Alışverişin dayanılmaz ateşi
“Komşusu açken tok yatanın gerçek bir mümin olamayacağı” nı öğrenen ve unutan ve yediğini içtiğini sosyal medyada sayıp döken bir toplum olduk çıktık son yıllarda.
Kimse kusura bakmasın ama Müslümanların menfaatperest ve münafık oluverdiği ve meşhur tabirle abdestli kapitalistler olduğu günleri yaşıyoruz
Kapitalizmin insanı nefsinin esiri haline getirerek modern köleler haline getirdiği gerçeğini unuttukça nefsinin kölesi olan, nefsinin kölesi olanın ise herkesin kölesi olduğu gerçeğini yaşıyoruz.
Psikoloji bilimine göre insan nefsinin esiri ve kölesi değilse bu insanı hiçbir şeyin etkilemesi mümkün değildir denilir.
Ancak kapitalist hayat tarzının psikolojisinden yani ihtiyacınız olsa da olmasa da veya birileri görsün diye alışveriş yapıyorsanız nefsinizin kölesi oldunuz ve başkaları ne der düşüncesiyle nefsinizin elinde bir oyuncak olmuşsunuz demektir.
Nefsiniz yuları ele almış ise o kör nefis dedikleri size her şeyi yaptırır yaptırırken de her türlü ayak oyunu ile seni istediği gibi kullanır.
Yani mesele sadece kapitalizmin meşhur mottosuyla arz talep meselesi değildir.
Kapitalizmde arz sadece üretimden kaynaklanmaz. Çünkü albenisi olmayan üretim arz değildir.
Bundan dolayı kapitalizmin tavsiye ettiği alışverişte önemli olan sadece insani arzular değildir.
Tam tersi insanın arzularını kamçılayan albenisi olan arzlar olmalıdır ki mesele talep boyutunu aşıp insanların iradelerini kıracak bir alışveriş çılgınlığı olmalıdır.
Bunun içindir ki en muhafazakâr insanların oluşturduğu holdinglerce bile oluşturulan AVM ler bir anda alışveriş cenneti olarak önünüze serili verir.
Aslında o alışveriş cennetlerini kuranlar da oradan alışveriş çılgınlığına katılanlar için de arz talep meselesini doğru kurabilseler yani toplum olarak iradelerini kullanıp ihtiyaç fazlasını almama ve kullanmama yolunu seçiverseler kapitalizmin gözüne nişan almış olurlar.
Çünkü alışveriş çılgınlığına kapılmadan ihtiyacı kadar alış veriş yapsa ve kapitalizmin istediği çılgınca talep oluşmasa bu günlerde yaşadığımız kadar savurganlık ve israf da yapılmamış olur.
Bakmayın öyle sadece zenginler ve okumuşlar bu alış veriş çılgınlığını yaşıyorlar falan dediklerine. Aslında fakir denilen insanlar daha fazla alış veriş çılgınlığı yaşamaktadır.
Bizim insanlarımız ister andan atadan zengin olsun, ister okumuş kişi olsun bu toplumun yüzde 50 sinden fazlası hala avam diye tabir edilen gruptandır ve alışverişe çıktığı an aklı cebinde ve evinde değil gözlerindedir.
Bunu tespit etmenin en kolay yolu son günlerde Ticaret bakanlığınca pahalılığın sebepleri olarak gösterilen zincir marketlerin promosyon günlerindeki izdihama bakıvermek yeterli olacaktır.
Orta ve alt gelir grubunun bu sırrını çözenler, yaklaşık 100 yıldır bu milletin ekonomik varlığını daha fazla kar edebilmek adına yurt dışına transfer ediyor.
Sanmayın ki bu alışveriş çılgınlığı sadece avm ve marketlerde yaşanmaktadır.
Özellikle son yıllarda insanların bilinçaltlarına yöneltilen saldırılar sonucunda alışveriş çılgınlığı sanal ortama taşınmış oldu.
Hazcılık denilen hedonist hayat tarzının kutsanması sonucunda anadan atadan öğrendiği israfın ve gösterişin yanlış olduğu düşüncesi başkaları ne der putunun yükselmesi sebebiyle kişinin aklı, vicdanı, benliği yani egosu inancına galip gelince alışveriş çılgınlığını tahrik eden gösteriş ve israfın yasaklanmadığını düşünerek nefsine yenik düşüveriyor.
Medya ve internet aracılığı ile tüketicinin bilinçaltının bombardıman edilmesi olarak tanımlanan reklamların albenisine kapılan kişiler yaptıklarının yanlış olduğunu bilerek ve isteyerek iradesini kullanmaktan vazgeçip sadece ürünü alan olarak kalmayıp aynı zamanda hem ürünün hem de ürünü satanın reklam elemanı oluveriyor.
Tüketim toplumunda reklamı çok yapılan nesnelere sahip olmayı insanlar tarafından saygı duyulan kişi olmakla özdeşleştiren kişi aksi durumun kendisini toplumda kabul edilmeyen bir birey olmakla eş tutmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında tüketici kapitalizm düzeninde en zayıf noktasından vuruluyor ve maalesef Pavlov'un deneyinde olduğuna benzer bir şekilde erkeklere yönelik ürüne katılan kadın bedenine, kadınlara yönelik her ürüne ise katılan romantizme tepki vermekte gecikmiyor.
Bir de buna mevsimlik veya dönemsellik kattıkları indirimleri ilave ederseniz iyi tasarlanmış bir sosyal mühendislik hamlesiyle "üç al bir öde" kampanyaları ile pahalı ürünleri ucuzmuş gibi pazarlamanın başarılı örneklerini sergiliyorlar.
BU ara korku pandemisi nedeniyle kutsal alışveriş cennetlerinin kutsal sanal mağazalara kaydığını falan düşünmeyin ve kısıtlamanın hafifletildiği gün nasıl bir alışveriş çılgınlığı yaşandığını aklınıza getiriverin.
Bugünkü hayatta maalesef ne kadar tüketiyorsan o kadar varsın hesabının bir değer olarak görüldüğü dönemdeyiz ve sevgimizin ölçüsü bile alış verişle ölçülüyor.
Sonuçta komşularımızı yani mahallelerimiz değiştirdiğimiz gün inancımızın psikolojik duvarını da değiştirdik ve kapitalizmin tüketim kültürünün sadık yurttaşları oluverdik.
Bu sebeple artık tasarruf eden değil haz için alış veriş yapan tüketici bireyleriz.
FARKINDA MISINIZ?
Düşünüyorum, öyleyse varım diyordu filozof Descartes.
Kapitalizm Müslümanlara yeni bir şey öğretti: "Satın alıyorum, öyleyse varım."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.