Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

13. Asr-ı Hicride İftar ve Sahur Yemeği

13. Asr-ı Hicride İftar ve Sahur Yemeği

Mübarek Ramazan’ın misafirlik sonları ve Kadir Gecesi mübarekliğini de sunarak Cumartesi akşamı ayrılmakta.
O’nun gidiş üzüntüsünü unutturabilmek için de sabahleyin Mübarek “Ramazan Bayramı” teşrif edecek
Bu vesile ile sizler ve tüm Dünya Müslümanlarının bu günlerde ki Mübarek Kadir Gecesi’ni tebrikle, hayırlara vesile olması ve duaların kabulünü niyaz ederim
Mübarek Ramazan ayı içinde sadece Ramazan konularına yer verdiğim için bu günde 13. “Balıkhane Nazırı Ali Bey”in 1922 yılında yayınladığı Asr-ı Hicrîde ki Ramazan İftar yemeği ile Mustafa Paşa’nın iftar ve sahur yemeklerine ait yazılımları sunmak isterim.
Nazır Ali Bey’in 13. Asr-ı Hicride ki “İftar Yemeği” anlatımını izleyelim.
***
“Top atılmasıyla beraber oruçlar açılır, o mükellef sofraya bir hücumdur başlar;
Çorbalar, Yumurtalar, Etler, Börek ve Tatlılar birbirini takip ederdi
Beldemiz âdeti gereğince, hele Ramazanlarda yemeklerin çokluğu, misafirlerin ağırlanmasına bir ölçü kabul edildiğinden, yemeklerin arkasının alınmasına kadar beklemek tiryakilerin işine gelmediğinden, çoğu özür dileyerek sofradan kalkardı.
Vekil, vezir ve büyüklerin konaklarının çoğunda yemeğe ara verilmek usulü kabul edilmiş bulunduğundan, iftar vaktine birkaç dakika kala, hazır bulunanların önüne, ufak tepsilerde reçel, peynir, zeytin gibi kahvaltı ve bir iki kâsede çorba konulurdu.
İftardan sonra nargile, çubuk, kahve, enfiye vb. gibi şeylerle keyifler yerine getirilirdi. Mükellef giyinip kuşanmış olan iç ağaları, hizmete hazır bir durumda beklerdi.
Gerçi yemekten önce ve sonra, leğen ve ibriklerle elleri yıkamak adet ise de, yemeklerin ellerle yenilmesi çirkin görüldüğünden, sonraları yavaş, yavaş çatal kaşık bulundurulması da yaygınlaştı.
Vaktiyle Öd ve Amber yakılarak, her tarafı kokulara boğmak adetti.
Büyük daireler de kahve, çubuk gelmesinde de bir çeşit teşrifat vardı. Evvela çubuklar uzun olmak ve kıymetli Kehribar ve süslü imamelerle bezenmiş bulunmak, mevcut misafirlere bir anda verilmek şart idi.
Hatta hariciye teşrifatçısı Kamil Bey, hizmetkârların çubuk getirmesinden kinaye “Bu Kargılı heriflerden ne zaman kurtulacağız?” derdi.
Kahve takımını dairenin kahvecibaşısı getirip, odanın uygun yerinde durur, kahve ibriği, soğumaması için “stil” denilen gümüş zincirli ateşliklere konurdu. bu stili taşıyan yamak da kahvecibaşının yanında bulunurdu.
Ne kadar misafir varsa o kadar ağa(!) kahvecibaşının çevresine dizilirdi. Tepsinin üzerinde bulunan sırmalı örtüyü kıdemli iç ağası kaldırıp kahvecibaşının omuzuna kor, sonra ağalar kafesli gümüş zarflarla fincanları alıp, ateşlik üzerinde bulunan ibrikten kahveyi koydurup, zarfın altından tutmak şartıyla yine bir anda misafirlere verirlerdi.”
Nazır Ali Bey sofrada ki olanları böyle geçtikten sonra, bir diğer sofra anlatımına geçiyor..
Mustafa Paşa’nın Sofra ve Sahur Yemeği
“Mısırlı Fazıl Mustafa Paşa dairesinin iftar ve sahur ziyafetleri, gerek Ramazanlar da, gerek diğer günlerdeki yemekleri, diğer vekillerin dairelerin de çıkan yemeklerin hiç birisine benzemez. Çünkü, Türk aşçısı, Frenk aşçısı, yemeklerinden başka, diğer deniz mahsullerinden. Kilerci başı birtakım yemekler daha hazırlardı.
Yemekler gayet lezzetli, kaplar büyük ve porsiyonlar çoktu.
İftardan başka, sahur yemekleri de, konuşulmaya değer. Dana, hindi ve av etlerinden yapılmış soğuk yemekler verildiğinden, birçok kişi sahur yemeğine de giderdi.
Mustafa Paşa dairesinde, usta, kalfa ve çırak olarak kırk beş Türk aşçısı olduğu ve o nispette alafranga ve kadın aşçıları bulunduğu ve hele Karanfil Kalfanın harem de pişirdiği yemeklerin lezzeti, o zamanları bilenlerin malumudur.”
***
O zamanlar, demek ki bu günlerin devlet veya sivil kurum idareciler gibi elleri altında bulunan Hazine-î Hümayundan değil de.
Kendi keselerinden yaptıkları anlaşılan bir diğer iftar sahipleri paşalarının bizzat kendi keselerinden yapmasıyla manevi durumunu da(!) düşünürsek!..
O iftar ve yemeklerini görebilmek yerine. Sadece hatıralarını okuyup yazmakla kalmaktayız!
Âmâ müzisyen Konya’nın namı değer Kör Ahmet bile “Nerede kaldı o ramazanlar? dediğine göre
Evet, nerede o ramazanlar?
***
Sağlık ve esenlik içinde, sevdiklerinizle yaşam dileğimle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Güldağ Arşivi