Efendim bugün itibârıyla hem Hz. Allah Teâlâ’nın ayı olan Receb ayının son günündeyiz hem de Receb ayının son Cumâsındayız. İnşaALLAH bu güzel ayı Rabb’imizin hoşnutluğunu kazanacak şekilde değerlendirmişizdir. Bildiğiniz gibi ay boyu sizlere ‘Üç aylar geldi dostlar aman uyanık olalım, dünyâya dalmayalım, nefsimize kanmayalım, şeytana uymayalım’ diyerek içimizdeki yangını yazılarımızda bu konuları işleyerek sizlere duyurmaya çalıştık. Bu son yazımızda ayni minval üzere olacak.  

Allah Teâlâ Hazretleri Kutsal Kitâbında bizleri şöylece uyarıyor: “Bilin ki, dünya hayâtı bir oyundur, eğlencedir, bir süstür, aranızda bir öğünüştür.” (Hadid, 20) Ne kadar açık ve net değil mi? Dünya âdeta, ‘bir varmış bir yokmuş’ dünyâsı. Dünyâya konan ve göçenlerin sayısı belli değil. İnsan doğduğundan ölene kadar ki olan geçirdiği süre o kadar çabuk geçiyor ki hatırlayınız hep deriz ki; ‘Daha ben dün 18 yaşında idim ne vakit 60 yaşına geldim’ Seneler sanki göz açıp kapayana kadar çabucak geçiyor. O zaman bir hakikat önümüzde duruyor, dünya önüne katmış bizi bir meçhûle doğru götürürken biz onun ardı sıra beyhûdeler gibi değil vakarla, şuurla gitmeli kendimizi onun câzibesinden koruyucu düsturlara sarılmalı değil miyiz? Aksi emin olun pişmanlıktır, hüsrandır.  

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri bu hususta buyuruyorlar ki; “Ey dünyâya rağbet edenler! Onunla mağrur olanlar, Ey akıllı ve hesaplı kişiler olduklarını söyleyenler; ‘Dünya bir oyundur, eğlencedir’ âyetini işitmediniz mi? Oyun, eğlence ve süs ise aklı başındaki şahıslara değil, câhil çocuklara yaraşır. Ben, size bildiriyorum. Ben size Allah Teâlâ’nın sizi oyun için yaratmadığını söylüyorum. Allah Teâlâ’yı unutarak yalnız dünya ile meşgul olan, onunla oynuyor demektir. Yalnız dünya ile kanaat getirip ahreti ve Allah Teâlâ’yı unutanlar hiçbir şey olmayanla kanaat etmiş demektir. Çünkü yarın öleceksin ve elinde dünyâdan bir şey kalmayacaktır.

Âhiretle meşgul olunuz. Kalplerinizle Allah Teâlâ’ya yöneliniz. O’nunla meşgul olunuz. O’nun fazlından ve kerem elinden gelen rızıkları alınız. Bu dünya fânîdir geçicidir. Belâ ve musîbetler diyârıdır. Orada hayat hiç kimse için tam mânâsıyla hoş, tatlı ve dertsiz değildir.” Buyuruyorlar. Bu büyük Allah (c.c) dostunun her cümlesi ayrı bir gerçeği haykırıyor. Öyle değil mi? Şöyle kendimizi bir sığaya çekelim diğer günleri geçtik şu üç ayların mübârek ikliminde kendimizi delicesine akan dünya dağdağasından kurtarabildik mi? Ahret hayâtımızı kazanmak adına ne kadar yatırım yapabildik? Ama bilemedik en fazla yüz sene yaşayacağımız bir hayat için sanki içinden hiç çıkmayacak gibi hazırlıklar yapıyoruz ve sonra bakıyorsun ömrün sonuna gelmişiz. Bu âkibet bize göre korkunç bir sonuçtur. Dolayısıyla sevgili dostlar yol yakınken daha önümüzde imkanlar varken haydi şu hızla akan dünya çarkından kendimizi kurtaralım hem de hemen şimdi, şimdi başlayalım. İşte Hz. Allah Celle ve Âlâ’nın ayındayız ve bugün son günündeyiz ve ayrıca Cumâ gibi haftanın bayram günündeyiz silkinelim, doğrulalım, Hakk yola koyulalım. 

Sâdece geçici olarak ebedi bir hayâtı kazanmak için burada bulunduğumuz gerçeğini unutarak yaşantılarımızda, kendimiz için öylesi süslü-püslü, allı-pullu bir hayat oluşturuyoruz ki, sanki içinden hiç çıkmayacağız sanki burada ebediyen kalacağız. Hayatlarımız Müslüman hayâtına asla benzemiyor ama ne yazık ki, Batılı hayat tarzı bizim her yanımızı sarmış vaziyette. Bu konuda Yahya bin Muâz radiyallâhu anh buyuruyorlar ki; ‘Görüyorum ki, evleriniz Rum kayserlerine, lükse hayranlığınız İran Kisrâ’sına, servet peşinde koşmanız Kârun’a, Saltanatınız Fir’avun’un saltanatına, nefisleriniz Ebû Cehil’in nefsine, gururunuz Ebrehe’nin gururuna, yaşayışınız sefihlerin yaşayışına benziyor. Allah (c.c) için söyleyiniz; ‘Allah Râsûlu Muhammed Mustafa’ya benzeyenler nerede?’diyerek bitirelim bu Receb ayının son yazısını…

Cumânız mübârek olsun efendim.