Washington Esad’ı yollamaya hazır değil

Washington Esad’ı yollamaya hazır değil

Suriye’nin Dostları grubu vesilesiyle ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Türkiye’ye üçüncü gezisini yaptı

Sıradan bir gazete okuyucusu ne düşünür? Doğal olarak Washington’un Beşar Esad’ın gitmesi için elinden geleni ardına koymadığını... Bu toplantıda Amerikalılar Suriye muhalefetine 123 milyon dolar yardım sözü verdiler. Sert konuştular. Zaten bir süredir, Amerika doğrudan yapmasa da, üçüncü ülkelerden Suriyeli muhaliflere silah yardımı yapılıyor. Ürdün’de 250 Amerikan askeri konuşlandırıldı.
Sanırsınız ki ABD, düğmeye bastı!

Hayır, yanılıyorsunuz. Tam tersine Washington, hesabını Suriye’deki iç savaşın yarın bitmesi değil, uzun soluklu olması üzerine yapıyor .
Muhaliflere yapılan yardım, ‘öldürmeyecek’ kadar, ancak, Beşar Esad’a karşı ‘belirleyici’ bir zafer kazanmalarına imkân veren ölçekte değil. Bu önemli. ABD, Beşar Esad’ın bugünden yarına devrilmesini adeta istemiyor. Olayı zamana yaymak, mümkünse o zaman içinde de muhalefet içindeki ‘laik ve demokrat’ unsurları güçlendirmek istiyor.

Bütün bunları ben söylemiyorum, doğrudan üst düzey Amerikalı yetkililer söylüyor. Geçen hafta Wall Street Journal’a konuşan üst düzey ABD’li bürokratlar, açık ve net bir dille “Şu aşamada muhaliflerin askeri zaferini istemediklerini” çünkü, bir yetkiliye göre, “iyi adamların üstün gelmeyeceğinden” korktuklarını söyledi.
Amerikalılar, Özgür Suriye Ordusunun dağınık olmasından yakınıyor, muhalifleri tanımadıklarını söylüyor, ÖSO dışındaki Nusra Cephesi gibi radikal gruplardan veba gibi korkuyor. WSJ’a konuşan yetkililer, muhaliflerin Esad’ı alelacele devirmesinin ‘diplomatik çözüm şansını azaltacağını’ ve Suriye’de ‘ulusal kurumlara zarar vereceğini’ iddia ediyor.

Dahası var. Son iki yıldır Fransa, Türkiye gibi ülkelerin Suriye’nin kuzeyinde mültecilerin kaçabileceği ‘güvenli bölgeler yaratılması’ tarzında teklifleri, Washington tarafından istikrarlı bir biçime reddedildi.

Obama yönetimi aynı şekilde uçuşa kapalı bölge, muhaliflere ağır silah eğitimi, ağır silah yardımı, güvenlik koridoru gibi önerilere de yanaşmadı. Bu işe girmek istemiyorlar.

Türkiye istihbarat birimleri, Esad rejiminin şu anda SCUD dahil 200’e yakın uzun menzilli füze kullandığını söylüyor. Bu füzeler, Deraa, Rakka, Halep gibi yerleşim yerleri dışında Türkiye sınırına çok yakın Azaz gibi kentleri de hedef aldı.

Ancak Washington, Türkiye’ye yerleştirilen Patriot’ların gerekirse Suriye’nin bir bölümüne hava kalkanı sağlaması ya da bölgedeki insansız hava uçaklarının Şam’daki SCUD bataryalarını vurması gibi önerilere de, ‘No!’ diyor.

Bitmedi... Dışişleri Bakanı Kerry İstanbul’da hangi telden çalarsa çalsın, geçen hafta Kongre’ye bilgi veren ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, açıkça Başkan Obama’nın Beşar Esad’ın devrilmesi için neler yapılabileceği konusunda seçenekleri anlattı. Beraberindeki Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey de bazı muhaliflere gıda ve tıbbi yardım yaptıklarını, bunun ötesinde Suriye’deki durumun ‘geçen yıldan daha karışık’ olduğunu söyledi. Dempsey muhaliflere silah vermeye ‘Doğru insanları bulabileceğimizden emin değilim’ diye karşı çıktı.
Diyeceğim, dün İstanbul’da oynanan muazzam tiyatroya rağmen ABD’nin Beşar Esad’ı göndermeye hazır değil. Washington’da kimle konuşsam anlıyorum ki ABD’nin hesabı, bu işin birkaç yıl daha sürmesi yolunda.

Bu yük, hem Türkiye için hem de ahlaki ağırlığı nedeniyle taşıması zor.

Bu tabloyu değiştirebilecek tek şey, Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki ay Beyaz Saray’a gittiğinde Obama’yı ‘Bir şeyler yapmak’ konusunda ikna etmesi ya da muhaliflerin sahada olağanüstü bir başarı göstermesi olur. Yoksa uzun ve kanlı bir yoldayız...

Londra kopmuş gitmiş

Hafta sonu, uzun zamandır uğramadığım Londra’daydım. Şüphe götürmez: parklarıyla, sanatıyla, lokantaları ve kozmopolit ahalisiyle Londra, dünyanın en tatlı şehirlerinden. Ama bu kez, farklı bir elektrik aldım:

* İngiltere ekonomisi yerlerde sürünürken, Londra’da işler çok iyi gidiyor. Çünkü ekonomik krizden kaçan bütün dünya zenginlerinin parası, buraya akıyor. Bir öğlen Soho’da bir Tayland lokantasında buluştuğum finans dünyasından arkadaşım: “Londra hiçbir zaman Britanya adasından bu kadar kopmamıştı. Apayrı bir ekonomi artık. Ülkenin kalan bölümleri, dökülüyor. Ama Londra, dünya zenginlerinin akın yeri olduğu için hâlâ ayakta. ”

* İngilizlerde ciddi anlamda Avrupa Birliği karşıtı bir hava başlamış. AB karşıtı parti, yükselişte. İngiltere’de yabancı düşmanlığının hiç bu kadar belirgin olduğunu görmemiştim.
* Jim Moore isimli bir inşaatçı “Bütün işler yabancılara gidiyor. Bütün Doğu Avrupa burada. AB’den çıkmamız lazım. Brüksel bürokratlarının dayattığı bir sistem, demokrasi değildir” dedi.
* Avrupa’daki durumun ne kadar acıklı olduğunu şuradan anlayın. Bazı kaldırımlarda, ufak tefek yol çalışması var. Yeni bir metro hattı yapılıyormuş. Eyvallah. Ama gazetelere göre bu Avrupa’daki ‘en büyük altyapı projesiymiş. ’

* Her yerde Polonyalılar çalışıyor. Oteller, barlar, lokantalarda ‘Nerelisiniz?’ sorusuna hep ‘Polonyalı’ cevabı geldi. Kaldığımız Dean Street Townhouse’da çalışan Martin “Polonya’da yaşayamam çünkü çok muhafazakâr bir yer. Gay olarak toplum bizi kabul etmiyor” dedi.
* Global kriz, Londra’ya yaramış. Ruslar, Araplar, Yunanlılar... Yabancı para yüzünden ev fiyatları fırlayıp gitmiş. Chelsea’de 6 odalı devasa bir apartman dairesinin 39 milyon pound’a ($60 milyon) satılıyor olması, yeterince açıklayıcı sanırım. Tamam odaların içinde tuvalet var ama...

* Yine de müzeler, çağdaş sanat ve edebiyat konusunda, Londra’nın üzerine yok. Açık arayla!

Aslı Aydıntaşbaş / MİLLİYET

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.