi ki “Orası siyaset meydanı. Farklı siyasi görüşlerimiz olabilir. Ama hepimiz insanız, ailelerimiz var. Mecliste toplantıdan çıktıktan sonra hepimiz yine oturuyor, sohbet ediyor, yemek yiyoruz.”
Aslolan bu zaten. Olması gereken bu.
Ama bu ülkenin vatandaşları tarafından seçilen vekilleri şiddete meyilli olunca ve halka da bunu ibraz edince…
Dananın kuyruğu orada kopuyor işte.
Kaybediyoruz tüm değerlerimizi dostlar, dikkat edin.
Ve her şey azar azar oluyor. Yavaş yavaş oluyor.
Farkına dahi varamıyoruz.
3-5 yıl sonra görebiliyoruz. Ah vah edip diz dövüyoruz sonra. Ama çoğu zaman iş işten geçiyor.
Bu devletin yöneticileri, şehrimizin idarecileri.
Hep sizedir bu sözlerim, bu haykırışım.
Sosyologlar ile mi çalışıyorsunuz, çalıştay mı yapıyorsunuz.
Ne yapacaksanız, ne yapılması gerekiyorsa yapın Allah için.
Yapın ki ölüm kalım mücadelesi veren bir insana saldıran Siyonist hesaplarına benzemesin bizim insanımız. Onlarla aynı kefede olmasınlar. Beraber haşrolunmasınlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.