Yargı Vesayeti
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla 17 Aralık 2013’de İstanbul’da yolsuzluk ve rüşvet operasyonu düzenlendi. Bu operasyonda Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Arslan, üç Bakan’ın çocukları ve ünlü iş adamı Reza Zerrab içeri alındı ve bir hafta sonra söz konusu Bakanlar Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, İçişleri Bakanı Muammer Güler ve Çevre Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar görevlerinden alındı.
Hükümet, bu operasyonun dış merkezli olup yolsuzluk ve rüşvet adı altında hükümeti yıkmak için yapılmış bir operasyondur, demiştir. Bu operasyonun yankıları devam etmektedir. Bunun böyle olduğunu teyit etmek için Başbakan Sayın Erdoğan’ın Siyasi Başdanışmanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, Star Gazetesi’ndeki köşesinde isim vermeden Gülen cemaatini hedef alan 24 Aralık 2013 tarihli “Ellerinde nur mu var, topuz mu” başlıklı bir yazı yazdı. Bu yazısında TSK’ ya kumpas kurulduğunu iddia etmiştir.
Bunun üzerine TSK yargıya başvurdu, Türkiye Barolar Birliği harekete geçti, adil yargılanmanın gerçekleşmesi için. Söz konusu Barolar Birliği, Cumhur Başkanı ile sonra Başbakan ile görüştü. Biz bu görüşmeleri olumlu bulmakla beraber yargıdan adalet beklemek anlamsızdır, diyoruz. Çünkü bu yargının temelinde adaletsizlik vardır. Onun için kumpas yalnız TCK’ ya yapılmaz, kendinden olmayan herkese ve her kuruma yapılır. Bu kumpas resmi ideolojinin ilk gününden beri vardır ve var olmaya devam edecektir
Birkaç misal verirsek meselenin anlaşılacağına inanmaktayım. İstiklal mahkemeleri, adalet mi dağıttı yoksa kasaplık mı yaptı? Soruyorum sizlere. İstiklal Mahkemeleri’nde söz sahibi olan üçlü Aliler Kel Ali, Kılıç Ali ve diğer Ali, adalet dağıtma yerine kasaplık yapmadı mı? Birçok masum insanı hapse atıp bit kısmını idam etmedi mi? Mesela İskilipli Âtıf Hoca, “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adında bir risale yazmıştır; o günün maarifi söz konusu hocayı ödüllendirdiği halde İstiklal Mahkemeleri idam etmiştir. Resmi ideoloji ile ters düşen birçok gazeteci ve iş adamı da bu mahkemeler tarafından idam edilmiştir. Resmi ideoloji, bununla da yetinmemiştir; halk tarafından sevilen sayılan hocaların ortadan kaldırılabilmesi için onların yaşadıkları beldelerde olaylar çıkartmış sonra o beldelerde yaşayan hocalar tutuklanarak idam edilmiştir. Adnan Menderes ve arkadaşları da ezan-ı Muhammedi’yi aslına çevirdikleri için idam edilmiştir. Ben bizzat bir televizyon kanalının birinde diledim. Adnan Menderesi idam eden zihniyetten biri çıktı dedi ki: “Biz ezanın aslına çevrildiği gün ihtilal yapmayı kararlaştırdık,” demiştir.
Resmi ideoloji, kendinden olmayan kimseleri kurum ve kuruluşları çeşitli hile ve desiselerle sırtından atar; yaşatmaz. Mesela Rahmetli Muhterem Necmettin Erbakan Hoca’nın kurduğu partilerin tamamı irtica yaftası adı altında kapatılmıştır. Resmi ideoloji, AKParti’yi de kapatmaya kalkışmıştır, o günün dünya konjonktürü buna müsaade etmediği için kapatamamıştır. Resmi ideoloji, ayakta durabilmek için TCK’ ya da kumpas kurar, seçimle işbaşına gelmiş hükümete de kurar. Çünkü Resmi ideoloji düşmanlıklar üzerine bina edildiği için düşman oluşturmadan yaşayamaz. Onun için resmi ideoloji yaşadığı müddetçe kumpas kurmalar devam edecektir.
Resmi ideolojiden maksat, İttihat ve Terakki zihniyetidir. Bu zihniyet halen ayaktadır. Bu zihniyeti hangi zihniyetler oluşturur, kolları nedir, araştırın. Yeni Osmanlıların zihniyeti ne ise İttihat ve Terakki zihniyeti odur, yine de siz araştırın.
Bu sebeple anayasa tamamen değiştirilmeli ve laiklik maddesi çıkartılmalı aksi halde kumpaslardan kendimizi kurtaramayız. Türkiye Barolar birliği adil yargılanmanın sağlanması için çalışmasına devam etmeli ve bu arada bu gerçeği göz ardı etmemeli. Aksi halde sadece günü kurtarmış ve kendini reklam etmiş olur, yargı vesayeti de devam eder o kadar. Hoşça kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.