Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Anne tarafı

Anne tarafı

Uzunca bir şiiri okursunuz ama tek bir dizesi aklınızda kalır bazen. Hatta o vurucu ve çarpıcı dize, hayat boyu aklınızdan hiç çıkmaz. Öylece beyninizde yer edinip içinize işler. Ya da ne bileyim, sizi en sevdiğiniz filme bağlayan şey, oradaki tek bir sahnedir aslında. Diğer bütün sahneler, filmin koptuğu o tek bir sahne içindir ve sizi tüm bir filme bağlayan şey de o andır.

Peki bu detayları(?) zamanda ve uzamda kütlesel olarak kendilerine azıcık bir yer bulabildiler diye önemsiz mi sayacağız? Kıymet ya da önem, o şeyin miktarında değil de değer katsayısında değil midir asıl?

Öyledir. Tam da bu yüzden ‘o dize’ ya da ‘o sahne’dir işte zaten. Yükte hafif ama pahada ağır şeyler…

Şimdi tüm bunları ete kemiğe bürümek gerekirse, Hülya Abla’dan söz etmeliyim size. (Benden büyük yaştaki bir evlada sahip olsa da hiçbir zaman teyzeleşmeyecek, o enerjisi pek genç ve güzel olan kadınlardandır o.) Birlikte geçirdiğimiz zamanın yükte hafif olduğu, ‘paha’lı kişiden bahsetmeliyim. Hayranlığımı, tek bir tebessümünün içine alıp hapsedebilen insandan. Ama durun. Fiziksel özelliklerini ya da eylemlerini söylemeden önce onun kim olduğunu açıklamalıyım ilkin. Akrabalık bağlarımın ve dolayısıyla aidiyet duygumun tamamen koptuğu, kaybolduğu ve anlamını yitirdiği ‘anne tarafım’ isimli dehşet verici şiirin kalbimde hala yaşayan o tek güzel dizesidir o. Koca filmin koptuğu kısa ama esas sahne gibi.

İnsan, vücudunun içindeki genetik şifrenin, yeryüzündeki başka bedenlerin içinde de taşındığını bilmek istiyor bilinçsizce galiba. Ve genetik kodunuzu -bir kısmını- sizinle paylaşanların herhangi bir hainliği ya da düşmanlığı, hücresel düzeyde oldukça sarsıcı bir darbe oluşturuyor bu yüzden. Fakat o kızıl savaş meydanındaki parlak bir sabah güneşi, toprağın altında hala yeşerecek olan tohumların varlığını müjdeliyor. Bunu bilmek de insana yetiyor. Bilgisayar ya da kasa şifreleri hiç kimseyle paylaşılmasa da genetik şifremi onunla paylaşmaktan güven ve onur duyduğum bu kadın, o kalite bakımından değersiz sayılabilecek şiirin asalet kokan tek dizesidir diye boş yere söylemedim bu arada bakın, anlatayım.

İnsanların arkalarından saatlerce uzun uzadıya konuşulan malum ortamlarda, konuyu hiç hissettirmeden, ustaca ve naifçe değiştiren; tabağa koyduğu kekin yanına sırf görsel bir lezzet de ekleyebilmek için birkaç tane taze çileği işin içine katan; ana dili gibi Fransızca konuşan ve geleneklerine karşı da son derece saygılı olan bu kadın, belki de özlem duyduğum anneme kavuşma hissini bana yaşattığı için bu kadar yükselmiş ve büyümüştür gözümde. Belki de öyledir diyorum bazen ama yok. Öyle değil. Ona objektif olarak baktığım zaman da yine aynı yükseklikte görüyorum onu her defasında. Anne özlemi konusu doğrudur doğru olmasına ama burada pek de etkili değil yani. Zira Hülya Abla zaten bütün şiiri bağlayan ve filmi koparan o tek dize ve sahne.

Annemin geçmişinin çoğunda ve bugününün hiçbir yerinde ve zamanında olmadığım ve bulunmadığım için, en azından, onun sayesinde kanımın bağlandığı birisinin öyle asil, kaliteli, ince ve görgülü olması ne büyük devlet. Hatta belki de tek cumhuriyet. Çünkü bakınca, ilgili diğer yerlerde hep kirli bir monarşi var. Dişil olan her şeyin en güzelinin ve albenilisinin yalnızca kendinde olduğunu iddia eden kadınlar ve acayip üstün zekalı erkekler… Ha bir de herkes tarafından delice kıskanıldığından emin olanlar! Oysa biliyor musunuz, Hülya Abla aslında hem en güzeli hem de en zekisi. Ne var ki bunlarla övünecek kadar alçalmıyor hiç. Dedim ya, ‘yüksek’ kadındır o. Kötü niyetle baksanız bile bayağı, basit ya da ilkel olan hiçbir vasfı üzerinde bulamayacağınız birisidir.

Ve okuyup bitirdiğimde tüylerimi diken diken eden o özensiz ve anlamsız şiirin kalbimi gülümseten tek dizesi… Film de psikolojik gerilim türünde bu arada. Fakat hepsi için “oh be rüyaymış!” denilen anın içerisinde, hülyalı bir çift gözün bakışı beliriyor. İsmi, boş yere öyle olmasa gerek, değil mi ya? Hülya Abla… Kek koyduğun tabağın yanına eklediğin taze çileklerden tatlı bir ısırık al benim için.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi

Format

31 Ağustos 2024 Cumartesi 06:00
SON YAZILAR