Ah felek, karlı felek…!
Lapa lapa yağardı kar… Aynı bugünkü gibi…
***
Büyük bir neşe ile yırtık çorapları eldiven yapar, bağ puştaları arasına koşardık… Kar topu savaşları bazen öyle genişlerdi ki, mahalleler arası savaşa dönüşürdü…
***
Çimenlik Mahallesi'ne kar yağınca, gündem bembeyaz olurdu…
***
Çocuk zihinlerdeki tüm fakirliği ve yokluğu bembeyaz değerli bir maden gibi kar kapatıverirdi…Sadece akşam karanlığına kadar…
***
Evlerde sobalar gürül gürül yanmaya başlayınca, kuzinelerin üstünde çorbalardan yükselen buhar, gönüllerle birlikte vücutları da birbirine yaklaştırırdı… Birbirimize sokularak her tarafından rüzgar gelen, yıpranmış tahta pervazlardaki kalın ucuz camlardan sokağı seyrederdik…
***
Ay ile buluşan kar, giden elektrikleri unutturarak, fakir çocukları gece yarılarına kadar avutur, tatlı hayallere salardı…
***
Zengin hayal gücünün kapılarından binlerce figür ve emel gece yarısı ay ışığı altında davetkarca parlayan kara hücum ederdi…
***
Talaş tozu dolu soba kovalarının gümbürtüsü yüreğinize kadar ısıtırdı…
***
Şanslıların evinde misafir olur, tatlı bir kış gecesi yarenliğinin gölgeleri, beyaz pencere perdelerinden sokağa nispet yapar gibi taşardı…
***
Gençler yağan kar yağışına dalarak, Nilüfer ile kalp yaralarına kar basarlardı… “Her yerde kar var, kalbim senin bu gece…”
***
Biz çocuklar, gündüzden sokak ortasına yaptığımız kardan adamımızı, gece yarısı pencereden gözler, sabahın ilk ışıklarında yanlarına koşacağımızı fısıldardık…
***
Karın yağması, güzden bankaların kasa odasını andırır “BASTIRIK” odalarının da resmi açılış günleriydi…
***
Aman Allah'ım neler yoktu ki içinde… Pastırmalar, kuru kayısı, elma kakları, irişki, (sucuklar), çinko helkelere basılmış kavurmalar, kışlık armutlar, hevenk hevenk üzümler, kış kavunları, pekmezler, tuluk peynirler, sade yağlar, köpük helvalar, tahinler…
***
Fakir evlerde ise, sobalar da kerme (tezek) yanar… Zenginin kestane patlattığı kuzinelerde, fakirler pelit patlatır, bulgur aşı ve patates ile kışını renklendirirdi…
***
Fukaralığın altında ezilen babalar, olanca ağırlıklarıyla yamalı minderlere çöker, isli pencere camlarından istikbalini seyreder gibi bir of çeker, cigara tabakasından sardığı tütünle; “İnce ince bir kar yağar fakirlerin üstüne, neden felek inanmıyor, fukaranın sözüne, öldük öldük biz açlıktan, etme ağam n’olur…”türküsünü mırıldanırlardı…
***
Şimdi nasıl durum?
***
Şöyle bir çıksan, şehrin varoşlarına doğru uzansan, isli pencerelerde çocukluğun ile göz göze gelebilirsin…
***
Ya da bir kulak versen viraneye dönmüş ama bacasından hala siyah duman çıkan evlere, o şarkının nağmeleri kulaklarına çalınıverir…
***
“Neden felek inanmıyor fukaranın sözüne”