Vuslat Töreni ve Noktalamalar
Önceki yazımda önemli noktalamalara parmak basmıştım. Tabii özet geçtiğim bu noktalamalar da Meram Belediye Başkanı Sayın Dr. Serdar Kalaycı’nın gülümser siması ve hızlı konuşuşu içindeki açıklama ve soru-cevap kısmına tam olarak giremeyip yeni binanın tanıtımı üzerinde geçmişti.
Yinede bendenizin “Mahmuriye sağlık ocağının kapanması ile yakın mahaller bu hizmetten mahrum kaldı ne düşünüyorsunuz” soruma,
Sayın Kalaycı “yer arıyorum ama bulamıyorum” cevabına buradan atıf yapmak isterim.
Asker Hastanesi karşısı ve eski garnizon bahçesindeki askeri arsalar boş durmakta hatta yağmur suları bile havuzlar oluşturmakta. Belki görüşebilirse bir kıyısına havali için sağlık ocağı yapılabilir diye düşünürüm.
***
Hızlı Tren’den dem vurmuştuk. Gelecek diye Gar’da bekleyen ihtiyarın “Kara Tren altı saat rötar yapardı hızlı tren kırk altı saate çıkarıverdi…” demesi de yavan kalıverdi çünkü bir yıl evvelinden başlayan “Başbakan hızlı Trenle Şeb-î Arus Gecesi’ne gelecek” söylemleri de yerini bulamadı. Bunu bir irdeleme olarak söylemiyorum.
Sadece olamayabilecek veya geç kalabilecek işlemi çok önceden “olacak imiş” gibi kesin noktalama yapılmamasını açıklamak istemekteyim. Elbette her işlemde birçok aksaklıklar çıkabilir ve gecikebilir.
Bakın bizim meşhur çok konuşan Milletvekillerimizin ekrana geçti mi trenin önce 2006’da, olmayınca ertesi olmadı daha ertesi yıllara aktarma yapmalarıyla, Sayın Başbakan bile 2011 başında hizmete gireceğini kesinleştirmişti.
Ne oldu. 2011 sonuna kaldığı söylenirken bendeniz 2012’den evvel çok zor zor derim.
***
Malumunuz Şeb-î Arus törenlerini daha çok Mevlâna sevenlerin izleyebilmesi için esas düğün gününden bir hafta önce başlamaya son otuz yıldır devamdayız.
Âcizane üzerinde durduğum noktalar olacak.
Mevlâna’nın Hakk’a yürüdüğü gün için daha evvel yapılan törenlerde siyasiler yerine sadece açılış konuşmaları ve Mevlâna üzerinde bilgi verenlerin konuşması olmakta iken bu esas son yıllarda siyasiliğe bürünüverdi.
“Ne var ki” demeyin de anlatayım.
Mevlâna Türbesi’nin kapalı olduğu yılların 1946’sında. Halkevi Odası’nda Mevlâna’yı anma günleri düzenlenirdi.
Mevlâna üzerinde eserler de veren Rahmetli Prof. Dr. Feridun Nafiz Uzluk ve diğer konuşmacılarla anma günü yapılırken ilk defa 1952’de şimdi yeksan olan Paris Tiyatro binalarını andıran Belediye Halk Sineması’nda tek semazenli anma töreni başlatılmıştı.
Bu törene Mevlâna üzerinde çalışmaları ve bilgileri olan Türk konuşmacılara ilaveten Yine Mevlâna üzerinde hayli etütleriyle aşığı da olan merhum Alman Profesörü Anna Maried’de ilk defa katılmıştı.
Sahnede yapılan anma törenini sinemanın salon, balkon ve U şeklindeki üç katlı localarını doldurarak çoğu ayakta olan bine yakın izleyici takip ediyordu.
Dikkat çekilen bir husus sessizlik içinde izlenimdi ama. Prof. Anna Maried konuşmasını öyle bir Türkçe tanıtımı ile yapmıştı ki.
Hayran olan izleyicilerden birden alkış tufanı kopunca, Maried de hemen iki ellerini yukarı kaldırarak Türkçe “yapmayın, yapmayın” diye bağırmaya başladı.
“Bugün Vuslat günüdür. Alkış yapılmamalıdır. Lütfen Mevlâna’ya hürmetimizi zedelemeyelim…” diyerek alkışları susturmuştu
Onun geldiği yıllarda ki daha sonraları şimdiki Vakıf Bank’ın bulunduğu yerde de Kapalı spor salonunun ilk yıllarında da tören başlarında verilen anonsla “Alkış yapmayalım” ikazı devam etmişti.
Etti ama ne yazık ki. Tombul valimizin Demirel’e plaket armağanı başlamasıyla siyasilerin arenası haline geliverdi.
Töreni, asıl yerini bırakın TV’lerden bile izleyenler görmüştür her halde.
Son Semâ ayini dışındaki kısımlar önce başka ilahi söyleyebilecek grup ve sanatkârlar yokmuş gibi sadece değerini kabul ettiğim Sayın Ahmet Özhan’ın konseri haline gelirken.
Mevlâna yanında Maried’in kemiklerini sızlatan Sayın Özhan’ın da eğilerek teşvik ettiği alkışlara boğulmuyor mu?
Ya sonrası?
Açılış konuşması yapabilecek Konya Valisi ve Belediye Başkanı sonrası Mevlâna üzerinde ilim sahibi olanlar yerine siyasilerin söylev yapmaları ve bunların her konuşmasında gruplaşma ile alkışlar almaları ne derece vuslat gününe yakışmakta?
Gerekçesi nereden geliyor anlayamadığım? Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanları ve Bakanlardan başka anlatacak Türk, Pakistan Vb. ilim adamları yok veya bulunamıyor mu idi ki?
Diyeceksiniz ki “Onlarda Mevlâna üzerinde konuştular.” Kusura bakmayın da külahıma anlatın.
Bakın Sayın Kılıçdaroğlu Mevlana'nın sözlerinden alıntıları kâğıt üzerinden okurken özellikle yöneticilere yönelik sözlerinin altını basa basa çizmedi mi? “Ey yönetici senin gücün adalettir, azgınlık değil. Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına nasıl vebal görüyorsun. Bekçilik et demişler hırsızlığa kalkışıyorsun.” Derken. Fenamı oldu diyeceksiniz ama bu vuslat gününde olmamalı bilhassa alkış toplama için!
Yarın kendisi iktidara gelince bu sözlerin aksi olamayacağını garanti edebilen var mı?
Bir garibime giden de Mevlâna’nın sözlerinden; “… Hataları örtmede gece gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Diye vurgulaması.
Yanımdaki dostun “Birde aynada kendine baksın…” demesi oldu.
Diğer taraftan Sayın Başbakan da geri kalmadı doğrudan anlatımlar arasında ana ve diğer muhalefete atfen manalarla süsledi. Bunları anlatmaya yerim kalmadı ama bir sözü bendenizin anlatmaya çalıştığımı da vurgulamakta idi.
Şeb-i Arus gecesinin bir tören olarak görülmemesi gerektiğini söyleyen Sayın Başbakan, "Gecelerden bir gece değil. Bu gece hayat, ölüm ve ebedi hayat üzerine düşünerek değerlendirmek zorunda olduğumuz; hesaba çekilmeden, kendimizi hesaba çekmemiz gereken bir gecedir.” Sözüyle esasa girmiş oldu.
Fakat neyleyim ki yapılan alkış tufanına da sevinmeden edememiştir herhalde!
Ya semazenler?
Sağ elini baş üzeri yukarı kaldırıp avucunu havaya açması ve başını biraz sağa eğerken sol kolunu omuz hizasından biraz aşağı ve avuç yere bakması görünümünde dönerek Semâ yapacakları yerde iki elleri havada ve başlar dik yapmaları düzenleyenler içinde seyredenler içinde nasıl karşılanıp normal görülüyor anlayamadım!
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle
Yinede bendenizin “Mahmuriye sağlık ocağının kapanması ile yakın mahaller bu hizmetten mahrum kaldı ne düşünüyorsunuz” soruma,
Sayın Kalaycı “yer arıyorum ama bulamıyorum” cevabına buradan atıf yapmak isterim.
Asker Hastanesi karşısı ve eski garnizon bahçesindeki askeri arsalar boş durmakta hatta yağmur suları bile havuzlar oluşturmakta. Belki görüşebilirse bir kıyısına havali için sağlık ocağı yapılabilir diye düşünürüm.
***
Hızlı Tren’den dem vurmuştuk. Gelecek diye Gar’da bekleyen ihtiyarın “Kara Tren altı saat rötar yapardı hızlı tren kırk altı saate çıkarıverdi…” demesi de yavan kalıverdi çünkü bir yıl evvelinden başlayan “Başbakan hızlı Trenle Şeb-î Arus Gecesi’ne gelecek” söylemleri de yerini bulamadı. Bunu bir irdeleme olarak söylemiyorum.
Sadece olamayabilecek veya geç kalabilecek işlemi çok önceden “olacak imiş” gibi kesin noktalama yapılmamasını açıklamak istemekteyim. Elbette her işlemde birçok aksaklıklar çıkabilir ve gecikebilir.
Bakın bizim meşhur çok konuşan Milletvekillerimizin ekrana geçti mi trenin önce 2006’da, olmayınca ertesi olmadı daha ertesi yıllara aktarma yapmalarıyla, Sayın Başbakan bile 2011 başında hizmete gireceğini kesinleştirmişti.
Ne oldu. 2011 sonuna kaldığı söylenirken bendeniz 2012’den evvel çok zor zor derim.
***
Malumunuz Şeb-î Arus törenlerini daha çok Mevlâna sevenlerin izleyebilmesi için esas düğün gününden bir hafta önce başlamaya son otuz yıldır devamdayız.
Âcizane üzerinde durduğum noktalar olacak.
Mevlâna’nın Hakk’a yürüdüğü gün için daha evvel yapılan törenlerde siyasiler yerine sadece açılış konuşmaları ve Mevlâna üzerinde bilgi verenlerin konuşması olmakta iken bu esas son yıllarda siyasiliğe bürünüverdi.
“Ne var ki” demeyin de anlatayım.
Mevlâna Türbesi’nin kapalı olduğu yılların 1946’sında. Halkevi Odası’nda Mevlâna’yı anma günleri düzenlenirdi.
Mevlâna üzerinde eserler de veren Rahmetli Prof. Dr. Feridun Nafiz Uzluk ve diğer konuşmacılarla anma günü yapılırken ilk defa 1952’de şimdi yeksan olan Paris Tiyatro binalarını andıran Belediye Halk Sineması’nda tek semazenli anma töreni başlatılmıştı.
Bu törene Mevlâna üzerinde çalışmaları ve bilgileri olan Türk konuşmacılara ilaveten Yine Mevlâna üzerinde hayli etütleriyle aşığı da olan merhum Alman Profesörü Anna Maried’de ilk defa katılmıştı.
Sahnede yapılan anma törenini sinemanın salon, balkon ve U şeklindeki üç katlı localarını doldurarak çoğu ayakta olan bine yakın izleyici takip ediyordu.
Dikkat çekilen bir husus sessizlik içinde izlenimdi ama. Prof. Anna Maried konuşmasını öyle bir Türkçe tanıtımı ile yapmıştı ki.
Hayran olan izleyicilerden birden alkış tufanı kopunca, Maried de hemen iki ellerini yukarı kaldırarak Türkçe “yapmayın, yapmayın” diye bağırmaya başladı.
“Bugün Vuslat günüdür. Alkış yapılmamalıdır. Lütfen Mevlâna’ya hürmetimizi zedelemeyelim…” diyerek alkışları susturmuştu
Onun geldiği yıllarda ki daha sonraları şimdiki Vakıf Bank’ın bulunduğu yerde de Kapalı spor salonunun ilk yıllarında da tören başlarında verilen anonsla “Alkış yapmayalım” ikazı devam etmişti.
Etti ama ne yazık ki. Tombul valimizin Demirel’e plaket armağanı başlamasıyla siyasilerin arenası haline geliverdi.
Töreni, asıl yerini bırakın TV’lerden bile izleyenler görmüştür her halde.
Son Semâ ayini dışındaki kısımlar önce başka ilahi söyleyebilecek grup ve sanatkârlar yokmuş gibi sadece değerini kabul ettiğim Sayın Ahmet Özhan’ın konseri haline gelirken.
Mevlâna yanında Maried’in kemiklerini sızlatan Sayın Özhan’ın da eğilerek teşvik ettiği alkışlara boğulmuyor mu?
Ya sonrası?
Açılış konuşması yapabilecek Konya Valisi ve Belediye Başkanı sonrası Mevlâna üzerinde ilim sahibi olanlar yerine siyasilerin söylev yapmaları ve bunların her konuşmasında gruplaşma ile alkışlar almaları ne derece vuslat gününe yakışmakta?
Gerekçesi nereden geliyor anlayamadığım? Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanları ve Bakanlardan başka anlatacak Türk, Pakistan Vb. ilim adamları yok veya bulunamıyor mu idi ki?
Diyeceksiniz ki “Onlarda Mevlâna üzerinde konuştular.” Kusura bakmayın da külahıma anlatın.
Bakın Sayın Kılıçdaroğlu Mevlana'nın sözlerinden alıntıları kâğıt üzerinden okurken özellikle yöneticilere yönelik sözlerinin altını basa basa çizmedi mi? “Ey yönetici senin gücün adalettir, azgınlık değil. Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına nasıl vebal görüyorsun. Bekçilik et demişler hırsızlığa kalkışıyorsun.” Derken. Fenamı oldu diyeceksiniz ama bu vuslat gününde olmamalı bilhassa alkış toplama için!
Yarın kendisi iktidara gelince bu sözlerin aksi olamayacağını garanti edebilen var mı?
Bir garibime giden de Mevlâna’nın sözlerinden; “… Hataları örtmede gece gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Diye vurgulaması.
Yanımdaki dostun “Birde aynada kendine baksın…” demesi oldu.
Diğer taraftan Sayın Başbakan da geri kalmadı doğrudan anlatımlar arasında ana ve diğer muhalefete atfen manalarla süsledi. Bunları anlatmaya yerim kalmadı ama bir sözü bendenizin anlatmaya çalıştığımı da vurgulamakta idi.
Şeb-i Arus gecesinin bir tören olarak görülmemesi gerektiğini söyleyen Sayın Başbakan, "Gecelerden bir gece değil. Bu gece hayat, ölüm ve ebedi hayat üzerine düşünerek değerlendirmek zorunda olduğumuz; hesaba çekilmeden, kendimizi hesaba çekmemiz gereken bir gecedir.” Sözüyle esasa girmiş oldu.
Fakat neyleyim ki yapılan alkış tufanına da sevinmeden edememiştir herhalde!
Ya semazenler?
Sağ elini baş üzeri yukarı kaldırıp avucunu havaya açması ve başını biraz sağa eğerken sol kolunu omuz hizasından biraz aşağı ve avuç yere bakması görünümünde dönerek Semâ yapacakları yerde iki elleri havada ve başlar dik yapmaları düzenleyenler içinde seyredenler içinde nasıl karşılanıp normal görülüyor anlayamadım!
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.