Yalnızlık Duygusu
Günümüzde yaygınlaşan yanlışlardan birisi de bireylerin yalnız kalma istekleridir. Aile içi en yakın olan fertlerin dahi birbirlerine tahammül edemedikleri bugün yaşanan bir vakıadır. Eşlerin geçinmek için asgari müştereklerde bile ortak payda sağlayamadıklarından, evdeki çocukların birbirleriyle yeterli düzeyde sevgi ve muhabbeti kuramadıklarından hep yakınılır ve şikâyet edilir. Bunun sebebi insanların birbirlerine sabır ve tahammül gösteremedikleri gerçeğidir.
Aynı aile içerisinde yaşayan fertler; büyüğünden küçüğüne, küçüğünden büyüğüne hep sabır, hoşgörü, anlayış, dayanışma ve fedâkarlık ile iletişimlerini devam ettirerek mutlu birliktelikler sağlayabilirler. Ufacık bir anlaşmazlıkta hemen küsmeye, huzursuzluğa ya da daha ötesi ayrılmaya kalkışılması hiç tasvip edilmeyen bir davranış biçimidir. Özellikle ergenlik yaşı ve daha sonraki erişkinlik yaşlarında ebeveynlerine tahammül edemeyen genç bireyler ayrı yaşamayı tercih etmeleri bencillik ve rahat etme anlayışının yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. Kişiler bireysel hayatlarına kimsenin karışmasını, müdâhil olmasını kabullenemiyorlar. Halbuki hep birlikte hayat daha güzel daha neşeli ve daha kolaydır. Birlikten kuvvet doğar. Tek başına hayat bir yere kadardır. Yalnızlık hayâtı çekilmez kılar. Ve maalesef günümüz insanları gitgide yalnızlık girdabına doğru yuvarlanmaktadır. Bu konuda sahasında uzman ağızlar bakın neler söylüyorlar:
Her sebeple olursa olsun yalnızlığın dolaylı olarak bağışıklık sistemine etki ettiği ve insanın fiziksel rahatsızlıklar yaşamasına neden olduğu yadsınamaz bir gerçek. Yalnızlığın ruhsal olarak insan vücuduna verdiği zarar biliniyor ancak sebep olduğu fiziksel rahatsızlıklar çok fazla dillendirilmiyor.
Psikiyatristler, yalnızlığın uzun süreli ve kronik hale gelmesi Alzheimer hastalığına zemin hazırlıyor, diyorlar. ‘Uzun süreli yalnızlık, kişinin düşünme, analiz etme, dikkat, hafıza ve bellek gibi yetilerinin gerilemesine sebep olur. Bunun sonucunda diğer genetik ve biyolojik etkenler de varsa Alzheimer hastalığı oluşabilir. Aynı zamanda unutkanlık problemi yaşayan bu hastalar ilaçlarını kullanma, doktora gitme gibi hastalığın seyriyle ilgili önemli unsurları bile yalnızlık nedeniyle yerine getiremeyebilir. Bunun sonucunda oluşan rahatsızlık daha da kötü hale gelebilir.’açıklamasını getiriyorlar.
Yalnız insanların daha fazla hastalandığını söyleyen bir başka araştırmacı doktor da, bunun artık bilimsel bir bulgu olduğunun altını çiziyor. Ona göre kalabalık yaşamak, insanı kendi dertlerinden uzaklaştırıyor, bu da strese bağlı olarak bağışıklık sisteminin zayıflamasını engelliyor. İnsanların daha sağlıklı olmaları için kalabalık sofralara oturmalarını, çocukların da geniş ailelerin yaşadığı evlerde büyümeleri gerektiğini ifade ediyor.
Şurası bilinmeli ki, ‘ruh çökerse beden de çöker.'
Sahasında bir diğer uzman Prof.’de; ruh çökerse beden ve beyin de buna bağlı olarak çöker, diyerek devam ediyor; ‘ Beden ve ruh halinin arasında karşılıklı bir etkileşim vardır. Beden zâfiyete uğrarsa ruh da uğrar, aynı şekilde ruh çökerse beden ve beyin de buna bağlı olarak çöker. Kaygılar, ruhsal çöküntüler, yalnızlık bütün olarak bağışıklık sistemini zâfiyete uğratır. Terk edilmişlik, yalnızlık, yoğun stres gibi şeyler yaşayan insanların kalp krizi yaşama riskini artırır. Kişinin ruhu, bedensel hastalıkların gelişiminde rol oynar. Kalp hastalıklarında, kanserde ve ameliyat sonrası dönemde de bu durum böyledir. Kişinin yalnız kalması, kendisini terk edilmiş hissetmesi ve sevgi bağlantılarının kesildiğini düşünmesi özellikle yaşlılar için tehlikelidir. Mesela kuzey ülkelerinde yaşlılara çok konforlu yaşam tarzı sunuluyor ama onlar mutlu değiller. Neden? Çünkü terk edilmiş ve yalnızlar. Bundan dolayı o ülkelerde depresyon daha fazla. Buna bağlı olarak kişi bedensel ve beyinsel hastalıklara yatkın hâle geliyor.’
Uzmanlara göre, Alzheimer hastalığının da dolaylı olarak yalnızlıkla ilgisi var. Alzhemier'ı tek başına yalnızlıkla ilişkilendirilmiyor ama yalnız kalmanın unutkanlığı artırdığı söyleniyor. Kişinin duyguları, düşünceleri ve bunları yapan bir beyni var. İnsan beyinsel olarak dünyadan ne kadar uzaklaşırsa beyin hücreleri o kadar tembelleşir ve unutkanlık artar. Kişi ne kadar zihinsel ve duygusal olarak aktifse, dünyayla bağlantısı varsa beyni bir o kadar da beslenir. Bu bağlamın uzmanlarda Alzheimer hastalığının seyrinde etkili olduğu kanaati hâkim.
Yine uzmanların ortaya koydukları şu gerçekler de bugün vâr olan problemleri yansıtıyor: ‘İnsanlar sosyal varlıklardır, yalnız yaşayamazlar. Ötekine ihtiyaç daha bebekken başlar. Bebek anneye muhtaç olur. Anne onu yedirir, ona dokunur, onu öper. Bu etkileşim içinde bebeğin sinir sistemi ve bağışıklık sistemi gelişir. Bu tarz etkileşimler vücutta bazı kimyasalların üretilmesini sağlar. Mesela huzursuzken anne onu yatıştırırsa stres hormonları düşer. Kortizol gibi hormonların düşmesi de gelişimi teşvik eder. Eğer kortizol miktarı yüksek olursa bağışıklık sisteminde bir yetersizlik olur ve kişi enfeksiyon hastalıklarına açık hale gelir. Bu da demek oluyor ki, insan doğumundan itibaren ötekinin varlığıyla sinir sistemini, bağışıklık sistemini ve tüm beden sistemini geliştirmiş olur. Hayat boyu etrafımızdaki insanların bizimle ilgili verdiği tepkiler, yaptığı eleştiriler ve bizi neşelendirmeleri anlık duyguları ortaya çıkarır. Mutlu veya mutsuz oluruz. Bu tarz duygu halleri de kortizol ve adrenalin gibi hormonları azaltır ya da artırır. Kronik stres altındaki kişilerde kortizol çok yüksek düzeydedir. Zaman içinde kişinin etrafında bu stresle baş edebilmesi için bir yardımcı yoksa yalnızsa o zaman kişide birtakım bedensel rahatsızlıklar ortaya çıkar. Çünkü beden, düşmanla karşı karşıyaymış gibi çalışmaya başlar. Bu da kan dolaşımının hızlanmasına, kan basıncının yükselmesine ve buna bağlı olarak damar sertliğine ve kalp hastalıklarına sebep olur. Hayat böyle ötekilerle etkileşimle devam ederken sinir hücrelerimiz şekillenir. Bir kişi ne kadar çok insanlarla temas halinde olur, sohbet ederse beyni o kadar uyarılmış olur. İleri yaşlarda yalnız kalan insanlarda beyin biraz daha esnekliğini kaybeder. Bir de kişiyi uyaracak yeterli bir muhabbet ve sokağa çıkış yoksa birileri bu kişiyle temasta bulunmuyorsa o zaman sinir sistemi uyaranların azalmasına bağlı olarak bir bakıma beyin paslanmış olur. Bu da Alzheimer hastalığına zemin hazırlar. Yalnız kalan kişide uyarılma azaldığı için stresin artmasına ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına sebep olur. Bütün bunlar zincir gibi birbiriyle bağlantılıdır. Yalnızlık, stresle başa çıkmayı engellediğinden salgılanan kortizol ve adrenalin hormonunun yüksek olmasını ve tansiyonun düzenlenmesini engeller. Bu da sürekli devam ederse yüksek tansiyona sebep olur.’ Deniyor.
Demek ki sağlıklı bir sosyalleşme, dayanışma, aile içi kuvvetli iletişim günümüzde çok yaygın olan bâzı hastalıkları bertaraf ediyor. Nice güzel günler hep birlikte efendim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.