Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Yalnızlık Duygusu

Yalnızlık Duygusu

Günümüzde yaygınlaşan yanlışlardan birisi de bireylerin yalnız kalma istekleridir. Aile içi en yakın olan fertlerin dahi birbirlerine tahammül edemedikleri bugün yaşanan bir vakıadır. Eşlerin geçinmek için asgari müştereklerde bile ortak payda sağlayamadıklarından, evdeki çocukların birbirleriyle yeterli düzeyde sevgi ve muhabbeti kuramadıklarından hep yakınılır ve şikâyet edilir. Bunun sebebi insanların birbirlerine sabır ve tahammül gösteremedikleri gerçeğidir. 

Aynı aile içerisinde yaşayan fertler; büyüğünden küçüğüne, küçüğünden büyüğüne hep sabır, hoşgörü, anlayış, dayanışma ve fedâkarlık ile iletişimlerini devam ettirerek mutlu birliktelikler sağlayabilirler. Ufacık bir anlaşmazlıkta hemen küsmeye, huzursuzluğa ya da daha ötesi ayrılmaya kalkışılması hiç tasvip edilmeyen bir davranış biçimidir. Özellikle ergenlik yaşı ve daha sonraki erişkinlik yaşlarında ebeveynlerine tahammül edemeyen genç bireyler ayrı yaşamayı tercih etmeleri bencillik ve rahat etme anlayışının yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. Kişiler bireysel hayatlarına kimsenin karışmasını, müdâhil olmasını kabullenemiyorlar. Halbuki hep birlikte hayat daha güzel daha neşeli ve daha kolaydır. Birlikten kuvvet doğar. Tek başına hayat bir yere kadardır. Yalnızlık hayâtı çekilmez kılar. Ve maalesef günümüz insanları gitgide yalnızlık girdabına doğru yuvarlanmaktadır. Bu konuda sahasında uzman ağızlar bakın neler söylüyorlar:

Her sebeple olursa olsun yalnızlı­ğın dolaylı olarak bağışıklık sis­temine etki ettiği ve insanın fi­ziksel rahatsızlıklar yaşaması­na neden olduğu yadsınamaz bir gerçek. Yalnızlığın ruhsal olarak insan vücuduna verdiği zarar biliniyor ancak sebep olduğu fiziksel rahatsızlıklar çok fazla dillendirilmiyor.

Psikiyatristler, yalnızlığın uzun süreli ve kronik hale gelmesi Alzheimer hastalığına zemin hazırlıyor, diyorlar. ‘Uzun süreli yalnızlık, kişinin düşünme, analiz etme, dikkat, hafıza ve bellek gibi yetilerinin gerilemesine sebep olur. Bunun sonucunda diğer genetik ve biyolojik etkenler de varsa Alzhei­mer hastalığı oluşabilir. Aynı za­manda unutkanlık problemi ya­şayan bu hastalar ilaçlarını kul­lanma, doktora gitme gibi hasta­lığın seyriyle ilgili önemli unsur­ları bile yalnızlık nedeniyle yeri­ne getiremeyebilir. Bunun sonu­cunda oluşan rahatsızlık daha da kötü hale gelebilir.’açıklamasını getiriyorlar.

Yalnız insanların daha faz­la hastalandığını söyleyen bir başka araştırmacı doktor da, bunun artık bi­limsel bir bulgu olduğunun al­tını çiziyor. Ona göre kalabalık yaşamak, insanı kendi dertlerin­den uzaklaştırıyor, bu da stre­se bağlı olarak bağışıklık siste­minin zayıflamasını engelliyor. İnsanların daha sağlıklı olmaları için kalabalık sofralara oturmalarını, çocukların da ge­niş ailelerin yaşadığı evlerde bü­yümeleri gerektiğini ifade edi­yor.

Şurası bilinmeli ki, ‘ruh çökerse beden de çöker.'

Sahasında bir diğer uzman Prof.’de; ruh çökerse beden ve beyin de buna bağlı olarak çöker, diyerek devam ediyor; ‘ Beden ve ruh halinin arasında karşılıklı bir et­kileşim vardır. Beden zâfiye­te uğrarsa ruh da uğrar, aynı şe­kilde ruh çökerse beden ve be­yin de buna bağlı olarak çö­ker. Kaygılar, ruhsal çöküntü­ler, yalnızlık bütün olarak bağı­şıklık sistemini zâfiyete uğratır. Terk edilmişlik, yalnızlık, yoğun stres gibi şeyler yaşayan insanların kalp krizi yaşama riskini ar­tırır. Kişinin ruhu, bedensel has­talıkların gelişiminde rol oynar. Kalp hastalıklarında, kanserde ve ameliyat sonrası dönemde de bu durum böyledir. Kişinin yalnız kalması, kendisini terk edilmiş hissetme­si ve sevgi bağlantılarının kesildi­ğini düşünmesi özellikle yaşlılar için tehlikelidir. Mesela kuzey ülke­lerinde yaşlılara çok konforlu ya­şam tarzı sunuluyor ama onlar mutlu değiller. Neden? Çünkü terk edil­miş ve yalnızlar. Bundan do­layı o ülkelerde depresyon daha fazla. Buna bağlı olarak kişi be­densel ve beyinsel hastalıklara yatkın hâle geliyor.’

Uzmanlara göre, Alzheimer hastalığının da dolaylı olarak yalnızlıkla ilgisi var. Alzhemier'ı tek başına yalnızlıkla ilişkilendirilmiyor ama yalnız kalmanın unutkanlığı artırdığı söyleniyor. Kişinin duyguları, düşüncele­ri ve bunları yapan bir beyni var. İnsan beyinsel olarak dünya­dan ne kadar uzaklaşırsa beyin hücreleri o kadar tembelleşir ve unutkanlık artar. Kişi ne kadar zihinsel ve duygusal olarak aktifse, dünyayla bağlantısı varsa beyni bir o kadar da beslenir. Bu bağ­lamın uzmanlarda Alzheimer hastalığının seyrinde etkili olduğu kanaati hâkim.

Yine uzmanların ortaya koydukları şu gerçekler de bugün vâr olan problemleri yansıtıyor: ‘İnsanlar sosyal varlıklar­dır, yalnız yaşayamazlar. Ötekine ihtiyaç daha bebekken başlar. Be­bek anneye muhtaç olur. Anne onu yedirir, ona dokunur, onu öper. Bu etkileşim içinde bebeğin sinir siste­mi ve bağışıklık sistemi gelişir. Bu tarz etkileşimler vücutta bazı kim­yasalların üretilmesini sağlar. Mese­la huzursuzken anne onu yatıştırırsa stres hormonları düşer. Kortizol gibi hormonların düşmesi de gelişi­mi teşvik eder. Eğer kortizol miktarı yüksek olursa bağışıklık sistemin­de bir yetersizlik olur ve kişi enfek­siyon hastalıklarına açık hale gelir. Bu da demek oluyor ki, insan doğu­mundan itibaren ötekinin varlığıy­la sinir sistemini, bağışıklık sistemi­ni ve tüm beden sistemini geliştir­miş olur. Hayat boyu etrafımızdaki insanların bizimle ilgili verdiği tep­kiler, yaptığı eleştiriler ve bizi neşe­lendirmeleri anlık duyguları orta­ya çıkarır. Mutlu veya mutsuz olu­ruz. Bu tarz duygu halleri de kor­tizol ve adrenalin gibi hormonları azaltır ya da artırır. Kronik stres al­tındaki kişilerde kortizol çok yük­sek düzeydedir. Zaman içinde kişi­nin etrafında bu stresle baş edebil­mesi için bir yardımcı yoksa yalnızsa o zaman kişide birtakım beden­sel rahatsızlıklar ortaya çıkar. Çün­kü beden, düşmanla karşı karşıyaymış gibi çalışmaya başlar. Bu da kan dolaşımının hızlanmasına, kan ba­sıncının yükselmesine ve buna bağlı olarak damar sertliğine ve kalp has­talıklarına sebep olur. Hayat böyle ötekilerle etkileşimle devam eder­ken sinir hücrelerimiz şekillenir. Bir kişi ne kadar çok insanlarla temas halinde olur, sohbet ederse beyni o kadar uyarılmış olur. İleri yaşlar­da yalnız kalan insanlarda beyin bi­raz daha esnekliğini kaybeder. Bir de kişiyi uyaracak yeterli bir mu­habbet ve sokağa çıkış yoksa birile­ri bu kişiyle temasta bulunmu­yorsa o zaman sinir sistemi uyaranla­rın azalmasına bağlı olarak bir bakı­ma beyin paslanmış olur. Bu da Alzheimer hastalığına zemin hazırlar. Yalnız kalan kişide uyarılma azaldı­ğı için stresin artmasına ve bağışık­lık sisteminin zayıflamasına sebep olur. Bütün bunlar zincir gibi birbi­riyle bağlantılıdır. Yalnızlık, stresle başa çıkmayı engellediğinden salgı­lanan kortizol ve adrenalin hormo­nunun yüksek olmasını ve tansiyo­nun düzenlenmesini engeller. Bu da sürekli devam ederse yüksek tansi­yona sebep olur.’ Deniyor.

Demek ki sağlıklı bir sosyalleşme, dayanışma, aile içi kuvvetli iletişim günümüzde çok yaygın olan bâzı hastalıkları bertaraf ediyor. Nice güzel günler hep birlikte efendim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi