Yalnızlık ve biz
Eskiden aile içinde küçükler, büyükler, gençler, yaşlılar birlikte yaşar, bu birliktelikte çok bir problem yaşanmazdı. Zira o zamanlar insanlar engin bir hoşgörüyle birbirlerine tahammül ederek, sabırla davranırlardı. Şimdiki nesil de ne sabır, ne hoşgörü hasletleri mevcut. Büyük âileden çekirdek âileye indirgenen yeni tip âile anlayışında bırakın dede ve nineye evin çocukları kendi anne babalarına dahi tahammül edemiyorlar. Kardeşler arasında ise güzel geçim yerine sürekli didişme, kıskançlık ve kavga hâkim. Bu gidiş hakikaten iyi bir gidiş değil!!!
Önceden âileden ötelenmeyen, itelenmeyen yaşlı büyükler evin içinde saygın, sözüne güvenilir, davranışlarına itimat edilen bir hakem konumunda idi. Küçükler âilenin yaşlı büyüklerine hürmet eder, onların tatlı, mâneviyat kokan nasihatleriyle gönülleri ihya olurdu. Fakat bugün mâlesef âile büyükleri, dede ve nineler, âileye yük olan, çocukları tarafından istenmeyen bir konumdalar. Torunlar ise dede ve ninelerin uyarılana kulak asmadıkları gibi anne ve babalarının kendilerine karışmasına bile tahammül edemiyor, alabildiğine özgür takılmak istiyorlar. İyi de bunun onaylanır bir tarafı yok ki! Aşırı serbestlik zaman içinde kişinin kendisine olan saygınlığını dahi sıfırlayabiliyor.
Geçmişimizde geleneksel âilelerde yaşlılar torun sevgisiyle mutlu ve hoşnut yaşarlardı. Günümüzde huzur evlerine mahkum edilmiş yaşlıların pek tabî ki yüzleri gülmüyor. Onların sevgi, muhabbet, ilgi ve alâkalarından mahrum torunlar ise sevgi ve duygu, his, anlayış ve alâka nedir tanımıyorlar. Bunlar kabul edilir şeyler değil. Zira tek başına insan yanılabilir, yenilebilir. Hayat zorluklarla dolu, büyükler küçüklere yol gösterme noktasında güzel rehberlikler edebiliyorlar. Büyüklerle yapılan istişâre ve faydalı sohbetler sonucunda küçükler hayatta karşılaşabilecekleri problemleri daha kolay çözebilme becerisi kazanıyorlar. Bilinsin ki, kişiler yalnız başlarına kaldıklarında nefislerine uyar, arzularına teslim olur dolayısıyla da kaybederler.
Üzücüdür ki, günümüzde yaşanan şartların gereği büyüklerden arındırılmış yalnızlaşan çekirdek ailelerde, farklılaşan değerler sistemine teslim olan yeni nesilde pek çok davranış bozukluğu ortalıkta gezinmektedir. Bu sıkıntılı durum gençleri âile sorumluluğundan uzaklaştırdığı gibi nesiller arası çatışmaya da yol açıyor. Çağdaş yaşam, lüks hayat şehirleşmenin getirdiği problemler bu çatışmayı derinleştiriyor. Âile içi iletişiminden yoksun yetişen genç kuşak ilerde kendi yuvasını kurduğunda pek çok sosyal sıkıntının üstesinden gelemiyor sonra da ufacık problemlerden dolayı soluğu mahkeme koridorlarında alıyor bir hiç yüzünden yuvalar yıkılıyor.
Bahsettiğimiz bu ehemmiyetli konu uzun süredir toplumumuzu tedirgin etmektedir. Bize göre her sıkıntılı problemin temelinde insanın kulluk bilincine erişememesi gerçeği yatıyor. Çünkü insan kendisini yoktan vâr eden yüce yaratıcıya karşı bir hesap verme idrâkinde yaşamayınca keyfiliği tercih ediyor. Bugünkü keyfilik yaşanan hayâtı nefsine, arzu ve isteklerine göre yaşamayı tercih ettiriyor. Dolayısıyla nihâyetinde âciz bir kul olan insan hislerinin kölesi hâline geliyor, kendisini özenle yaratan Rabb’ini unutuyor. Arzuları kişiyi Hakk’tan uzaklaştırıyor. Böyle bir insan velinimeti olan anne ve babasını hiçe sayıyor, toplum kurallarına aldırış etmiyor, insan iletişimini takmıyor. Varsa yoksa sadâkatle sâdece kendisine bağlanıyor.
Halbuki kişiler birey olarak yalnızca kendilerini en kâmil biçimde yaratan yüce Rabb’e kul olarak sadâkatle bağlansalar O’na tâbi olsalar bugün içinden çıkılamayan pek çok problem çözülmüş olacaktır. O zaman kişi ne anne ve babasını ne de kendisini yalnızlaştırmayacaktır. Yalnızlık ancak Cenâb-ı Hakk’a âit bir keyfiyettir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.