Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

ACZ VE MAHRUMİYET

ACZ VE MAHRUMİYET

Acz kelimesi sözlüklerde genellikle, beceriksizlik, iktidarsızlık, kuvvetsizlik, güçsüzlük, yapamamak anlamları ile belli bir kuvvet karşısında güç ve melekeleri ile yetersiz kalmak anlamına gelir.

Aciz olma durumun ise insanın elinden bir şey gelmeyen durumları ifade ettiği söylenir.

Acz veya acziyet durumların genelde insanın kendi tercihleri, hataları veya haksız yere başkaları karşısında büyüklenmesi neticesinde oluşmuş olduğu görülür.

Bu asırda yaşayan insan neslinin en büyük felaketi, böbürlenen büyüklenen haksız yere mal ve mülk edinen yöneticiler ile onların haksız tasarrufları karşısında suskun kalan alt kademe yöneticileri ile sultan sofrasına oturmayı marifet zannederek ilmin vakarını ayaklar altına alan âlimlerdir.

Bu durum seçenler ve seçilenler açısından böyle olduğu gibi yönetenler ve yönetilenler ile eğitenler ve eğitilenler açısından da böyledir.

Bugün insanların gaflet ve küfür içerisinde yüzmesinin tek sebebi âlim kılığındaki kişilerin ruhbanlık yaparak zulme sessiz kalmasındadır.

Dini konulara geçmeden önce isterseniz dünyevi konulara şöyle bir bakalım.

Malum son 4 aydır yatıp kalktığımız virüs nedeniyle her akşam Sağlık Bakanı her akşam o güne ait virüs istatistiklerini yayınlıyor. Günlük vaka sayısının önemli bir kıstas olduğunu ve bunun her halükarda aşağı çekilmesi gerektiğini tüm Türkiye öğrendi.

İnsanlar kendi aralarında pozitif vaka sayısı ile toplam test sayısı arasındaki oranı hesaplamaktan aciz kaldılar.

Bakanlık ve bilim kurulunun televizyonlarda arzı endam eden üyeleri de bu oranı açıklamadıkları için virüs konusundaki ülke acziyetimiz de ortaya çıkmadı.

Korona virüs salgınıyla mücadele kapsamında bir başka acziyetimiz de maske konusunda ortaya çıktı.

Bakanlık ve bilim kurulu üyeleri maske zorunlu olsun derken yurt içinden ve dışından profesör unvanlı kişiler maskenin karbondioksit solumaya neden olduğu için zararlı olduğunu ve çevreye kontrolsüz bir şekilde atılan maske ve diğer korunma malzemeleri olan tıbbi atıkların büyük bir tehlike oluşturması nedeniyle başka bir acziyetimizin daha ortaya çıktığını açıkladılar.

Son yapılan açıklamalara baktığımızda ekonomi konusu ise kronik acziyetimiz oldu artık.

Yıllardır Türkiye dünyada gıda konusunda kendi kendine yeten nadir ülkelerden biridir mavalıyla uyutulan milletimiz Kanada’dan Brezilya’ya, Çin’den Mısır ve hatta Suriye’ye kadar ithalat yoluyla sofrasında gördüğü gıda maddelerini gördükçe tarım ve hayvancılık konusundaki acziyetimizi de görmüş oldu.

İthalat yaptığınızda elbette döviz giderleriniz artacaktır.

Merkez Bankasındaki döviz rezervleri 2013’ten beri 8 yıldır sürekli azalması sebebiyle bir acziyetimizin daha farkına varmak üzereyiz bu günlerde.

2013 yılında 110,4 milyar dolar olan rezervler 2018 yılından beridir artan cari açığın resmi rezervler kullanılarak kapatılmak istenmesi sonucunda yapılan açıklamalara inanacak olursanız son 7 yılda 130 milyar dolardan 93 milyar dolara yükselmiş.

Açıklama için Cumhurbaşkanlığı ve Merkez Bankası kaynaklarına müracaat ettiğiniz de ortaya çıkan sonucun acziyet mi mahrumiyet mi olduğu tam anlamı ile ortaya çıkacaktır.

Dünyevi acziyetimizin son örneği Dünya Bankası, IMF ve Dünya Ticaret Örgütü ile el ele veren siyasilerimizin Türk tarımının pancar ve şeker ile ilgili kısmıdır.

Özallı yılların tek parti hükümeti zamanında başlan ve bu günkü tek pati iktidarı ile zirve yapan bu durum neredeyse tüm dünyada lanetlenen lifi alınmış NİŞASTA - ŞEKER kimyasallarının oluşturduğu kanser, kısırlık şeker ve kolesterol yüksekliği gibi rahatsızlıkları önlemedeki acziyetimizdir.

Hükumetlerin sağlıklı gıda üretim yapan fabrikalar yerine hastane ve hapishane binalarına yatırım yapması sonucunda vitamin, mineral, protein ve sağlıklı karbonhidrat içeren gıdalar alamayan insanların bu rahatsızlıkların kalıcı hale geldiğini unutarak korona virüsünün kalıcı hale geleceğine üzülüyor olmaları acziyetten başka ne ile açıklanabilir.

Gıdalar ile hasta edilen bir toplum ölürken bile dünya müstekbirlerince uygulamaya konulan gıda ve sağlık sitemine para kazandırır hale gelmiştir.

Türkiye nasıl Türklere bırakılmayacak kadar kıymetli ise, Dinimiz İslam’ın da o derece Müslümanlara bırakılmayacak kadar kıymetli olduğunu ve bizi bizim dinimiz ile vurmaya çalıştıklarını bir türlü anlayamamış olmamızda belki en büyük acziyetimiz ve mahrumiyetimiz olmuştur.

Bizim dinimiz televizyonlarda arzı endam edip alakasız meseller konuşan adam kılıklılar değil, icraat yapan Müslümanlar istiyor olmasına rağmen bu günlerde din adına konuşan korkak ve aciz Müslümanlar maalesef çok defa kâfir ve münafıklardan daha fazla zarar veriyor İslam’a.

Diyanetin hac ve döner sermaye faaliyetleri, nedeniyle faiz geliri elde etmesinden tutun da virüs musibetinin vurduğu farklı piyasaları harekete geçirmek için düşürülen faiz oranlarını başörtülü milletvekillerinin neredeyse koro oluştururcasına hayırlı bir iş olarak topluma anlatmalarının oluşturduğu acziyeti daha önce gören var mıdır acaba?

Temmuz ayı başında Danıştay’ın vereceği bir kararla Ayasofya’nın açılmasını bekleyenlerin bir tarafta Fetih Suresi okumaları diğer tarafta adına yedi tepe konserleri denilen ucubelerin acziyetini ve mahrumiyetini ortadan kaldırabileceğine inananlardan mısınız yoksa?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Süleyman Küçük Arşivi